Akademi ve kültür dünyasının Filistin sınavı
Akademi ve kültür dünyası üstlerinin emperyalist çıkarları doğrultusunda Filistin’in yanında duramazlar. Bu koşullarda şunu söylemek yanlış olmaz; akademi kuşatılmış durumda.
Fotoğraf: No Tech for Apartheid
Esra
Boğaziçi Üniversitesi
Eğitimde bahar dönemi başlamadan hemen önce sıra arkadaşlarımız bir araya gelerek güncel politik meseleleri sosyolojik bir perspektiften hep birlikte tartışabilmek için kurduğumuz Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Topluluğu olarak, geçen hafta Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Zeki Coşkun’un katılımıyla gerçekleştirdiğimiz “Akademi ve Kültür Dünyası’nın Filistin Sınavı” etkinliğimizde konuşulan önemli notları iletmek istiyorum.
SAVAŞTA SANATIN İŞLEVİ
İnsanların doğada kendilerinden başkasına sahip olmadığı zamanlarda ürettikleri ve sanatın başlangıcı olarak kabul edilen duvar resimleri ve dil ögesine baktığımızda, Banksy kod adlı grafitti sanatçısının eserlerinde bu iki kavramı birleştirdiğini görüyoruz. “Çiçek Fırlatan Protestocu” eseriyle daha önce Kudüs’te İsrail şiddetine tepkisini koyan sanatçının Batı Şeria’da üç duvarı yıkılmış bir evin ayakta kalabilen tek duvarına çizdiği kedi resmi bölgede yaşayan çocuklara oyun arkadaşı olmuştu. Bir babanın çaresizlik içinde kedinin dahi kendisine yaşayacak bir yer, bir oyun alanı bulduğunu ama çocuğununsa bunlara sahip olmadığını dile getirdiği görüntülerse sanatçıyı tanıtan belgeselde yer almıştı Zeki Coşkun’un anlatımıyla sanatın hem gerçekliği kendinde sergilediği hem de onu dönüştürdüğünü, olayları başka bir pencereden somutlaştırdığını gözlemliyoruz.
SAVAŞ SUÇLARINA KARŞI BM’NİN SUSKUNLUĞU
Hatırlatmakta fayda var ki, Birleşmiş Milletler kurulduğunda ilk olarak Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Hakkındaki Sözleşmeyle işbaşı yapılmıştı. Hedefte kendileri olsa yaptırımların en büyüğünü hiç çekinmeden uygulayacak BM, güç ve ticaret rantını göz önünde bulundurarak Filistin’deki soykırıma karşı üç maymunu oynuyor. Sessizlik, siyasi bir tarafsızlık kabul edilmeyeceğinden ve BM’nin kuruluş amacı halihazırdaki savaş suçunda bir çözüm yoluna gidilmesini gerektiriyorken bu yetersizlik yakın gelecekte siyasi literatürden savaş suçu kavramının kaldırılabileceğini akıllara getiriyor. İlk bakışta, savaş olağanüstü bir durum olduğundan, gerçekleştirilen eylemlerin olağandışı bir hareket, yani suç sayılamaması mantalitesinde değerlendirildiğinde bu karar yadırganmayacaktır. Ancak, biliyoruz ki savaş zaten bir insanlık suçu olmakla beraber silah tüccarları dışında kimseye yaramıyor ve kazananı da olmuyor. Emperyalistlerin egemenlik sınırları içinde ikiyüzlülükleri burada başlamadığı gibi son da bulmuyor.
Dünya çapında Filistin için sesini yükselten ünlü sanatçıların ve akademisyenlerin izolasyona uğradığını ve varlık alanlarından uzaklaştırıldıklarını görüyoruz. Bu topluluklar arasında pek tabii iktidar sahipleri tarafından kolayca hedef gösterilebilecek öğrenciler de var. Geçtiğimiz haftalarda Columbia Üniversitesiyle başlayan ABD’deki öğrenci protestolarında bizzat öğrenciler tarafından “Filistin’e özgürlük” sloganları atıldı. Üniversitelerinin İsrail destekli firmalarla ekonomik iş birliklerinin kesmesi talebinde bulunuldu. Konu öznesi kendileri olduğunda dünyaya karşı gözlerini karartacak ABD’nin öğrencilerine tutumuysa üniversite akademisyenleri aracılığıyla uzlaşı sağlama ve polis gücünü onlara karşı kullanma oldu. Üniversitelerde başlayan bu protestolar ve sembolik çadır eylemleri dünya geneline yayılırken yapılan tutuklamalarla öğrencilerin ifade özgürlükleri kısıtlanmaya çalışılıyor.
AKADEMİ KUŞATILMIŞ DURUMDA
Öğrenci protestoları sırasında Yahudi öğrencilerin Filistin destekçisi hareketini antisemitizme yorarak karşı cephe almalarıysa işleri daha da karışık bir hale getirdi. Polis, müdahaleyi meşrulaştırmak için antisemitist grupların öğrenciler arasına karıştığını öne sürdü. Aynı endişelerin dile getirildiği bir diğer yer ise MIT. Rektör, MIT öğrencilerinin kampüsteki eylemlerine son vermesi için açık uyarı video-mesajı yayınlaması akademinin, İsrail’in yaptığı soykırımın yanında konumlandırılmaya itildiğini açık açık gösteriyor. Çünkü bahsettiğimiz gibi gerek kendilerinin gerekse üstlerinin emperyalist çıkarları doğrultusunda Filistin’in yanında duramazlar. Filistin’e desteğini açıklayan ve öğrencilerinin ifade özgürlüklerine karışamayacağını belirten akademisyenlerse görevlerinden süresiz uzaklaştırılmış ya da alınmış haldeler. Bu koşullarda şunu söylemek yanlış olmaz; akademi kuşatılmış durumda.
Öğrenci eylemlerinin deşifre ettiği gerçekse bunun bir İsrail-Filistin savaşı değil, küresel sermaye ile bir toplumun imha edilmesi savaşı olduğudur. Protestoların ilk gününden kolluk kuvvetleriyle sert bir şekilde müdahale etmesindeki bu hırçın tutum da bunu açıklıyor elbette. Bugün bu protestolar için vahşet ve utancın karşısında insanlığın öz savunmasının diğer üniversitelerdeki sıra arkadaşlarımız tarafından başlatılması diyebiliriz. Güncelde yaşadıklarımız akıllara 1968 kuşağının Vietnam protestolarını hatırlatacaktır ki aslında günümüzle aralarında keskin farklar vardır. Örneğin 68 eylemlerinde Amerikalı öğrenciler savaşın öznesi olan bir ülkenin vatandaşları olarak bunun bir parçası olmaya zorlanırken şimdiyse savaşta bilfiil bulunmayacaklarının farkındalar. İşte tam bu nedenle, dünyanın başka bir yerinde onları direkt olarak etkilemeyen bir savaşa karşı şu an gösterdikleri emek ve emperyalizmin karşısındaki duruşları çok daha kıymetli. Bu ümit verici eylem yalnızca birkaç ülkenin üniversite kampüslerinde kalmamalı, dünya genelinde harekete dönüşmeli ve kitleselleşmelidir. Üniversitemiz rektörünün ABD’deki protestolara tepki olarak paylaştığı yazısındaki “akademik özgürlüğün durumu hakkında endişeler” duyuyor olması ülkemizdeki üniversitelerin iki yüzlülüğünü açık açık örnekliyor. Türkiye için de geçerlidir ki, İsrail’le bütün ilişkiler kesilmeli, Filistin halkıyla sadece hamasi değil fiili bir dayanışma örülmelidir. Ne zaman ki Türkiye şiddet yanlısı iktidar sahiplerine öğrencileri kampüslerine ya da sorgu odalarına tıkmalarına izin vermeden beraber karşı çıkarsa, o zaman gerçekten fark yaratabildiğimizi anlayabiliriz.