18 Mayıs 2024 07:12
/
Güncelleme: 17:13

EMEP Bölge Yöneticisi Berkay Yeğin: Siyasi krizleri saldırganlaşarak aşmaya çalışıyorlar

"Tek adam düzeninin siyasi krizlerini aşmak ve sermaye programını uygulayabilmek için daha fazla baskıya ihtiyacı var. Kobanê davası da bundan bağımsız değil."

EMEP Bölge Yöneticisi Berkay Yeğin: Siyasi krizleri saldırganlaşarak aşmaya çalışıyorlar

Fotoğraf: MA

Dilan TEMİZ
Diyarbakır

Bölgede seçim sonrası normalleşme tartışmaları sürerken, önemli davalar da gündemdeki yerini koruyor. Bu davaların başında gelen Kobanê davasında, mahkeme yüzlerce yıl hapis cezası verdi. Bu karar, seçim sonrası siyasette beklenen 'yumuşama' söylemlerine ters düşerken, bölgedeki baskıların artacağına dair endişeleri de beraberinde getirdi. Aynı zamanda, işçi eylemlerinin yayılması dikkat çekiyor. Tüm bu gelişmeler ışığında, Emek Partisi (EMEP) Bölge Yöneticisi Berkay Yeğin ile Kobanê davasının sonuçlarını ve bölgedeki siyasi atmosferi konuştuk. Yeğin, davanın arka planını ve Kürt halkı ve işçilerin, emekçilerin önümüzdeki süreçte mücadelelerini değerlendirdi.

Kobanê davasında cezalar yağdırıldı, son dönem siyasette 'yumuşama' söylemleri yargılananların beraat edeceğine yönelik birtakım beklentiler doğurmuştu. Nasıl değerlendirirsiniz, Kobanê davası bizlere ne anlattı?

Kobanê davası önemli bir hafızaya başvurmamızı gerekli kılıyor. İktidarın, bölgede gerici güçlerle sürdürdüğü birliktelikler önemli bir engele takılmıştı. Kürt halkı üzerinden bunun diyeti ödenmek istendi. Yargılama usullerinden davanın sonucuna kadar bütün süreçler, Kobanê'de insanlık suçunun karşısında direnen halkların cezalandırılması üzerinden kurgulandı. Bugünkü sonuç da iktidarın Kürt sorunu karşısındaki baskı ve inkar üzerine kurulu yaklaşımından bağımsız değil. İktidar seçimden istemediği bir sonuçla çıktı ve kurduğu dengeleri değiştirmek istiyor çıkarımına varmak olabildiğince iyimser kalacaktır. İktidarın demokrasi mücadelesi içerisindeki güç dengeleri açısından ülke sathına yayılan saldırganlığın dışında kalmış başka bir ajandası olmayacaktır. Daha kaba tarif edersek eğer, tek adam düzeni ülkedeki siyasi krizlerini aşmak adına bölgede sürdürdüğü politikaları revize edebileceği ikili bir siyaset uygulayacağı düşüncesi pek mümkün gözükmüyor.

Berkay Yeğin

Fotoğraf: Evrensel 

‘DEMOKRATİK BİR HATTA GİRECEĞİ BEKLENTİLERİ SUYA DÜŞTÜ’

AKP, iktidarının şu yönüyle zor bir sürecini yaşadığından bahsedebiliriz: Bir taraftan sermaye programının halk kitlelerine yönelik baskı ve saldırıları ilerliyor diğer taraftan da halkın tepkisi daha fazla açığa çıkmaya başlıyor. Seçim sonuçlarıyla birlikte bakacak olursak eğer bu tepkinin bir ifadesini görmüş olduk. Bu koşullar altında sermaye programını uygulayabilmek için bir 'yumuşamaya' değil daha fazla baskıya ihtiyacı var. AKP iktidarının bu algıyı oluşturmasını, her türlü çözüm ve seçeneğin kendi iktidarlarından geçtiğine dair beklentiyi diri tutmak için yapılan siyasi manevralar olarak görmek gerekli.  Aynı zamanda tek adam düzeninden demokratik bir hatta gireceğine dair beklentilerin defalarca suya düştüğü örnekler çoğaltılabilir.

"KÜRT HALKININ MÜCADELESİNE KET VURMAKTA ISRARCI"

Yeniden kayyum atamalarının gerçekleşeceğine dair kimi iddialar var. Van direnişinde iktidar hedeflerine ulaşamamıştı. Kobanê davasındaki kararlar buna zemin hazırlayabilir mi? Kürt halkı ve işçi ve emekçiler nasıl bir mücadele izleyecek?

Kayyum politikası pek çok yönüyle birlikte genelleşme eğilimi taşıyan bir yönetim biçimi haline gelmiş durumda. Tek adam düzeni belirli güç ilişkilerini gözettiği takdirde kayyumla yönetme, Kürt halkının örgütlenme ve mücadelesine ket vurma girişimlerini sürdürmekte ısrarcı. 

Kayyum yönetimlerinin kentlerde bıraktığı tahribatın 31 Mart yerel seçimlerinde AKP oylarını olumsuz etkilemiş olması, buradaki ısrarı etkilemek için yeterli değil. Elbette tek adam düzeni Kürtler içerisinde yerel siyasi aktörlerle iktidarını tayin etmeyi yeğleyecektir ancak aşiret birlikleri, nüfuz ilişkileriyle hesaplananın boşa düştüğü örneklerle de karşı karşıya. Kayyum gibi kullanışlı bir aparattan hepten vazgeçeceği mümkün gözükmüyor. Önümüzdeki dönem de milliyetçi şoven propagandası üzerinden kayyumların zeminini açmayı deneyecektir.

Kentlerin bütün olanak ve imkanlarını talana açma hedefi de değişmiş değil. Kayyum meselesine dair kimi tartışmalar bakımından ‘şu dava bu dosya’ denecek kadar hukuk bağlamıyla ele alınamayacağı açıktır. Sonuç olarak önemli bir güç kavgasının ürünü olduğu söylenebilir. Türkiye egemen sınıfının buradaki politik, ekonomik hedefleriyle Kürt halkının ulusal, ekonomik talepleri genişçe bir politik arena etrafında çarpışmaya devam ediyor. Buradan hareketle seçimlerin ve sandığın dışına taşan; sokak sokak örgütlenen mücadelenin değiştirici rolü güncelliğini korumakta. 

Mazbata krizi sonunda yaşanan Van direnişi, Kobanê süreciyle çok karşılaştırılmıştı. Sokakta örgütlenen mücadelenin birbirine benzer yönleriyle halka tekrardan önemli bir öz güven yüklediği söylenebilir. Elbette o günkü koşullarla Van direnişinin koşulları birbirinden farklıydı ama buluştuğu payda, ulusal hak ve talepler noktasında açılan bir mücadele yolundaki kararlılıktı.

"ULUSAL, SINIFSAL BİRLİKTELİKLER; AYNI ÖLÇÜDE DEĞERLENDİRİLİP GÜVENCE ALTINA ALINMALI"

Van’ın diğer bölge illeri gibi ekonomik olarak ülke sıralamalarının sonunda gelişi; devasa bir düşük iş gücü cenneti haline getirilerek bir taraftan ekonomik diğer taraftan da ulusal baskı altında oluşu bu direnişin gelişimi açısından önemli bir korelasyonu barındırıyor. Kürt halkının içerisinden geçtiği çok yönlü kuşatmanın, yeni mücadele süreçlerine gebe olduğu, ortaya çıkmayı bekleyen bir birikim yarattığı ıskalanmaması gereken bir konu. Şimdi bir kez daha kazanımların kazanılış biçimine bakmak; kapalı kapılar ardında değil örgütlü siyasetle müdahale etme tutumunda ısrarcı olmak gerekir. Ulusal baskı ve ekonomik saldırganlığın altında Kürt halkının mücadele deneyimlerini merkezileştirmesi, kendi ulusal ve sınıfsal birlikteliklerini aynı ölçüde değerlendirip müdahalesini güvence altına alması hayati olacaktır.

"HAMASİ SÖYLEMLERİN ÖNÜNDE BİR GERÇEKLİK"

Sınır dışı operasyonların dayanağı haline getirilmesi için milliyetçi bir söylem ileri sürülüyor. Bu söylemlerin bölgede etkisi nedir, nasıl karşılık buluyor?

Kürt halkı ve özellikle işçi emekçi katmanları bakımından tek adam düzenin saldırılarına dair beklentiler yakıcılığını korumakta. İktidar, sınır dışı operasyonlar ve savaş politikalarındaki kesinliğine dair mesajlar yayımladı. Milliyetçi şoven artışla birlikte iktidar dışında görünen kimi unsurlar bakımından tek adam düzeninin aynı politik hattın örgütleyicisi olduğu söylenebilir. Ülkede her milliyetten işçi ve emekçilerin milliyetçi şoven politikalara yedeklenmesinde ise ciddi zorluklar bulunuyor. Özellikle bir dönem daha çok destekleyicisini barındırdığı kitleler açısından bugün ciddi bir ekonomik darboğazlılık, hamasi söylemlerin önünde bir gerçeklik ortaya koyuyor. Tüm bunlar kitlelerin savaş politikalarına yedeklenmesinde egemen güçler açısından belirli soru işaretler barındırdığı gibi, iktidarın buradaki sınavının da hayati olacağı yönlerin daha fazla ön plana çıktığı görülüyor. Yanı sıra sınır dışı operasyon gündemi, Kürt halkının bölgedeki varlığını hedef alarak her türlü statü kazanımının önüne geçilmeye çalışılıyor.

