23 Mayıs 2024 03:59
Son Güncellenme Tarihi: 23 Mayıs 2024 08:08

İsviçre'de yapılacak Ukrayna Konferansı: Esnek tarafsızlığın NATO’culukla imtihanı

NATO’cu çizginin, İsviçre tarafından nispeten bir ayağı frende takip edildiği günler şimdi geride kaldı ve yaşanan gelişmeler İsviçre tekelci burjuvazisini daha açıktan tutum almaya zorluyor.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Haydar SANCAR*

Sovyetler Birliği’nin çöküşten önceki son Başbakanı Nikolay Rıjkov Davos’ta yapılan Dünya Ekonomi Forumu (WEF) toplantılarına uydu bağlantısı ile 1986’da ilk defa katıldığında, Şefi Gorbaçov’un önderliğinde sürdürülen Glasnost ve Perestroyka politikalarını muştuluyor ve Batı’nın desteğini istiyordu. Bu isteğe cevap gecikmedi ve bir yıl sonraki WEF toplantılarında bu defa Almanya Dışişleri Bakanı Hans-Dietrich Genscher, içeriden biri olarak uzatılan ele uzanıyordu. Genscher, Batı’nın Sovyetler’e yakınlaşmaktan korkmamasını toplantıya fiziki olarak ilk defa katılan Sovyet delegasyonunun önünde dile getiriyor, Gorbaçov’un kesinlikle ciddiye alınması gerektiğini söylüyordu. Nihayetinde devasa bir pazar kapitalist sömürü ve talana açılmak üzereyken iştah kabartıyor, politik bir güç olarak Sovyetler ismi içerdiği tarihsel rolle mümkün olan en kısa sürede toprağa verilmek isteniyordu.

O gün son çivileri çakılan Sovyetler’in yerinde bugün emperyalist bir Rusya var ve Avrupa’nın göbeğinde, Ukrayna’da, ‘el uzatın’ çağrısının adresi ülkelerle, ‘tarihin sonu’ tezinin kutsayıp baki saydığı ‘kusursuz liberal demokrasi’ eliyle çöpe atılmasından yıllarca sonra savaş halinde.

Sovyetlerin kapitalist restorasyonunun açıktan reformlar ve programlarla ilanının yapıldığı yerlerden olan Dünya Ekonomi Forumu, geçen 38 yılın ardından bu defa 15-16 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilecek Ukrayna Barış Konferansının ilan edildiği yer oldu. Her ne kadar bu konferansın çağrısı Davos’ta yapılsa da arka planının 4-5 Temmuz tarihleri arasında Lugano’da İsviçre ve Ukrayna’nın birlikte düzenlediği Ukrayna’nın Yeniden İnşası Konferansında döşendiği söylenebilir.

160 civarında delegasyonun katılımıyla yapılacağı ilan edilen konferans sonucunda İsviçre Dışişleri Bakanı İgnazio Cassis, Rusya’nın da günü geldiğinde pazarlık masasında yerini alacağı koşulların olgunlaşacağını düşünüyor ve bunun için delegasyon içerisinde geniş bir uzlaşı sağlanması gerektiğini ileri sürüyor.

Konferansı gerekli bir girişim olarak değerlendiren Cassis, Rusya ile iletişim kanallarını açık tutmak üzere Çin’in yanı sıra BRICS ülkelerin katılımına da rol biçiyor. Konferans çağırıcılarına göre Rusya’nın bu aşamada katılması imkansız. Yanı sıra Çin Lideri Şi Cinping’in nisan sonunda Alman Lider Olaf Scholz’un Çin’e gerçekleştirdiği ziyaret esnasında yaptığı “Çin’in ancak Rusya’nın da dahil olduğu bir barış konferansını destekleyeceği” açıklaması Çin’in bu koşullar altında konferansa katılmayacağı sinyali olarak değerlendiriliyor.

İSVİÇRE RUSYA İÇİN ARTIK DÜŞMAN ÜLKE

Rusya cephesinde ise İsviçre’ye karşı soğuk rüzgarlar esiyor. Geçtiğimiz mart ayında Moskova’da Dışişleri Bakanlığına çağrılan İsviçre Büyükelçisi Kyristina Marty Lang’a, Rusya’nın İsviçre’deki mal varlıklarına el koyulmasını olanaklı kılan parlamento kararı karşısında nota verildi ve devlet eliyle gerçekleştirilecek her türlü hırsızlığa aynı biçimde karşılık verileceği vurgulandı.

Konferans tartışmalarının yoğunluk kazandığı bu günlerde Rusya Dışişleri Bakanı Maria Zaharova ise İsviçre’de planlanan konferansın barış gibi bir amacının olmadığını, aksine hile ve manipülasyon eşliğinde Rusya karşıtı bir koalisyon oluşturma girişimi olduğunu söylerken Dışişleri Bakanı Lavrov ise İsviçre’yi ara bulucu olarak hareket etmeye uygun olmayan düşman ülke olarak niteledi. NATO ile ilişkilerin yoğunluk kazanması ve konferansa katılması için çaba gösterilen Çin ve BRİCS ülkelerinin Rusya ile ilişkilerinde zayıflık oluşturacak şekilde barış adı altında oltaya çekilmeye çalışılmasının Rusya tarafından kabul edilmeyeceği ve Rusya’nın konferansa katılımın yoğunluğunu azaltıp zayıflatmaya dönük manevra ve girişimlerinin yoğunlaştıracağına dair kanı da güç kazanır durumda

Nihayetinde İsviçre’de ilk defa barış konferansı düzenlenmiyor. Farklı zaman dilimlerinde farklı bağlamlarda yapılan konferanslar, ara buluculuk girişimleri politik sonuçları gözetildiğinde dönemin özelliklerini ve çelişkilerini, düzenleyen ülke açısından da bağrında taşıyor.  Bu konferans girişimi de barışa erişmek gibi bir hedefle izah edilse de siyasetin uluslararası parametreleriyle kuşatılmış durumda ve bu da iç politikada İsviçre’yi hayli zorluyor.

İç siyasi gerginlikleri sınayan eğilimlerin başında ise ‘tarafsızlık ilkesinin’ karşısında yeni dönem NATO’culuğun açık kartlarla oynanması geliyor. Ukrayna Savaşı başladığında Avrupa’da giderek merkezi durum kazanan Rusya karşıtı NATO’cu çizginin, İsviçre tarafından nispeten bir ayağı frende takip edildiği günler şimdi geride kaldı ve yaşanan gelişmeler İsviçre tekelci burjuvazisini daha açıktan tutum almaya zorluyor. İsviçre’nin NATO ile üye olmadan ortak iş tutmaya başladığı 1996 yılından bu yana karşılıklı ilişkilerde ilerleme kaydedildi ve İsviçre askerleri 1999’dan bu yana örneğin Kosova’da NATO Barış Gücü içerisinde hizmet veriyor. NATO ile ortak düzenlenen tatbikatlar ve askeri eğitimlerin sıklığı ise artmış durumda. İsviçre’nin ekonomik ve siyasi yaptırımlar listesinin AB ve ABD endeksli rotası da yön değiştirmiş değil.

NEOPRAGMATİZMİN ALANI DARALIYOR

Aslına bakılırsa İsviçre için tarafsızlık fiili savaş durumlarında silah kuşanıp bir cephede savaşmamaktan ibaret. Onun dışında her şey çıkara göre esneyebilir ve bu esneklik, koşulların olağanüstülüğünü de zorlar nitelikte. Nitekim tarafsızlık ilkesinin hukuki normlarını belirleyen Haag Anlaşması’nı İsviçre Nazilere ve Mussolini’ ye savaş kredisi açarak, Nazilerden merkez bankası aracılığıyla altın satın alarak delmeye İkinci Dünya Savaşı ortasında girişmişti. Ukrayna savaşı başladığında ise NATO ve AB tarafından ilan edilen yaptırımlara rağmen İsviçre, Rusya’dan altın satın almaya devam etti ve bundan dolayı NATO ve AB tarafından Putin’in savaş kasasını doldurmakla suçlandı. Ama artık İsviçre’nin sahada ortaya çıkan fiili çelişkilerden ve boşluklardan ekonomik olarak yarar sağlamaya dönük manevra alanı da gittikçe daralmış görünüyor ve NATO ile AB tarafından bu yönlü oluşturulan basınç artmış durumda.

NATO İLE YAKINLAŞMADAN ÜYELİK ÇIKAR MI? 

NATO’ya üye olmadan onun sunacağı askeri ve politik olanaklardan yararlanma ‘konforu’ sadece ilgi gösteren ülkenin değil, duruma göre NATO’nun da tercih ettiği bir biçim. Nihayetinde NATO’ya dahil edilen İsveç ve Finlandiya’nın durumu da NATO üyeliğinden önce böyleydi. Ancak uzunca yıllar boyunca belirli bir dengede yürütülen ilişkiler İsviçre açısından tılsımını yitirmiş durumda ve ülke, başta ekonomik çıkarlara endeksli politikalar ve ülke güvenlik ayarları gerekçe gösterilerek bugün tekelci burjuvazi açısından yeniden kodlanmak için elden geçiriliyor. Ama NATO’ya üyelik şu aşamada henüz halkın yiyeceği olgunluğa eriştirilmiş durumda değil. Bu konuda özellikle 2023’ten bu yana özel bir çaba gösteriliyor ve İsveç ile Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği sonrası yürütülen toplum mühendisliği ve taban yoklamaları daha da yoğunlaştırılarak tam üyeliğin halkın gündemine ne zaman taşınacağına dair veri kaynakları olarak kullanılıyor. Eğilim yoklamaları silahlanma ve ordunun modernizasyonu açısından da bir başucu kaynağı görevi görüyor. Sonuçta NATO’ya girişe de ilişkilerin derecesine de eğer yapılırsa halk sandıkta cevap vereceği için bugün yürütülen her türlü siyasi manipülasyon sandıktan alınması planlanan ‘evet’ sonucuna göre kurgulanmış durumda ve bunun nasıl bir ivmeyle yürürlüğe koyulacağı ya da koyulamayacağı ise Ukrayna’da süren savaşın evrileceği duruma bağlı.  

Bunların yanı sıra yeni NATO’cu cephenin işi sanıldığı kadar kolay değil ve aşması gereken başka engeller de var. Özellikle burjuva siyasi cephede ülkenin sağcı ve en güçlü partisi olan İsviçre Halk Partisi (SVP) içerisindeki eğilimler, yaptırımların uygulanması ve NATO’cu çizginin merkezi bir politika olarak benimsenmesi konusunda çatışır durumda. Baskın olan eğilim ise halk oylamasına da götürülecek olan ‘tarafsızlık’ ilkesinin anayasada yeni tanımlanmış biçimiyle yer almasını güvence altına almak isteyen eğilim. Ve bu girişim Sosyal Demokrat Parti (SP) ve Yeşiller içerisinden de destek görüyor. Bunların yanı sıra Ordusuz İsviçre Grubunun nükleer silahların yasaklanmasını isteyen girişimi de NATO’cu cepheyi zorlayacak başka bir olgu ve sonuç olarak NATO macerasının akıbetini başka bir mücadele odağı çıkmadıkça bu taraflar arasındaki güç ilişkileri belirleyecek.

*İsviçre Demokratik İşçi Dernekleri  Federasyonu (DİDF) Başkanı

ÖNCEKİ HABER

Borusan’ın iki yüzü: Bir yanda sanat, bir yanda sendika düşmanlığı

SONRAKİ HABER

Filistinli örgütler üç ülkenin Filistin'i tanıma kararını nasıl karşıladı?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa