25 Mayıs 2024 01:06

Normalleşme gündemlerinde Kobane davası

Pek çok kesimin demokratik koşullar oluşacağına yönelik beklentileri içerisinde Kürt siyasetçilere hukuksuzca yağan cezalar ise “manidar.”

Fotoğraf: MA

Paylaş

Berkay YEĞİN

Van

 

2015 yılı ülke gündeminde IŞİD saldırılarının oldukça gündeme geldiği bir sene olmuştu. IŞİD’in Ortadoğu’nun pek çok yerinde gerçekleştirdiği kırımın ve katliamların Kobane’ye kadar geldiği bir dönemeçte bölgedeki Kürt halkı, ülkede her milliyetten halklar ve dünya halkları çeşitli oranda tepki geliştirmeye başladı. İnsanlık suçunun Kobane kapısına dayandığı zamanlarda belirli eşikler yaşanıyordu. Kobane’de IŞİD’in saldırıları ve insanlık kırımına dair halk direnmeye başladığında çevre ülkelerin de payına, buraya dair tutum belirleme durumu düştü.

KOBANE’YE GİDEN YARDIM

Kürdistan Bölgesel Yönetimi güçlerinin Kobane’de IŞİD’e karşı mücadele edebilmesi için Türkiye sınırlarını kullanması gerekiyordu. Buradan oluşan kamuoyunun ise AKP iktidarında bir basınç oluşturarak ülke sınırlarının kullanılmasını sağlaması gerektiriyordu. Bir insanlık kıyımının eşiğinde, Erdoğan’dan gelen açıklama Kobane’nin “düştü düşeceği” müjdesini vermek oldu.

Peşi sıra bölgede tek adam düzeninin kurduğu gerici güçlerle iş birlikleri ve Kobane’de insanlık kıyımına karşı kayıtsızlığı, kitlelerin sokak mücadelesiyle karşılık verdiği bir sahaya dönüştü.

Gelgelelim bu sokak mücadelesi bir kazanımla sonuçlandı ve 4. Günün sonunda Türkiye sınırlarından IŞİD’le savaşmak için koridor açıldı. AKP iktidarı buradaki sorumluluğu iç siyasetteki dengeleri düzenlemek için ileriye dönük planları gerçekleştirmeye koyuldu.

İktidarın bölgede kurduğu nüfuz hesapları ve iç siyasette tek adam düzeninin kurumsallaştırma hamleleri içerisinde, demokrasi güçlerine yönelen saldırılar gerici sermaye programının saldırıları haline geldi. Kobane, Gezi davalarıyla direnen halklara parmak sallanmaya başlandı. AKP iktidarının kabusu haline gelen sokak hareketliğine bir bedel ödetilmek için uzun yıllardır iddianamelerin hazırlanmadan tutuklu kılınan, siyasi rehine olarak cezaevine atılan Kürt siyasetçilerine cezalar yağdırıldı. Üstelik yumuşama/normalleşme gündeminin tam ortasında. Pek çok kesimin demokratik koşullar oluşacağına yönelik beklentileri içerisinde hukuksuzca yağan cezalar ise “manidar.”

BAYRAM DEĞİL SEYRAN DEĞİL

AKP’nin yeni bir süreç bulmak istediğine dair ortaya atılan düşünceler ilk etapta makul gözükebilir ancak hedeflenenler hiç de öyle değil. Yerel seçimlerin ardından ciddi oy kaybı yaşayan, güvenilirliğinin sarsıldığı bir iktidarın bugün tutunacağı bir can simidine ihtiyacı olacaktı. Seçimleri anayasa değişikliği planları içerisinde değerlendiren iktidar, kendi aleyhine olan durumu değiştirmek adına da siyaseti yeniden dizayn etme, kitleleri mücadeleden alıkoyacak beklentiler yaratma işine koyuldu.

Sermayenin Orta Vadeli Program, kamuda tasarruf kararları gibi işçi emekçilere daha fazla yoksullaşmayı vadeden programlarını uygulatabilmek için baskıya daha çok ihtiyacı var. Daha ileriye dönük saldırgan bir sermaye programında uzlaşı söz konusuyken, bu gerilimlerden kendiliğinden bir biçimde halkın yararına sonuçlar çıkacağı beklentisi oldukça hatalı.

Seçim zaferini arkasına almış muhalefet güçleri için ise bu beklentinin oluşumundaki pay sorgulanması gerekiyor. “Yumuşama şöyle olur, böyle olmaz” tartışmalarından önce “bayram değil seyran değil eniştem beni neden öptü” demek gerekir. Seçimin ardındaki heyecanı alarak kitle mücadelesinin kendi araçlarına ve yol yöntemlerine ipotek koymadan örgütlemek tek adam düzeninin karşısında tutarlı bir hatta işaret ediyor. Kapalı kapılar ardında çıkacak şeylerin kazanım olarak doğmasının ise henüz mümkünatı yok.

ÖNCEKİ HABER

Bu böyle gitmez

SONRAKİ HABER

İktidarın ikiyüzlülüğünün kampüslere yansıması

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa