Öğretmenlerin her türlü ayrımı aşarak sokakta ders verdiği gün
"10 Mayıs 2024 sendika ayrımı gözetmeksizin, işyerlerinde ortak talepler etrafında birleşmenin tek gerçek sendika çalışması olduğunu bir kez daha göstermiştir"
Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş/Evrensel
Eğitim Sen Ankara 4 No’lu Şube Başkanı Gülhan Şimşek
Ankara
Emekçi kitleler mücadele etmenin yollarını oluşturarak talepleri için birleşmenin yollarını yeniden öğreniyor, öğretiyor. Tarihin çarkı özneleşen, çalışma hayatına talepleriyle müdahale eden eğitim emekçilerinin enerjisiyle dönüşünü hızlandırdı.
10 Mayıs 2024 Cuma günü, eğitim emekçileri hareketi tarihin sayfalarına birleşerek yeni notlar düştü. İş bırakarak ülkenin alanlarında birleşen eğitim emekçileri, çoğunluk iktidarın okullarındaki temsilcileri durumuna düşmüş okul yöneticilerini yapa yalnız bırakarak alanlara aktılar. “İktidarın temsilcileri derken” aslında kamu iş kolu için işveren temsilcisi durumuna düşmüş olmalarını kast ettim. Çoğunluk okul yöneticileri için, belki kendileri de hemen hepsi sendika üyesiydiler, ancak sendikalarının eylem kararına uymak yerine, iş bırakmadan bir gün önce kimler iş bırakacak, sayı peşine düştüler, eylemi hep beraber örgütlemek, iş bırakmanın öznelerinden biri olmak yerine grev kırıcılığına soyundular. Sendikasız öğretmenler de iş bırakmak isterken, hiç de görevleri olmamasına rağmen, üstelik sendikalara üye olsun olmasın her emekçinin iş bırakma hakkı kazanılmış bir hak olmasına rağmen, eylemi engellemek için çeşitli çabalar içine girdiler. TCK’nın ilgili hükümlerine göre açıkça suç teşkil etse de, yukarıdan gelen taleplerle, emekçileri kararlılığından caydırmaya çalıştılar. O nedenle artık, aynı zaman da bir öğretmen ve sendikalı olsalar da, fiilen işveren temsilcisi durumuna düştüler. Buradan hareketle de, şu tespiti çok rahatlıkla yapabiliriz, yıllardan bu yana, özellikle de 15 Temmuz'dan bu yana iş güvencesi tehdidiyle susturmaya çalıştıkları eğitim emekçileri, artık ayağa kalkmıştı ve açık kapalı her türlü tehdide aldırış etmeyerek, mevcut iktidarın iş yerlerinde temsilcisi rolüne bürünmüş idarecileri, okullarda yapayalnız bırakarak alanlara aktılar. Ve bu işi birleşerek, taleplerine sahip çıkarak yaptılar. 10 Mayıs 2024 için ilk söylenecek budur. (Elbette ki eylemi okulunu kapatarak alana gelen okul yöneticileri bu tespitin dışındadır.)
Çoğunluğu öğretmen, eğitim emekçileri Ankara’da emekçilerin hak arayışlarına kapalı olan Kızılayı kendine yürüyüş rotası yaparak, kaldırımlardan yola taşarak, milli eğitim bakanlığının önünden TBMM’ye ilerledi. Her iki nokta ve güzergâh verilen mesaj açısından anlamlıydı. Ankara’da MEB önü beş sendikanın ( Eğitim Sen, Eğitim İş, Hürriyetçi Eğitim Sen, Anadolu Eğitim Sen, Teç Sen, Genç Eğitim Sen) ortak toplanma alanı olmakla beraber, farklı sendikalardan ve sendikasız emekçilerde bakanlık önün kendi merkezleri olarak kabul etiler ve orada buluşup yıllardan bu yana emekçilerin hak mücadelesine kapalı olan Kızılay meydanından TBMM önüne yürüdüler. İkinci olarak görülmesi gereken tespit budur; ki önemlidir. Geçtiğimiz 1 Mayıs'ta işçilerin emekçilerin somut taleplerini bir kenara bırakarak, bunlardan soyutlanarak yürütülen Taksim'de 1 Mayıs tartışmalarına da 10 gün sonra emekçilerden güçlü bir aydınlatma gelmişti.
10 Mayıs iş bırakması hangi taleplerin kabarmasıydı? Şubemiz göreve geldiği Aralık 2023’den itibaren, genel kurul sürecini geride bırakarak yüzünü iş yerlerine döndü. Ki Şubemiz için bu yeni bir durum değildi, şartlar ne olursa olsun temel bir çalışma tarzıydı, önceki yönetimlerden devredilerek gelen bir çalışma tarzıydı. İş yerlerinde temelde eğitim emekçileri ekonomik zorluklar ve öğretmenin giderek düşen saygınlığından rahatsızdı. Ki yaptığımız çalışmaların toplamında öğretmenin itibarsızlaştırmayı da içine alan çalışma koşullarının giderek ağırlaşması çoğu zaman ekonomik taleplerin önüne geçiyor olması sıkça gördüğümüz bir durumdu. Ekonomik sorunla ilgili olarak da eğitim emekçileri yoksulluk sınırını çok altında kalan maaşlarının ve kaybını hafta sonu çalışarak telefi etmeye çalıştığının bilincinde olsa da, içinden geçilen bu yoksullaştırma ürecinde durumunu diğer emekçilerle kıyaslayarak iyi görüyor, bugün için. (Bu konuda öğretmenlerin ÖMK ile yıllara göre aldıkları maaşlar arasındaki uçurumu ve buradan oluşan ayrışmayı göz önünde bulundurmak zorunludur)
Öğretmenin çalışma koşulları artık öğretmeni işinden soğutacak noktayı çoktan aştı. işyeri gezilerimizde yaptığımız sohbetlerde öğretmenin itibarı, saygınlığı olarak ifade edilen ve yansımasını şiddet olarak yaşatan ifadenin tek katmanlı değil çok katmanlı olduğunu gördük. İş yerinde liyakatsız idarecilerden görülen mobbing sürekli bir hal almış durumda. Para toplamaya zorlama, kermes yapmaya zorlama, gösteriş için öğrenciler yerine öğretmenleri proje yapmaya zorlama, okullar ödeneksizlikle boğuşurken, kimi zaman öğretmenin cebinden, sürekli bir angaryaya zorlama iş gününü sıradan halleridir. Öğretmenleri özellikle de genç eğitim emekçilerini müdürün sendikasına üye olmaya, üyeyse istifa etmemeye zorlama, hepimizce bilinen gerçekler. Mobbingden ve angarya çalışmayan en çok kadın emekçiler zorlanıyor, angarya görevler en çok kadın emekçilere veriliyor. Ki alanda kadın eğitim emekçilerinin çokluğu da tepkinin büyüklüğünü ortaya koyuyordu. Çalışma saatleri esnetilmiş, kurullar ve çeşitli toplantılar akşam mesai sonrasına bırakılıyor ve bu iş planlı bir şekilde çoğu iş yerinde uygulanıyor. Çocuk ve diğer ev işleri sorumluluğu olan kadın emekçiler için bu durum bile fazlasıyla zorlayıcı oluyor, hele ki büyükşehir koşullarında. Maaşlar erirken öğretmenin iş yükü artıyor. Temel işi derse girmek olan, sınıflarda öğrencilerle olmak olan öğretmen, deneme sınavları, angaryalar, okula her gün ÇEDES adı altında gelen tarikat mensupları, masa başında uydurulmuş projeler, bir yandan resim, müzik, beden eğitimi dersleri budanıp, laboratuarlar kapılırken ilan edilen sözde sosyal etkinlik haftaları nedeniyle bu işini hakkıyla yerine getiremez olmuştu. Tüm bunlar yetmez gibi iktidarın 22 yıllık eğitim politikasızlığı artık tıkanmışken tüm sorunların nedeni olarak öğretmenler gösteriliyor, ALO 147 ile başlayan CİMER ile devam eden şikayet hattı kılıcı ile halkın gözünde hedef saptırılıyor, öğretmenler haksızca sorumlu tutuluyor, şiddetin açık hedefi haline getiriliyor.
Tepkilere, iş bırakma eylemlerine rağmen hayata geçirilen ÖMK, öğretmeni daha fazla böldü, genç öğretmenlerin yoksulluğunu derinleştirdi. Uygulanan sınav öğretmenleri derinden rencide etti, yaraladı. Çalışma biçimi esnemişti, derse girmek dışında her iş öğretmene yaptırılmak isteniyor. Çalışma saatleri esnetildi, günün her saati çalıştırılmak isteniyor öğretmen, maaşı esnetildi, her öğretmenin aydan aya aldığı maaş değişirken, öğretmen arasında ciddi maaş farkları oluştu. Çalışma günleri esnetildi; aldığı maaşla geçinemeyen öğretmen artık bir şekilde gelir kaybını telafi etmek için hafta sonu da çalışıyor. Öğretmenin saygınlığı, itibarı olarak ifade edilen böylesine çok katmanlı bir sorundur ve eğitimin özelleştirilmesi, paralılaştırılması, eğitim iş kolunun güvencesizleştirilmesi ve piyasaya açılması çabalarından asla bağımsız değildir.
Eğitim emekçileri ÇEDES ile öğrencilerin tarikatların kucağına itilmesine MESEM ile işverenlerin sömürüsüne açılmasına, ellerindeki öğrencilerin yitip gitmesine, eğitim sisteminin laik, bilimsel, demokratik yapıdan uzaklaşmasından rahatsızdırlar. Son aylarda tepkiler giderek artıyor, öğretmenler odalarında bu konuları daha fazla tartışmaya başlandı. Şubemizin çalışma bölgesinde Eğitim Sen, Eğitim İş ve Hürriyetçi Eğitim Senle ortaklaşarak ÇEDES ve MESEM projelerine karşı başlattığı çalışmalar eğitim emekçileri ve veliler tarafından olumlu karşılanıyordu. Üç sendika birlikte düzenlediğimiz işyeri gezileri, ÇEDES ve MESEM’e karşı yaptığımız iş yeri önü eylemleri, bildiri dağıtımları ve bu okullardan öğretmen katılımları sendikalara ve de öğretmenlere, biriken sorunlara karşı mücadele yöntemini gösteriyor ve öğretiyordu. ÇEDES uygulamasına karşı Sincan merkezinde bir ortaokul önünde yaptığımız basına açıklaması, velilerin güçlü alkışlarıyla desteklenmesi, dağıtımız bildirilerin velilerin yoğun ilgisini çekmesi hepimizi heyecanlandırmıştı. Eryaman’da bir okulumuzda bir öğretmenimizin uğradığı şiddete karşı sendikalar ve emekçilerde yaşanan hızlı birleşme ve ortak tepki iki ay öncesinden mücadelenin yolunu göstermişti.
İbrahim öğretmenin görev başında öldürülmesi bardağı taşıran son damla oldu. Gecesinde başlayan tepkiler grev kararlarının birleşmesiyle sonuçlandı. 8 Mayıs’a gelindiğinde iş yerlerinde güçlü tepki sesleri yüksek perdeden konuşuluyordu. İş bırakma kararı almayan Türk Eğitim Sen tabanı önce sendikasını karar almaya zorladı, Akşamında da Eğitim Bir Sen yönetimi eğitim emekçilerinin ortak iradesine uymak zorunda kalarak iş bırakma kararı aldı. Elbette ki önümüzdeki süreçte, Türk Eğitim Sen ve Eğitim Bir Sen yönetimlerinin emekçilerin iradesine yine de uymayarak, ortak alanda buluşmaya direnmeleri, her türlü birleştirme çabasını merkezde ve yerellerde engelleme çabaları öğretmenler odalarında sohbetlerde çokça tartışılacaktır.
