16 Mayıs 2024 04:15

Kapitalist aldatmacalar insanlık suçuna dönüşüyor

Yazar Ahmet Naim’in Toprağa Dönüş romanı cumhuriyetin ilk yıllarında Zonguldak’taki maden kömürü işletmeciliğindeki düzene dair önemli bir kesit sunuyor.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Şerif KARATAŞ

Erzincan'ın İliç ilçesinde sömürge madenciliği nedeniyle yaşanan katliamla birlikte bir kez daha madenler haklı olarak konuşulmaya başlandı. 10 yıl önce 301 işçinin yaşamını yitirdiği Soma Katliamı’nın acısı halen hafızımızda. Davada tüm sanıklar serbest bırakılırken, işçilerin avukatları ise tutuklu. Soma düzeni ise cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren devam ediyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında madenciliğin başlandığı yerlerin başında Zonguldak gelir. Maden işçileri 4 Ocak 1990’da bu ölüm düzenine karşı büyük Ankara Yürüyüşü’ne başlamışlardı. Yazar Ahmet Naim’in Toprağa Dönüş romanı cumhuriyetin ilk yıllarında Zonguldak’taki maden kömürü işletmeciliğindeki düzene dair önemli bir kesit sunuyor.

Ahmet Naim’in 83 yıl önce Yedigün dergisinin 19 sayısında tefrika olarak yayımlanan Toprağa Dönüş Kor Kitap tarafından ilk kez roman olarak 2021’de yayımlandı. Pandemi döneminde yayımlanan kitap gereken ilgiyi göremedi. Birçok gelişme gibi Toprağa Dönüş kitabı da pandeminin gölgesinde kaldı… Naim’in Yedigün dergisi için 28 Nisan 1941- 1 Eylül 1941 tarihleri arasında yazdığı tefrikayı yayına Rahşan İnal ve Akın Bakioğlu hazırladı.

SINIFSAL ÇELİŞKİLERİ KARAKTERLERLE ANLATIYOR

Yazar, köy ve kentteki sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamları sınıfsal farklılıkları olan karakterler üzerinden onların günlük yaşam hikayeleriyle okura sunuyor. Köy-kent yaşamındaki bu sınıfsal çelişkileri Murat ve Murat’ın etrafındaki karakterler üzerinden anlatan yazar, cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan bu ikilem ve çelişkiye dair de kesitler sunuyor. Böylece yazar tarihi bir döneme dair kesit sunuyor okura. Bir yandan da köyleri ile bağlantılarını koparmayanların hikayesini, yazar, toplumcu gerçekçi bir dille ifade ediyor.

YİNE KADER YİNE FITRAT

Romanın konusuna tekrar dönecek olursak, Murat’ın dayısı Mustafa, Murat’ın kömür maden işletmeciliğine başlamasını istemez, uyarır da: “Lakin şunu iyi bil ki, Murat, maden kuyusu işletmek, senin keresteciliğine, rençberliğine benzemez. İçine girdin mi, bir daha çıkamazsın. Çıktığın zaman da kollarında dizini dövecek dermanı da bulamazsın. Şehirli dostlarını da o zaman görürsün Murat. Tenceren kaynarken, aâşığın oynarken sevildiğini de o zaman anlarsın Murat!” Murat dayısını dinlemez, Bankacı Fikret’in köyünde aldığı maden işletmesinde işe koyulur. Murat ile, Müteahhit Harun’un kızı Sacide birbirlerini severler. İşletme işiyle sınıf atlayan Murat, patronların dünyası, sosyete dünyasına çok alışmasa da sevdiği kadın Sacide’den dolayı buna katlanmak zorunda kalır. Kömür maden işletme işi nedeniyle Harun, Murat’ın kızıyla evlenmesine, “Zengin olduk, çocuklar, zengin!” ifadesiyle sınıfsal karakterini ortaya koyuyor. Babasının bu tepkisi haliyle Sacide’nin de hoşuna gider. Bu durum, kömür maden işletmesinde yaşanan grizu patlamasına kadar devam eder. Grizu patlamasında yaşamını yitiren ve sakat kalanlar işçiler olur. Şimdilerde yaşanan maden katliamlarında çokça karşılaştığımız, “kader”, “fıtrat” yaklaşımını burada da görüyoruz. Ama kömür madeni işletmesine grizu patlamasının, “kader” değil, bir ihmal ve tedbirsizlik nedeniyle yaşandığı gerçeğini değiştirmiyor. Kapitalist sömürünün, kapitalist aldatmacaların insanlık suçuna dönüşmesinin trajik sonuçlarını yazar Naim, okura yalın bir dille aktarıyor. İşletme patlama sonrasında çalışamaz halde. Murat artık zengin değildir. Müteahhit Harun da kızının Murat’la evlenmesine karşı çıkar. Bunun için eşi Şahinde’ye de baskı kurar...Sonunda Sacide ile Murat’ın yolları ayrılır.