"YENİ BİR TALAN VE YAĞMA PROJESİNİ GÜNDEME SOKUYOR"

Kalkınma yolu projesi Kürtlere daha fazla mı sömürü getirecek, bunların çıktıları neler olabilir?

Tek adam düzeni emperyalistler arasında kurduğu kimi dengelerle bölgede nüfuz siyasetini örgütlemeye koyulmuştu. Bugün gelinen noktada Batı emperyalizminin bölgedeki siyasetinin içerisine daha çok çekilmeye mecbur kaldığı iktidarın çıktıları arasında. Kalkınma yolu projesiyle birlikte Körfez ülkelerinden Türkiye’ye uzanan genişçe bir coğrafyada kaynakların emperyalistler eliyle daha fazla yağmalanması gündemler arasında. Bu ilişki ağlarının içerisinde tek adam düzeni ve Barzani yönetiminin ekonomik ticari bağlamdaki ortaklıkları bugün Ortadoğu’da daha geniş anlamda bir diplomatik siyasi birlikteliği de beraberinde getirerek yeni bir talan ve yağma projesini gündeme sokuyor. Kürt halkı kendi yaşadığı bölgelerde kaynaklarından istifade etmek açısından emperyalistlerin talanına daha da açık hale getiriliyor.

"İŞÇİLER ORTAYA BİR DENEYİM KOYDU"

Bölgede kimi kentler başta olmak üzere işçiler ekonomik koşullarına karşı mücadele yolu arıyor. Son bir yıl içerisinde epeyce greve şahit olduk. Kürt işçi ve emekçilerini nasıl bir tablo bekliyor, bölge genelinde birleşik bir sınıf mücadelesinin koşulları nelerdir?

Bölgede işçi sınıfının parçası haline gelmiş güçler bakımından önemli bir başlangıç söz konusu. Çalışma şartlarındaki zorlukların, genişçe bir mücadele isteğini arttırdığı söylenebilir ancak işçiler açısından kritik ayrımlar söz konusu. Sendikal bürokrasisinin buralarda belirli ajandaları var. Urfa Özak Tekstil direnişi bunun en keskin çarpışma sahasıydı devamında belirli yerlerde de süreceği işçiler açısından kritik yol ayrımlarına sahne olacağı söz konusu. Ancak sınıfın birliğini ve mücadelesini sağlamak bakımından de henüz başlamamış ve henüz yenilmemiş ciddi kitleler var. İşçilerin talepleri etrafında örgütlenişi buralardan değiştirici unsurlar haline gelmesi bakımından mücadele eden işçiler ortaya bir deneyim koydu. 

ÜCRETLERE TEMMUZ ZAMMI İÇİN İŞÇİLERE MÜCADELE ÇAĞRISI

Bölgedeki işçilerin mücadelesinin birbirleriyle birleşecek yükselmesi, merkezi bir karakter kazanması, işçi emekçilerin politik ve ekonomik kazanımları için önemli bir gündem halinde önümüzde duruyor. Özellikle son dönem açısından Erdoğan-Şimşek programının adımları, orta vadeli program ve 12. kalkınma planı gibi hamlelerin bölgede yaşayan işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarında yaratacağı ciddi olumsuzluklar yeni mücadeleleri beraberinde getirebilir. Asgari ücrete ara zam olmayacağını hükümet sözcüleri sürekli tekrarlıyor. Bu açıdan partimiz önümüzdeki dönem ''ücretlere temmuz zammı'' üzerinden bölgede yaşayan işçi ve emekçileri mücadele etmeye, bu talebi güçlendirmeye ve kazanmaya yönelik bir çalışma sürdürecek.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İşçiye, düşman hukuku

İşçiye, düşman hukuku

Patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı yayılan grevleri engellemek için adeta düşman hukuku uygulanıyor: Besleme basın devreye sokuldu, valilik eylemleri yasakladı, e-devletten sendika üyeliği engellendi, işçilerin önüne polis-jandarma barikatı çekildi, gözaltılarla gözdağı verildi… Hiçbirinden sonuç alınamayınca ‘suç icadı’yla BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Adalet bakanı, "Kimileri ‘Bize soruşturma açın’ dercesine ortalıkta dolaşıyor" demişti. BİRTEK-SEN genel başkanının tutuklanmasından sonra siyasetçiler, gazeteciler ve sanatçılar şafak operasyonu ile gözaltına alındı

Evrensel'i Takip Et