Filistin ve üniversiteler
Geçtiğimiz hafta Dokuz Eylül Eğitim Fakültesinde AGD tarafından örgütlenen eylemlerden sonra, DEÜ Emek Gençliği’nin Filistin ile dayanışma çağrısı Rektörlük tarafından aynı tepkilerle karşılanmadı.
Fotoğraf: MA
Deniz GÖKMEN
Dokuz Eylül Üniversitesi
Siyonist İsrail devletinin Filistin halkına yönelik sürdürdüğü saldırılar devam ediyor. Bu saldırıların arka planında ise emperyalist emeller; İsrail’in Filistin halkını ucuz iş gücü olarak kullanma, Gazze açıklarındaki petrol kuyularını ele geçirme, Gazze’yi (tıpkı 2000’lerin başında yaptığı gibi) ranta açma amaçları ve ABD’nin İsrail’e biçtiği ABD’nin Orta Doğu karakolluğu görevi duruyor. Türkiye açısından ise iktidarın ikiyüzlü politikalarla Filistin’in yanında olduğunu dile getirmesi bir yandan da savaşın ihtiyaçlarını giderecek düzeyde İsrail ile ticari ilişkililerini sürdürdüğü bir süreci ortaya çıkarıyor. AKP ise bu gerçeği örtbas etmek için “timsah gözyaşı” mitingleri örgütlemeye soyundu. Bunun üniversiteler içerisindeki en büyük ortağı olan Anadolu Gençlik Derneği’nin (AGD) adıyla (veya gizli örgütlemesiyle) düzenlenen Filistin’e destek açıklamaları her kampüste göze çarptı. “Din kardeşliği” ve vicdan düzleminde öne sürülen bu gösteriş yürüyüşleri ise bağımsız öğrenciler tarafından desteklenen bir boyuta hiçbir zaman ulaşamadı. Yine de bu tür eylemler, iktidarın dinci-gerici örgütlerinin üniversitelerdeki rolünü pekiştiriyor diyebiliriz. Aynı zamanda bu politikalar; üniversite gençliği açısından AKP’nin dinci-gerici propagandasının parçası olarak görülüyor ve bu sebeple Filistin meselesine gölge düşürüyor.
“TİMSAH GÖZYAŞI EYLEMLERİ”NE SON
Geçtiğimiz hafta Dokuz Eylül Eğitim Fakültesinde AGD tarafından örgütlenen eylemlerden sonra, DEÜ Emek Gençliği’nin Filistin ile dayanışma çağrısı Rektörlük tarafından aynı tepkilerle karşılanmadı. Önceki günlerde Columbia Üniversitesinde ceza yiyen akademisyenler ve engellenen öğrencilerle “dayanışma duygularını paylaşan” üniversite yönetimleri, kendi üniversitelerinde AKP iktidarının hizasında antidemokratik uygulamaları sürdürmeyi es geçmiyorlar. Atanmış rektörlerin olduğu, üniversitelerin yönetim sürecine hiçbir öğrencinin dahil olamadığı, üniversite bütçesinin keyfi biçimde yönetildiği üniversitelerimizin yönetiminden de başka bir tavır beklenemezdi. Ama bugün için tavırları ne olursa olsun, Filistin halkı ile dayanışmak, iktidarın ikiyüzlü politikalarını teşhir etmek hala en acil görev olarak karşımızda duruyor. Bugün ise dünyanın dört bir yanında her türlü baskı ve yasaklara rağmen üniversite öğrencileri kampüs işgalleri, yürüyüş ve mitinglerle Filistin halkıyla dayanışmasını gösteriyor. Türkiye’de de bugün dayanışma eylemleri/kampanyaları bulunan, öğrenci mücadelesi açısından öne çıkan üniversitelerde bu deneyimleri büyütmek, henüz bu tür birliklerin inşa edilmediği üniversitelere de bunları taşımak gençliğin – eğer Filistin’in özgürlüğüne katkı sunmak istiyorsa – yapabileceği en kıymetli ve başarılı mücadele biçimlerinden biri olacaktır.