Anlattığım sadece Burcu’nun hikayesi değil
"Burcu’nun olduğu kadar binlerce kadının da hikayesi. Kadınların hikayelerinin böyle vahşice ellerinden alınmaması ve yarım kalmaması için mücadele etmek zorundayız. Önümüzde uzun bir yol var."
Fotoğraf: Burcu Demir'in kişisel arşivinden
Suzan DEMİR
15 yıla yakındır gazetecilik yapıyorum, hemen hemen her alana dair haberler yaptım, yazılar yazdım. Ama benim için en zoru kendi kuzenim için bu mektubu yazmak oldu. 8 Şubat’ta Elâzığ’da, bir aydır nikahlı olduğu Uzman Çavuş Murat Çoşansel tarafından katledilen kuzenim Burcu Demir için yazıyorum bu satırları.
Nereden başlayacağımı bilemiyorum çünkü bugüne kadar defalarca yazdım benzer haberleri; ama o haberin bu kadar yakınımdan geleceğini düşünmemiştim. Gazeteci olmanın yabancılaşması değildi tahmin edememe sebebim, bir katilin bu kadar yakınımıza sokulabileceği gerçeğini akıl edememiştim belki de. Oysaki buz gibi bildiğimiz bir gerçek var, bu sadece bir katilin işi değil, kadın cinayetleri politiktir. Bunun bir slogan ya da tekrarlanan bir çıkarsama olmadığını ben ve ailem 8 Şubat’ta öğrendik. Ama bu gerçek 8 Şubat’a kadar ara vermediği gibi 8 Şubat’tan sonra da devam etti. Sahi o gün, yani Burcu’nun öldürüldüğü gün başka kadınlar da öldürülmüş müydü? Çünkü bazı kadın cinayetleri de “şüpheli ölüm” olarak geçiyor kayıtlara veya hiç kayıtlara geçmeyenler var…
Sabah 10.30 sularında haberi ilk aldığım andaki o şoku hâlâ hatırlıyorum. Fotoğraflara bakıldı, anılar konuşuldu ama yaranın sarılmayacağı açıktı. Artık o açık bir yara. Belki zamanla kanaması durur ama açık kalmaya devam edecek. Çünkü artık o neşeli, naif, cüssesine oranla ince ve sevimli sesi hâlâ kulaklarımızda çınlayan Burcu yok… Hep bir yerlerdeymiş ve gelecekmiş ya da arayacakmış hissi yerini karanlığa bıraktı. Sonra peşi sıra gerçekler geldi, “niye?” diye sormaya başladık. Cevabı öldürülen onlarca kadından farklı değildi. İddianamede katilin Burcu’yu suçladığını öğrendik ki zaten tahmin de ediyorduk. Eski ilişkileri hakkında yalan söyledi demiş, hızını alamayıp aldatıyordu diye eklemiş. Kendisini kurtarmak için aklına gelen her şeyi söylemiş. Ben kimseyi tehdit etmedim demiş ama demin bahsettiğim gerçek devreye girmiş yine ve telefon kayıtları katilin yalanını ortaya çıkarmış: “Hepinizi öldüreceğim” diyerek Sinop’tan ticari bir taksiyle Elâzığ’a gelip Burcu’yu katletmeyi tasarlayacak kadar tehdit edip bunları da gerçekleştirmiş…
Her kadın katilinin yaptığı gibi bunun da ilk davada ya da ilerleyen süreçte “erkeklik onurunu” öne süreceğine de şüphemiz yok. Şüphemiz olmayan bir diğer şey de soğukkanlı bir şekilde Burcu’nun önce kalbine sonra art arda 4 el kafasına sıktığı kurşunlar. Bizden Burcu’yu çekip koparan şey, o saniyeler süren 5 el ateş. 32 yıllık yaşamı saniyeler içinde bitiren o kısa zaman! Kısa ama bizim zihnimizde yıllarca tekrarlanacak olan o zaman!
Bazen 8 Şubat öncesine dair fotoğraflar ya da olaylar hatırladığımda Burcu henüz yaşıyordu diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Henüz bir kardeşi yokken, küçük ve ailenin tek kız çocuğuyken amcama “Burcu’yu hep sen şımartıyorsun” diyerek serzenişte bulunduğumu, ailesininse onun üzerine nasıl titrediğini hatırlamaktan kendimi alamadığım gibi. O mızmız, o küçük kızın böyle bir şekilde bizden koparılacağını bilmeden geçirdiğimiz o yılları anımsamaktan alamadığım gibi…
Bu anlattığım sadece Burcu’nun hikayesi değil. Burcu’nun olduğu kadar binlerce kadının da hikayesi. Kadınların hikayelerinin böyle vahşice ellerinden alınmaması ve yarım kalmaması için mücadele etmek zorundayız. Önümüzde uzun bir yol var. