Suriye, Mısır, Suudi Arabistan... Kazan kaynıyor!
Suriye krizi Arap coğrafyasının birinci gündemi olmaya devam ediyor. Sayfada yer alan haberlerden de anlaşılacağı üzere aslında Avrupa Birliği başta olmak üzere uluslararası güç odaklarının da birinci gündemi. Krizin nasıl sonuçlanacağını kestirmek hâlâ mümkün değil. Ama çeşitli ihtimalleri değerlendiren Abd
Ali Karataş / Yusuf Ertaş
Suriye krizi Arap coğrafyasının birinci gündemi olmaya devam ediyor. Sayfada yer alan haberlerden de anlaşılacağı üzere aslında Avrupa Birliği başta olmak üzere uluslararası güç odaklarının da birinci gündemi. Krizin nasıl sonuçlanacağını kestirmek hâlâ mümkün değil. Ama çeşitli ihtimalleri değerlendiren AbdulbariAtwan’ın tespiti önemli. “Suriye, Libya ve Afganistan modeli arasında” başlığını taşıyan makalesinde Suriye’nin bu haliyle bölünmesinin yeni çatışmaların kaynağı olacağını söyleyerek, “İçinde etnik toplulukların ve mezheplerin yaşadığı birleşik güçlü Arap İslam Cumhuriyeti bitti. En azından bizim nesil geri döndüğünü göremeyecek” cümlesiyle bitiriyor.
Mısır, hâlâ durulmaktan çok uzak. Geçen Cuma günü gösteri düzenleyenler, askerlerin müdahalesini isterken, Selefiler askeri müdahale halinde taraftarlarıyla sokağa dökülecekleri uyarısında bulundu. Bu arada Hamas’ın Müslüman Kardeşlerle ilişkileri Mısır televizyonlarının öncelikli gündemi. İç siyasetinden çok dış politikadaki tutumlarıyla gündeme gelen Suudi Arabistan’ın da iç siyasette çokta rahat olmadığını Dar Al Hayat’tan Cemil Zibani’nin makalesinden öğreniyoruz.
SURİYELİLER AL NUSRA CEPHESİNE KARŞI
Rejim karşıtları, Çarşamba günü Suriye’nin doğusunda asilerin elindeki Mayadin’de sokağa döküldü ve üç gün boyunca cihatçı Al Nusra Cephesinin şehri terk etmesini istedi. İnsan Hakları Suriye Gözlemevi “Arka arkaya üç gündür Mayadin’de patlak veren protestolarda Al Nusra Cephesinin şehri terk etmesi isteniyor” dedi. Protestolar, Aralık ayında ABD’nin ‘terörist’ bir örgüt olarak kara listeye aldığı İslamcı Al Nusra Cephesinin DaarEzzor şehrinin doğusunda Mayadin’deki işleri yönetmek üzere bir dini meclis oluşturmasının ardından patlak verdi. İngiltere merkezli gözlemevi, Al Nusra Cephesinin hafta sonunda Mayadin’de bir dini polis gücü kurduklarını söyledi. Gözlemevi Müdürü Rami Abdel Rahman “Protestolar, halkın dinsel aşırıcılık kültürüne sahip olmadığının ve Doğu Suriye’de halkın dini hukuk uygulamalarını sıcak karşılamadığının önemli bir göstergesidir” dedi.
AVRUPA BİRLİĞİ SURİYELİ İSYANCILARA SİLAH SAĞLANMASI KONUSUNDA BÖLÜNDÜ
Middle East Online
Brahimi, AB’nin 27 Dışişleri bakanının görüşmesinin ardından “askeri çözüm olanaksız” dedi. AB dış politikalar sorumlusu Catherine Ashton da “Şiddeti durdurmak için en iyi yol ileriye doğru bir politik çözüm bulmaktır” ifadesini kullanmıştı. İngiltere, Fransa ve İtalya muhalefete askeri yardım yapılması lehinde olurken Almanya ve diğerleri bunu riskli buluyor. Alman Guido Westerwelle, “Bizler bir silahlanma yarışına girmişken Suriye’de kan dökülmesinin azalacağını sanmıyorum” dedi. İsveçli Carl Bildt, askeri bir çözümün “bölgenin yıkımı” riskini taşıdığı uyarısında bulundu. Fransa, Dışişleri Bakanı Laurent Fabius ile Avrupa Birliği’nin, isyancılara Şam rejimine karşı mücadelelerinde yardımcı olmak için Suriye’ye uygulanan silah ambargosunu yeniden düşünmeleri gerekebilir diyerek buna itiraz etti.
PERES, ARAPLARI SURİYE’YE MÜDAHALE ETMEYE ÇAĞIRDI
Dailystar
İsrail Cumhurbaşkanı Simon Peres, Salı günü Avrupa Parlamentosunda yaptığı tarihi konuşmada, bir Arap Birliği gücünün “katliamı durdurmak için” Suriye’ye müdahale etmesi çağrısında bulundu. Hemen hemen 30 yıldan beri ilk kez bir İsrail başkanı olarak Avrupa Parlamentosunda yaptığı konuşmada Peres, Birleşmiş Milletlerin barış gücü oluşturmak için Arap Birliğini desteklemesi gerekir” dedi. Peres, özgür dünya, “Suriye Cumhurbaşkanı tarafından kendi halkına ve kendi çocuklarına karşı bir katliam yapılırken sessiz kalamaz, bu durum hepimizi incitiyor. Batı güçlerinin müdahalesi bir yabancı girişim olarak algılanacaktır. Arap Birliği, Suriye’de katliamı durdurmak ve Suriye’nin parçalanmasını önlemek için geçici bir hükümet oluşturabilir”dedi.
SUUDİ ARABİSTAN’DAKİ HAREKETLİLİK
Cemil Zibani/Dar Al Hayat
İçerideki ve dışarıdaki konferanslarda Suudi Arabistan’la ilgili bazı sorular sürekli gündeme geliyor; memlekette neler oluyor? İktidar gençlerin taleplerini nasıl karşılıyor? Bu kadar zengin bir ülkenin vatandaşları arasında nasıl oluyor da gençler arasında yoksullar, işsizler mevcut oluyor? Yüz ölçümü 2,24 milyon kilometrekare olan bir ülke nasıl oluyor da konut sorununu çözemiyor? Bu günlerde ortaya çıkan gençlik hareketini nasıl nitelendirmek gerekir?
Eleştiri kapısı “yeni medya” nedeniyle açık. Eleştiri okları fakirliğin, işsizliğin ve konut sorununun çözülmemesinin sebebi olarak bakanları ve sivil kurumları gösteriyor. Eğer dünyanın en büyük petrol yataklarına sahip bir ülke kendi oğullarına çözüm paketi sunamıyorsa bu onun sorunudur. Bugün Suudi Arabistan’ın nüfusunun yüzde 60’tan fazlası genç. Hükümetin yüz yüze kaldığı gerçek; gençlerin sorunlarının çözülmesi, taleplerinin gerçekleşmesi ve reformların hızlandırılmasıdır. Yapılan açıklamalara göre Kral Abdullah’ın eğitimle ilgili “altın projesinden” 150 bin öğrenci yararlanıyor. Bu proje açıklanan ama bir süre sonra kaybolan(!) birçok proje arasında amiral gemisi özelliğini taşıyor.
Suudi Arabistan devleti, diğer devletlere nazaran yeni bir devlettir. Ömrü daha 100 yılı bulmamıştır. Ama bu durum hükümeti kurtarmaz. Vatandaş sayısı yabancılarla birlikte fazla değildir. Çözüm onun elinin ulaşabileceği bir yerdedir. Bu tip sorunları şeffaflığa ve muhasebeye açık ulusal bir strateji belirleyip uygulayarak üstesinden gelmesi mümkündür.
ARAP DEVRİMLERİNİN İÇİŞLERİ BAKANLARINA SİTEM
Al Kuds Al Arabi/Başyazı
Arap Baharındaki patlamanın başlıca sebeplerinden biri zorba güvenlik teşkilatlarının vatandaşlara uyguladığı işkence ve baskıdır. Lakin bu devrimlerin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen durumlar çok da değişmiş gözükmüyor. Değişiklikler yüzeysel. Suudi Arabistan’ın Riyad kentinde, geçen Çarşamba ve Perşembe günü Arap ülkelerinin İçişleri Bakanları “terörün ihracı”nı konuşmak için toplandı. Bunun yanı sıra “fikri güvenlik” ve “güvenli medya” konuları da konuşuldu. Devrimlerin ulaştığı ve ulaşmadığı bütün İçişleri Bakanları bu yıllık buluşmaya katıldı. Burada kendini şiddetle hissettiren soru şu; Devrimin başarıya ulaştığı Mısır, Tunus, Libya, Yemen gibi ülkelerin içişleri bakanları, baharın ulaşmadığı diğer devletlerdeki meslektaşlarıyla nasıl bir araya geldi? Kaldı ki onlar bu pozisyonlarını, devrimin yükselttiği; demokrasi, ifade özgürlüğü, bağımsızlık, sosyal adalet şiarlarından sonra elde etti. Ama toplantıya katılan meslektaşları ve hükümetlerinde bunlar mevcut değil.
HAMAS VE MISIR’DA SARSILAN PRESTİJ
Al Kuds Al Arabi
İslami direniş hareketi “Hamas” ile muhalefete sempati duyan Mısır basınının ilişkileri çok iyi değil. İlerleyen günlerde ilişkiler gerilmeye daha çok aday. Özellikle Sina’da silahlı gruplar ile Mısır ordusu arasında çatışma ihtimalinden söz eden raporlardan sonra. Hamas’ın Mısır Cumhurbaşkanı Mursi ile ilişkileri çok güçlü. Hamas, Cumhurbaşkanı olarak geldiği, Müslüman Kardeşler hareketinin askeri ve siyasi uzantısıdır. Buna karşılık bu hareketin, Mısır muhalefetiyle ilişkileri bir o kadar kötü. Muhalefete yakın televizyonlarda Hamas hareketinin binlerce militanını Müslüman Kardeşler’e yardım etmek ve Cumhuriyet Sarayı’nı protestoculardan korumak için Mısır’a gönderdiği dedikoduları yer almaktadır. Hamas hareketi bu dedikoduların tümünü reddetti. Eski iktidarın kalıntılarının bunları sızdırdığını söyledi. Mısır’ın iç işlerine karışmadığını vurguladı. Lakin bu açıklama, Hamas hareketine kasıtlı bir kampanya içerisinde bulunmayan basın yayın organlarında önemsenmedi. Bazı Filistinli vatandaşların taciz edilmesiyle yansımasını bulan Filistin halkına yönelik bir kampanyaya dönüştü.
Cumhurbaşkanı Mursi, Hamas’a karşı başlatılan kampanyayı hafifletmek için büyük bir çaba içinde. Lakin muazzam basın yayın kuruluşları karşısında hareket alanı sınırlı. Beklenen, eğer Hamas’ın karşısındaki sert eleştirileri daha büyük bir sertlikle karşılarsa doğal olarak bu çerçevede elleri bağlanacağıdır. Hamas’a düşmanca davranan basın yayın kuruluşları ideolojik nedenlerle böyle davranmaktadır. Bu kuruluşlar, binlerce kişiyi Filistin davasına şehit veren Mısır halkına bu haberleri ulaştırmadan önce söylentilerin gerçekliğini kanıtlaması gerekir.
SELEFİLER; SOKALARA DÖKÜLÜRÜZ
Al Ahram
Siyasi Selefist lider Hazem Salah Abu-Ismail, askeri müdahalenin bir “suç” ve anayasaya karşı bir darbe olacağını söyledi. Salı günü, Annahar uydu kanalına konuşan Abu İsmail, ordunun siyasi duruma müdahale etmesi halinde yandaşları ile birlikte sokaklara dökülecekleri tehdidinde bulundu.
MISIR’DA FIRSAT CUMASINDA ASKERE DESTEK
Al Ahram
Kahire’nin zafer semtinde toplanan göstericiler silahlı kuvvetlerin desteklenmesi çağrısında bulundu. Göstericiler silahlı kuvvetlerin ülkenin idaresinde yetkilendirilmesini istedi. “Fırsat cuması” olarak adlandırdıkları gösteride katılımcılar bütün Mısırlıların silahlı kuvvetleri desteklemesini istedi. Cuma günü gerçekleşen eylemde göstericiler bir süre otoyolu ulaşıma kapattı.
EL BARADEY; “ORDUNUN YÖNETİMİ ELE ALACAĞINI UMMUYORUM”
Al Ahram
Anayasa Partisi Genel Başkanı ve Ulusal Kurtuluş Cephesi kurucu Üyesi Muhammed El Baradey bir askeri darbe beklemiyor. Önde gelen muhalif lider Mısır’ın Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyinin yönetiminde büyük acılar yaşadığını açıkladı. Bununla birlikte Baradey, eğer Mısırlıların bir seçme hakkı olsaydı, askeri kurumların yönetiminin İslamcı milislerin yönetiminden daha iyi olacağını öne sürdü. Baradey, ordunun yurtsever bir kurum olduğunu, siyasi sahneye zarar vereceği kaygısıyla siyasi sahneye katılmak istemediğini söyledi.
Toplantıda aldıkları en önemli karar, Bağdat’taki toplantıya tepki olarak Arap devletlerinde “terörle mücadele” etmek için önümüzdeki Mayısın ortasında Riyad’da bir araya gelmek için sözleşmeleri. Biz burada mücadele etmek istedikleri “terör” kavramını sormak istiyoruz, Suudi Arabistan gibi devletler kendi iktidarına karşı olan her hareketi, bastırılması gereken terör hareketi olarak niteliyor. Aynı şey Bahreyn ve diğer körfez ülkeleri için geçerli. Buna karşılık iki hükümette Mısır ve Tunus’ta durum tamamen tersi yönde; gösteriler diğerlerinin demokratik ifade biçiminin bir göstergesi. Hatta daha ileriye gidip şunu söyleyelim, İran’ın Suriye’de “terör” olarak nitelendirdiği hareketi; Suudi Arabistan ve körfez ülkeleri halk devrimi olarak nitelendiriyor. Yine unutmayalım Irak başbakanı Nuri Al Maliki, Anbar’daki hareketleri “terör” olarak nitelendirdi ve onları ezmekle tehdit etti.
Arap devrimleri işsizlik, yolsuzluk gibi muazzam başka nedenlerin yanı sıra baskıcı rejimlere karşı ortaya çıktı. Tunus devriminin ilk kıvılcımı, bir polisin Muhammed Buazizi’yi tokatlamasıyla başladı. Mısırda devrim, güvenlik güçlerinin baskılarına karşı polislerin bayramı olan 25 Ocak günü yapılan gösterilerle gerçekleşti. Maalesef şu an, eski İçişleri Bakanlarının baskıcı dönemlerini yaşıyoruz. Polis devletlerinin bitmesi ve vatandaşların onuru için kanlarını akıtan şehitler çok çabuk unutuldu.