Kasabaya gelen kentli Şair Romancı Asaf Ar bir yanda Müteahhit Harun’un eşiyle ilişkisini sürdürürken diğer yandan Mustafa dayının kızı köylü Elmas’a gönlünü verir. Elmas hep temkinli davranır. Elmas, çok istemese de sonunda köylü biriyle evlenir…Kasabadan ayrılan Asaf. Mustafa dayıya bıraktığı mektupla, Murat’ın köyüne dönmesini sağlar. Mektupta, “Artık, dargınlığı filan unutarak Murat’ı şehirden kurtar. Murat alakana çok muhtaçtır…” der. Mustafa, yeğenini tekrar köyüne geri götürür. Sabanı sürmek için getirdiği deli öküzün Murat’ı tanıması ise onun tekrar toprağa dönüşüne vesile olur.

YAZAR DÜŞÜNCELERİ NEDENİYLE HEP BASKI ALTINDAYDI

Naim’in Adnan Özyalçıner’in ifade ettiği gibi “Yeniden okunup incelendiğinde gündemde olan olması gereken” bir yazar olduğunu belirtelim. Yazar bunun bedelini ödeyen yazarlardan… 1935-1941 yılları arasında toplumcu düşünce ve eylemleri nedeniyle üç kez tutuklanır. Hapis yatar. 1904’te İstanbul Eyüp’te dünyaya merhaba diyen Ahmet Naim, 24 Nisan 1967 yılında Zonguldak'ta yaşamını yitirir. Oğlu Sina Çıladır'da bulunan yayımlanmış ve yayımlanmamış tüm eserlerine 1971 yılında sıkıyönetim tarafından “el konuldu”, iade edilmedi. Edebiyatımızda maden işçilerinin yaşamlarına ilişkin ilk öykülerini de yazan Ahmet Naim'in kayıp eserlerinin basılanlarının o dönemin dergilerinde gün ışığına çıkarılmayı beklendiğini de de vurgulayalım.

ÖN SÖZÜ ADNAN ÖZYALÇINER YAZDI

Kitaba ön söz yazan Türkçe edebiyatın yaşayan usta kalemlerinden Adnan Özyalçıner’in “Ahmet Naim, bu romanıyla gerçekçi, insancı bir bakışla bugün de kömür madenlerinde benzerlerinin yaşandığı işçi-patron çelişkisiyle iş-ekmek sömürüsünün sürdüğünü sürdürüldüğünü, geçmişten bugüne uzanan bir çizgide ortaya koymuştur” ifadesi ise Naim’in kaleminin gücünü ortaya koyuyor.

ÖNCEKİ HABER

ABD, İsrail’e ‘katliama devam’ desteği: 1 milyar dolar daha gönderecek

SONRAKİ HABER

Fatih Pınar’dan ‘25 Yıllık Tanıklık’ sergisi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa