24 Mayıs 2024 05:15

Türk Sinemasından otel manzarası | 1. bölüm: Yeşilçam'ın balayıları

Türk sinemasında oteller şayet orada kalınıyorsa en hafif deyişle nötr ama uyandırdığı duygular bakımından kaçınılmaz olarak kasavete kesen yerlerdir. Düzeni otelde kuranları sadece acılar bekler.

Türk Sinemasından otel manzarası | 1. bölüm: Yeşilçam'ın balayıları

Cici Gelin filminden bir sahne

Haydar Ali ALBAYRAK

Yeşilçam’dan günümüze Türk sinemasına birçok filmde ev sahipliği yapmıştır oteller. Kimi baştan sona otelde geçer kimi birkaç sahnesiyle seyircide iz bırakır kimi otelin hikayesidir sanki, kimi anlatıda anahtar bir rol üstlenir. “Evcil” diyebileceğimiz, diğer bir deyişle dış mekanlarda huzurun ancak iç mekanların varlığıyla garanti altına alındığı, dolayısıyla serkeşliğin ve bohemliğin pek barınamadığı bir anlatıya yaslanan, yine büyük ölçüde muhafazakar kodlara dayalı sinemamızda otel, “ev”in karşıtıdır, yerelliğin tam karşısında durur fakat aynı zamanda geçici bir sığınma merkezi gibidir. 

Birçok filmdeyse tatil parantezi içinde ve sınırsız arzuların fütursuz eğlenme pratiğinde ortaya çıktığı yahut şehirden bazen de şehirle özdeşleşmiş, aile dahil kurumsal yapılardan kaçışın cisimleştiği yerdir. Otel odalarında kafa dinlenir, gönül eğlendirilir, lobilerde misafirler süzülür… Görüşülür konuşulur ve herkesin “misafir” olduğu bu yerden ev özlenir, geri dönülür. Evi temsil eden değerlerin her daim galip geldiği deplasmandır oteller. Bu sebepten Türk sinemasında oteller şayet orada kalınıyorsa en hafif deyişle nötr ama uyandırdığı duygular bakımından kaçınılmaz olarak gama, kasavete kesen yerlerdir. Düzeni otelde kuranları sadece acılar bekler.

Bu yazıda hepsine yer veremesek de bazı örnekler anacak, Türk sinemasının otele konukluğundan kesitler aktarmaya çalışacağız.

İlk bölümde Yeşilçam setlerine sığışıveren otel odalarının o şen atmosferine bir bakalım.

EVLİ Mİ? BEKAR MI? (1951)

Uzun metraj ilk renkli Türk filmi Muhsin Ertuğrul’un 1953’te yönettiği Halıcı Kız kabul edilir. Oysa yönetmenin Yapı Kredi sponsorluğunda çektiği ve reklam filmi niteliğindeki “Evli mi? Bekar mı?​” 1951 tarihlidir. Başrollerini dönemin genç komedyeni olarak ünlenmiş Münir Özkul ile Suna Pekuysal’ın paylaştığı film pek fazla anılmaz, ilkler arasında yer almaz.

Baştan sona Bursa’nın simge otellerinden Çelik Palas’ta geçen filmde Özkul ile Pekuysal tatil yapmaya gelmiş bir çifti canlandırır. Her şeye burnunu sokan otel müşterileri ve işgüzar çalışanlar derken bir türlü rahat yüzü görmeyen çiftin evli mi yoksa bekar mı olduğu merak edilir. Filmde otel reklam içinde reklam konusudur ve kamusal alanda medeni durum ’50’ler Türkiye’sinde komedi aracılığıyla tartışılır. “Evli mi? Bekar mı?​” bu yönüyle star sinemasının izini sürerek “aile ve ev” yanında saf tutacak Yeşilçam’ın da ayak seslerini duyurur.

VER ELİNİ İSTANBUL (1962)

Atilla İlhan’ın yazıp Aydın Arakon’un yönettiği Ver Elini İstanbul, kötü adam ve kadınların cirit attığı, iyi olma savaşının verildiği 1962 yapımı bir film. İstanbul göçün adresi. Göçenler şehirde tutunma savaşı veriyor. Belalara bulaşıyor, dürüst kalmaya çalışıyor. Şehrin çapraz ateşinden yara almadan kurtulmaya çalışıyor. Okuldaki numarasından hareketle adının başına “21” numarasını alan, sanat mektebini yarıda bırakmış bıçkın delikanlı Kemal İstanbul’a büyük hayallerle gelir. Bir otele yerleşip Saatçi Cabbar’ı beklemeye başlar. Zamanla aşık olan, başına türlü işler gelen ve kanun dışı bir hayattan vazgeçen Ali için otel şehrin öteki yüzünü gösteren bir perdedir. Taşı toprağı altın İstanbul, otel odaları dersliğe dönüşmüş bir şehirdir Ali’ye...

Büyük Balkan Otel her telden çalan insanları ağırlar. Feriköylü Futbolcu Yılmaz’dan, Aysel’e... At yarışı düşkünü Haydar’dan Orta Oyuncu Niyazi’ye... Bu yönüyle de otel ahalisini ’60’larda, zengin bir biçimde işleyerek “kesişen hayatlar” anlatısının erken ve zengin bir örneğini sunar.

İLK GÖZ AĞRISI (1963)

Nejat Saydam’ın yönettiği film tipik bir Yeşilçam filmi. Yıldızı bol, karakter oyuncusu bol... Entrikası basit... Kovalaması var yakalaması var! Ayhan Işık ile Belgin Işık’ın başrolleri paylaştığı filmde araya giren kara kediyi ise pek alışık olmadığımız üzere Suna Pekuysal canlandırmakta. Eşi Aysel bir uçak kazasında kaybolunca acılarını sarıp Nuran’la evlenen Turgut balayına çıktığında bir sürprizle karşılaşır. Aysel dönmüş, çok geçmeden izini bulmuştur. Çiçeği burnunda çifti otel odasına kadar takip eden Aysel, Turgut’u tam anlamıyla iki arada bir derede bırakır. Yan yana otel odalarında eski ve yeni eşlerini teskin etmeye çabalayan Turgut yorgun düşer. Eski göz ağrısı yeni baş ağrısına dönüşmüştür!

Film Yeşilçam güldürülerinde otel odalarının kullanımına dair bir kılavuz niteliği taşıyor. ’60’lar ve ’70’ler boyunca izlediğimiz yerli komedilerde, oteller birbirini aldatmak yahut kıskandırmak isteyen eşlerin cemiyetin göz hapsine rağmen biricik adresi oluyor.

Filmin 1965 tarihli Bir Koltukta İki Karpuz adında bir yeniden yapımının bulunduğunu da not düşelim. Vahi Öz’ün kadroya eklenip çapkın koca rolünde boy göstermesiyle komedi dozu artan bu film bir saatten kısa olduğu için otel süreleri de kısalmış.

CİCİ GELİN (1967)

Yeşilçam’ın otelleri demişken Sarıyer sahilinin simgelerinden meşhur Tarabya Otelini anmadan geçmeyelim! Birçok filmde ucundan kıyısından yahut koridorlarından lobisinden gördüğümüz Otel, bir aksiyon komedi olan Cici Gelin’de de finalin o gülünç gerilimini ağırlamakta.

Cüneyt Arkın (Orhan), Filiz Akın (Filiz) ile Öztürk Serengil’in (Tayfur) başrollerini paylaştığı filmde kahramanlarımız finale doğru polis takibi altındaki bir çete tarafından otele kaçırılıp sorgulanırlar. Burada işkencelere maruz kalan kahramanlar direnç gösterip canlarını kurtarırlar. Filiz otel asansörüne doğru yürürken “Ne güzel otelmiş” diyerek hayranlığını saklayamaz.

Bülent Oran’ın yazıp Nuri Ergün’ün yönettiği film sık sık aksiyon sahnelerinde karşımıza çıkan otel koridorlarını bir kez daha arşınlatır.

SİVRİ AKILLILAR (1977)

Yeşilçam’da baş kahramanların bir otelde çalıştığı az sayıda filmden olan Sivri Akıllılar’ı Yaşar Seriner’le birlikte Zeki Alasya yazmış. Alasya yönetmen koltuğuna da otururken başrolü Metin Akpınar’la paylaşmış. Zeki ile Metin türlü sakarlıkları ve muziplikleriyle amirinden müşterisine çalıştıkları otele kök söktüren iki genç. Sevdi mi gönülden seviyor, kızdı mı çocukça kızıyorlar. Dayanışmadan sevgiye ’70’ler Yeşilçam’ında yüksek dozda rastlanan kaynaşmış geniş aile ve mahalle anlatılarının tüm gerekliliklerini yerine getiriyorlar. Otelde arkadaşlarına atılan hırsızlık iftirasını temizlemeye çalışan ikili çözmeye çalıştıkça daha dolanıyorsa da günün sonunda Yeşilçam komedilerinin tabiatı gereği alınlarının akıyla çıkıyorlar yaşam kavgasından. Metin ile Zeki’nin samimiyet dersi verdiği film Nebioğlu Tatil Köyü’nde geçiyor.

NE OLACAK ŞİMDİ? (1979)

’70’lerin sonlarına doğru Atıf Yılmaz’ın çektiği filmin senaryosu ise özellikle kalabalık kadrolu güldürüleri köpürtmekte mahir Yeşilçam senaristlerinden Sadık Şendil’e ait. Bu iki isme Şener Şen, Nevra Serezli ve Perran Kutman eşlik ediyorlar. Hatta “Tükür babanın suratına” repliği de bu filmden… Ancak film için şöhretinin ilk basamaklarında olan Levent Kırca’nın oyunculuk iştahını en başa yazmalı.

İki avukatla geçimsiz bir çiftin ilişkisini işleyen film boşanma davası boyunca iniş çıkışlara sahne oluyor. Kırca’nın canlandırdığı Orhan Tamer, Serezli’nin canlandırdığı Avukat Özden Aksüt’le kısa sürede evliliğe uzanan fırtınalı bir aşka tutulur. Meslektaş olmalarına rağmen aralarında sınıfsal ve kültürel bir ayrım bulunan çiftin evlilikteki ilk sınavları da Uludağ’da, balayında veriliyor. Özden’in şatafatlı ve kalabalık çevresine ayak uyduramayan Orhan kıskançlık nöbetlerine tutuluyor.

Otel, temsil ettiği kültür ve kış tatilinin sınıfsal pozisyonu itibarıyla ona alışkın olanlara cennet yaşatıp  alışık olmayanlara aşağılık kompleksinin reva görüldüğü bir sınava dönüşüyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et