Altını kalın çizgilerle çizmeliyiz; 10 Mayıs 2024 iş bırakma eylemi eğitim emekçilerinin ağırlaşan çalışma koşullarına, günün her anında yaşadıkları şiddete karşı, birleşerek, sendikalarını önlerine katarak gerçekleştirdikleri bir eylemdi. Gücünü buradan almaktadır. 9 Mayıs günü işyerlerinde tek tartışılan konu 10 Mayıs’ta nasıl iş bırakılacağı, nerede buluşulacağıydı. Sendikasız öğretmenler hızla sendikalaşarak sürece katıldılar ya da tehditlere aldırmadan sendikasız da olsalar iş bıraktılar. Belki de ilk kez tanık olduğum, hiçbir güvenceye sahip olmayan, okuldaki varlığı müdürün iki dudağı arasında olan ücretli öğretmenlerin de iş bırakarak alanda olma çabasıydı, belli ki cin şişeden çıkmıştı. Milli eğitim müdürlüklerinin de gün boyu okullarda nabız yoklaması, okul müdürleri aracılığıyla yıldırma faaliyetlerinde bulunması nedensiz değildi.
Eğitim emekçilerinin üzerinden ölü toprağı atılmıştı. Milli eğitim bakanlığı önünde toplanan öğretmenlerden en çok “Susma haykır, şiddete hayır” ve “Bakan istifa” sesleri duyuluyordu. Bakan istifa sloganı atılmaya bir başlandığında her defasına onlarca kez tekrarlanıyordu. Eyleme katılan öğretmenlerin çoğunluğu hayatlarına ilk defa bu boyutlu bir eyleme katılıyordu. 9 Mayıs günü işyerlerinde açığa çıkan kararlılık ve dalga dalga yayılan enerji de böylesine bir ilkti. Öğretmenler Kızılay'ın asfaltını büyük bir coşkuyla ve güvenli çalışma koşulu talebiyle adımlarken, yeni bir mücadele döneminin de önünü açıyorlardı. Olmaz denen şeyi başarmışlardı, her türlü ayrımı bir kenara itip, sendikalarını ortak taleplerde birleştirerek ülkenin dört bir yanında bu kez dersi alanlarda birlikte işlemek üzere birleşmişlerdi. 10 Mayıs 2024 bu bakanlık ve bu eğitim sistemiyle artık gidelemiyeceğinin, mili eğitim bakanlığının elinde, çedes, mesem, çalışma hayatını güvencesizleştirme, eğitimi özelleştirme politikalarıyla yapayalnız kaldığının göstergesi olmuştur. 10 Mayıs 2024 iş bırakan öğretmenlerin etrafında birleşen tüm bir halk laik, bilimsel, nitelikli, kamusal bir eğitim talebinin tüm bir ülkenin talebi olduğunun da göstergesi olmuştur.
Eğitim emekçilerinin ve eğitimin sorunu “şiddeti önleme yasasına” sığdırılamayacak kadar büyük ve çok boyutludur. Görülen şiddet buz dağının üst kısmıdır. Bundan dolayı tıpkı ÖMK’da olduğu gibi basit bir yasayla sorunların üstü örtülemez. Milli Eğitim Bakanlığı ve siyasal iktidar, öğretmeni eğitimin bir öznesi olarak görmeyerek, yaptığı “yeni” düzenlemelerle, uygulamalarla, KPSS ve mülakat zulmüyle, öğrenciyi aç ve geleceksiz bırakmasıyla, yandaş kadrolaşma ve yarattığı kayırma-torpil düzeni ile halkın parasız, nitelikli, bilimsel laik ve kamusal eğitim talebini görmeyen politikaları ile şiddetin asıl kaynağı ve sistematik uygulayıcısıdır.
10 Mayıs 2024 sendika ayrımı gözetmeksizin, işyerlerinde ortak talepler etrafında birleşmenin tek gerçek sendika çalışması olduğunu bir kez daha göstermiştir. “Siyasal ayrıma” düşmeden, birleşerek sendikal çalışmanın nasıl siyasal olacağını da göstermiştir. Bundan sonrası birlikte ileriye…