Göçmenler yoksullaşıyor, evlere kapatılıyor, ayrımcılık sınıfsal temele kayıyor
Göç Araştırmaları Derneğinin “İstanbul ilçelerinde kent ve göç ilişkileri” raporuna göre, iç ve dış göçle oluşmuş mahallelerde ayrımcılıklar devam ediyor.
Fotoğraf: Fatih Polat/Evrensel
Nisa Sude DEMİREL
İstanbul
Göç Araştırmaları Derneğinin (GAR) “İstanbul ilçelerinde kent ve göç ilişkileri” başlıklı raporunun sunumu dün gerçekleştirildi. Raporu Proje Koordinatörü Didem Danış ve Esenyurt incelemesini sürdüren Birgül Çay sundu. İstanbul’daki farklı gruplardan ve sınıflardan göçmenlerin yaşayışına ve problemlerine dikkat çekmek üzere hazırlanan raporda Esenyurt, Zeytinburnu, Kadıköy ve Beyoğlu ilçelerinde araştırmalar yürütüldü.
Farklı siyasi partiler tarafından yönetilen dört ilçede 2023’ün kasım ayından 2024’ün ocak ayına kadar yürütülen araştırmada göçmen politikasını deneyimleyen ve gözlemleyen önemli aktörlerden belediye çalışanları, ilçe sakinleri, sivil toplum örgütleri, emlakçılar, muhtarlar, esnaf, öğretmenler, doktorlar, işverenler ile görüşmeler yapıldı.
MÜLTECİLER KAMUSAL ALANDAN UZAKLAŞTI
Bu görüşmeler sonucunda raporda nüfusu iç ve dış göçle oluşmuş mahallelerde ayrımcılıklar devam etse de bu ayrışmaların giderek etnik temelden çok sınıfsal temelde seyrettiği vurgulandı. Resmi göç verilerine ise şu şekilde yer verildi: Türkiye’de ikamet izniyle bulunan 1 milyon 107 bin 532 yabancının yarısı İstanbul’da yaşıyor. Göç İdaresi Başkanlığının mart 2024 tarihli verilerine göre kentte geçici koruma statüsünde 530 bin 655 kişi bulunuyor; bu sayı İstanbul nüfusunun yüzde 3.4’üne denk geliyor.
Raporda özellikle 2023 genel seçimleri süresinde göçmen karşıtlığının tabandaki göçmen karşıtlığını da arttırdığı, bu süreç içerisinde denetimlerin hızlandığı vurgulandı. Bu durumun göçmenleri kamusal alandan uzaklaştırıldığının altı çizilirken kimi durumlarda göçmenlerin işe dahi gidemediği, ekonomik koşulların yanı sıra bu durumun da göçmenleri yoksullaştırdığı ifade edildi. Raporda ana vurgu göçmenlerin sosyoekonomik konumlarına göre yaşam koşulları ve uğradıkları ayrımcılık seviyesinin farklılaşması oldu. Sunumda iktidar görünürde seyreltme ve denetim politikalarını sıklaştırmış olsa da bunun pratikte bir sonucunun olmadığı ifade edildi.
ESENYURT BİR ‘GÖÇ LABORATUVARI’
Raporda Esenyurt’un ucuz konut imkanlarıyla göçmenler için bir çekim merkezi olduğu vurgulandı. Esenyurt’un İstanbul’un en büyük sanayi bölgelerinden biri olması ve üç büyük sanayi sitesi bulundurmasıyla ağırlıklı olarak kol gücüne dayanan enformel iş gücü ihtiyacının dil bariyerini ortadan kaldırdığı aktarıldı.
Esenyurt’ta özellikle bazı iş kollarında yerli işçi bulunamadığı için yabancı iş gücünün önemli bir boşluğu doldurduğu ifade edildi. Esenyurt’ta Türkiyeli yurttaşların Esenyurt’ta olduğunu düşündüğü göçmen nüfusun gerçeğin çok üstünde olduğu vurgulandı. Artan denetimler ve nefret dilinin göçmen ve mülteci nüfusun kamusal alanda görünürlüğü azalttığının altı çizilerek bu durumun ev içi şiddetin artmasına, kadın göçmenlerin ev içi emek yükünün artmasına, daha güvencesiz koşullarda çalışmaya mecbur kalmasına ve eğitim ve sağlık haklarına erişimde engellerle karşılaşmalarına sebep olduğu ifade edildi.
Halihazırda sağlık ve eğitim hizmetlerine erişim zorken denetimler ve emek gücünün ucuzlaması ile göçmenlerin gitgide yoksullaştığı vurgulandı. Esenyurt’taki göçmenlerin temel sorunlarından birinin yetersiz kamusal alanlar olduğu vurgulandı.
PATRONLAR GÖÇMENLERİ ‘UYSAL’ OLARAK TANIMLIYOR
Zeytinburnu’nun ise İstanbul’un ilk gecekondu muhitlerinden biri olduğu, neredeyse tamamen iç ve dış göçlerle oluştuğu vurgulanarak mevcut durumda yoğunluklu olarak Suriye, Afganistan, Çin ve Özbekistan’dan gelen göçmenlerin olduğu vurgulandı. Zeytinburnu’da göçmenlerin bir süre sonra Avrupa yolculuğuna devam ettiği ve yaşam alanlarını yeni göçmenlere bıraktığı ancak bu sirkülasyonun 2023 genel seçimleri öncesinde artan denetimler sebebiyle önemli ölçüde azaldığı ifade edildi.
Göçmenlerin büyük oranda beraber yaşama isteği taşıyor olsa da bir süredir Türkiye’de daha uzun süredir yaşayan Suriyeli ailelerin özellikle Türk aile apartmanlarında oturmak ve Afganların oturduğu yerlerden uzak olmak istediğinin gözlemlendiği vurgulandı. Yine aynı şekilde Suriyeli öğrencilerin ana dili seviyesinde Türkçe konuşabildiği, ancak artık aralarındaki farkın ve ayrımcılığın sosyoekonomik statüden kaynaklandığı belirtildi.
Yine Zeytinburnu’da özellikle tekstil atölyelerinin çok yoğun olduğu işverenlerin ise kayıt dışı ve düşük ücretlere çalışan göçmen işçileri ‘sessiz, uysal’ gibi tanımlandığı vurgulandı. Sağlık hizmetlerinden yararlanmakta doktorların inisiyatifine bağlı olarak eşit hizmet alabildiği ancak eğitimde özellikle de yakın zamanda gelen göçmenlerin dil bariyerleriyle karşılaştığı vurgulandı.
YIKILACAK BİNALAR GÖÇMENLERE KİRALANIYOR
Kadıköy’ün ise büyük oranda daha yüksek statülü, Rusya-Ukrayna savaşı göçmenlerinin tercihi olduğu ifade edildi. Kadıköy’ün seküler-ulusalcı profili nedeniyle göçmenlerin yaşamakta zorlandığı yerlerden biri olduğu vurgulanarak göçmenlerin Kadıköy’de yoğunluklu olarak Fikirtepe’de ikamet ettiği, kentsel dönüşüm bekleyen eski konutların göçmenlere kiralandığı aktarıldı.
Kadıköy’de göçmen yerine ‘expat’ denilen yüksek statülü ve İngilizce bilen göçmenlerin göç idaresi gibi kurumlarda İngilizce konuşan kişi sayısının az olmasından ve yönlendirildikleri internet sitelerinin İngilizcesinin anlaşılır olmadığından şikayet ettiği aktarıldı. Slav uyruklu göçmenler dışında sosyoekonomik konumu daha düşük olan göçmenlerin de kayıt dışı eğlence sektöründe çalışmak için Kadıköy’de yaşadığı vurgulandı.
BEYOĞLU’DA AİLELER EV BİRLEŞTİRİYOR
Beyoğlu’da ise diğer ilçelere kıyasla özellikle Tarlabaşı gibi semtlerde çok uzun süredir yerli ve yabancı nüfusun bir arada yaşaması sebebiyle kamusal alanların ve yoksulluğun paylaşıldığı tespit edildi. İlçedeki turizm, eğlence, yeme içme, imalat gibi sektörlerin kayıt dışı çalışmaya olanak sağlamasının Beyoğlu’nun tercih edilmesindeki önemli sebeplerden olduğu ifade edildi. Ukraynalı ve Rus göçmenlerin ise daha çok Cihangir gibi daha lüks semtlerde oturduğu, göçmenler arasında hiyerarşik farkın burada da ortaya çıktığına dikkat çekildi.
Hem göçmen hem de Türkiyeli ailelerin yoksullaşarak barınma sorunu çektiği çözüm olarak ise birkaç ailenin evlerini birleştirerek yaşamaya başladığı aktarıldı. Yine özellikle Tarlabaşı’da emniyet görevlilerinin bölgeyle çarpık ilişkileri olması nedeniyle bölgede mafyatik ilişkilerin, uyuşturucu satıcılarının arasında anlaşmazlık ve satıcıların bölge paylaşımının etkili olduğu; bu gruplar tarafından göçmen ve yerel yalnız kadınların hedef belirlendiği ve uyuşturucuya alıştırılarak fuhşa, hırsızlığa zorlandığı belirtildi. Beyoğlu’da yerel yönetimin sorumluluğu açısından ise muhtarların mahallelinin kendilerine yoksullukla ilişkili konularda ihtiyaçlarını belirttiklerini ancak bu durumun çözülemediğini anlattıkları aktarıldı.