17 Mayıs 2024 06:56
/
Güncelleme: 21:07

Şimşek’in programı: Dört koldan neoliberal saldırı

"Kamu istihdamını kısmak ve taşeronlaştırmak, sadece emek-sermaye çatışmasını sermaye lehine kuvvetlendirmez, toplumsal refahı doğrudan etkiler, hatta sonuçları çok ağır hadiselere neden olur"

Şimşek’in programı: Dört koldan neoliberal saldırı

Fotoğraflar: AA, Kolaj: Evrensel

Dr. Ali Alper ALEMDAR

2023 genel seçimler sürecinde ekonomi politikalarında enflasyonla mücadele kapsamında sadeleşme ve rasyonelleşme başlıkları altında, kamu harcamalarında tasarrufa gidilmesi, özellikle CHP’nin başı çektiği muhalefet kanadında sıkça gündeme getiriliyordu. Seçim vaadi olarak, ‘insaflı’ Şimşek programını sunan dönemin muhalefet ve çeperindeki ortodoks (buna ortodoks paradigmayla düşünüp, sol tandanslı iktisat yapmaya çalışan iktisatçılar da dahil) iktisatçılar, Şimşek programının meşruiyet zeminini hazırlamıştı. 2023 yazı itibarıyla göreve gelen Şimşek ise Nebati döneminin ucuz-emek modelini daha da derinleştiren klasik neoliberal modeline geçişin startını vermişti. Geldiğimiz gün itibarıyla, orta vadeli program (OVP), güncel enflasyon raporu ve kamuda tasarruf tedbirleri raporu, Şimşek’in neoliberal programı hakkında bize net bir çerçeve sunmaktadır.

OVP, genel itibarıyla, maliye politikasıyla sermaye birikiminni hangi yönlerden ve nasıl sağlanacağı konusuna dair planlar içermektedir. Program, finans-kapitalin son dönemde iştahını kabartan yeşil dönüşümden, bireysel emeklilik sistemine (BES) vurguya kadar geniş bir çerçevede, sermayenin çeşitli fraksiyonlarına karşı mesaj içermektedir. Kamu maliyesinde ise ciddi bir kemer sıkma hedeflemesini görebiliyoruz. Kamu kesimi açığını fazlaya çevirme hedefi, genel devlet açığının GSYH’ye oranını yüzde yüzde 6’dan yüzde 2.5 seviyelerine indirme hedefleri, gerçekleşsin gerçekleşmesin, bize önemli mesajlar vermektedir. Şimşek’in programının deşifresini yapmak için kamu kesimi açığından başlayabiliriz. Keza, kamunun kemer sıkması ya da tasarruf etmesi, makroekonomik özdeşlik perspektiften bakıldığında, kamu-harici sektörün (şirketler ve hane halkları) tasarruflarını/finansal refahını eritir. Kamu bütçesi, hane halklarının ve şirketlerin bütçelerinden farklı olarak, yoktan harcama yoluyla refah/gelir yaratma yetisine sahiptir. Dolayısıyla kamu ne zaman harcama yapsa, bu harcama kamu harici yerel ve/veya uluslararası sektörde finansal refah artışına neden olacaktır. Tam tersi durumda, yani harcamaların kısıldığı ya da toplanan vergilerin harcamaları geçtiği durumda ise, kamu harici kesimin tasarrufları eriyecektir. Özetle, kamunun tasarruf politikası aslında kamu harici kesimin tasarruflarının erimesi demektir. Kamu harici kesim ise yekpare bir sektör değildir, içinde işçiler de vardır şirketler de. Dolayısıyla, kamu harcaması ya da harcamaların kısılması tek başına refahın kimler için yaratıldığını ya da kimlerden alındığını söylemez. Maliye politikasının dizaynı ise ideolijik ve siyasi tercihler üzerinden yapılır, kamu harcamalarının nerelere gideceğini, kamu harcamaları kısıldığında da kimlerin daha çok etkileneceğini belirler. Bu minvalde, OVP, enflasyon raporu ve kamuda tasarruf raporu, hükümetin, emekçi sınıfların tasarruflarını ve refahını iyice eriteceğini bize açıkça göstermektedir. Diğer yandan, hükümet, kamu ‘tasarrufundan’ sermaye kesiminin zarar görmemesi adına çeşitli önlemler almayı amaçlamakta, bunu da OVP’de teşvikler ve ekonomik destekler olarak belirtmektedir.

Teşvik ve desteklerin dışında, Şimşek’in programı, sermayenin çalışanlar üzerinde tam bir tahakküm kurmasını amaçlamaktadır. Örnek olarak verirsek, kamu tasarruf ve verimlilik paketinde 3 yıl süreyle yeni personel istihdamının sınırlandırılması, atanmayı bekleyen on binlerce insana, kamu yararı mesleklerde çalışıyor olsanız da, artık özel sektörde iş bulacaksınız anlamına gelmektedir. Böylesi bir politika sonucunda güvencesiz, taşeron ve geçici sözleşmeli işlerde istihdamın artması beklenir. Doğal olarak da sermayenin, sayıları artan güvencesiz emekçiler karşısında eli daha da güçlenir. Bununla beraber, kamu işlerinde dahi esnek ve uzaktan çalışma modelinin hedeflenmesi, taşeronluğun ve güvencesizliğin  derinleşip, yaygınlaştırılmasının bizzat devlet tarafından dayatılacağının da işaretidir.

Kamu istihdamını kısmak ve taşeronlaştırmak, sadece emek-sermaye çatışmasını sermaye lehine kuvvetlendirmez, toplumsal refahı doğrudan etkiler, hatta sonuçları çok ağır hadiselere neden olur. Pamukova ve Çorlu tren kazaları, Soma faciası kamudaki bu tasarruf ve neoliberal dönemin sonuçlarıdır. Kamu, istihdamda ‘tasarruf’ etmeye başladığından bu yana, Türkiye tam anlamıyla işçiler için mezarlığa dönmüştür. Dolayısıyla, devlete maliyeti olmayan ve kamu yararı güden harcamaları kısmanın maliyetini rakamlarla ölçmek de bir hayli güç olmasına karşın, yaşanan facialar bize gerçek maliyetler hakkında fikir vermektedir.

Özetlemek gerekirse, OVP ve kamuda tasarruf tedbirlerini, ucuz iş gücü ve emekçilerin refahını önemli ölçüde eritme ve sermayeye yeni birikim alanları açma stratejisi olarak okuyabiliriz. Elbette, Şimşek’in kemer sıkma politikası bununla sınırlı kalmamaktadır. Politikanın bir diğer ayağını da Merkez Bankası ve son dönem para politikası oluşturmaktadır. Kur korumalı mevduattan (KKM) vazgeçilmesi, bununla birlikte politika faizi ve kredi kartı faizi oranlarındaki artışlar ve son olarak da swap kanallarının tekrardan açılmasının gündeme gelişi, kemer sıkma politikasının önemli parçalarını oluşturmaktadır. Yayımlanan son enflasyon raporunda, enflasyonun gerçek nedeninin şirket kârları olmasına rağmen, bu konuya vurgu yapılmaması, yerine, enflasyonun nedeninin sıkça ücretler ve aşırı talep olarak vurgulanması, Merkez Bankasının Şimşek’in programıyla uyumlu bir sınıfsal çizgide olduğunu göstermektedir. Merkez Bankası bir yandan faiz ve olası swap politikası ile finans kapitale sermaye birikimini büyütme fırsatları sunarken, diğer yandan enflasyon raporunda temmuz ayındaki asgari ücret zammını hedef almaktadır. Bu şekilde, maliye politikası ile iyice zayıflatılması planlanan toplumsal refah ve emekçi sınıfların gücü, Merkez Bankası ve para politikası eliyle yok edilmeye çalışılmaktadır. ‘İş dünyasının’ son dönem para ve maliye politikaları hakkında yaptıkları pozitif açıklamalarda, Şimşek’in neoliberal saldırı paketinden bir hayli mutlu olduğu görülmektedir.

Türkiye’de işçi sınıfı ve geniş anlamda tüm emekçi kesimler, emekliler ve öğrenciler, ortodoks iktisadın teorik silahlarıyla donatılan, çok ağır bir politik saldırı ile karşı karşıyadır. Öyle gözükmektedir ki, hükümet enflasyonu bahane ederek asgari ücret zammını hedef alacak ve kamuda tasarruf söylemi altında halkın elinde kalan üç beş kuruşun da yok olmasını sağlayacaktır. Böylesi bir saldırı altında, karşı mücadele için söylemlerimizde daha dikkatli olmak gerekmektedir. Keza, kamu tasarrufu ile kamu kaynaklarının israfını önlemek aynı şeyler değildir. Enflasyonla mücadele için kamuda tasarruf, tamamen neoliberal ideolojinin bir önermesidir. Neoliberal ideolojinin bir parçası olarak, kamu tasarrufu, devletin ekonomiden, özellikle istihdam, eğitim ve sağlık gibi alanlardan elini ayağını çekmesi anlamına gelmektedir. İsraf ise kamu parası (Burada vergi kastedilmemektedir) ile gerçek kaynakların (doğal, beşeri vb. gibi kaynaklar) aşırı, lüzumsuz ve belli başlı grup ve sınıflar için kullanılması demektir. Dolayısıyla, hem anlamsal hem de ilişkisel olarak birbirinden çok farklı olup, politik sonuçları da birbirinden farklıdır. Bu konuda, genel seçim öncesi düşülen tuzağa düşülmemesi ve söylemsel olarak doğru bir hat tutturulması, Şimşek’in kemer sıkma politikalarına karşı mücadelede kritik bir öneme sahiptir.

Evrensel'i Takip Et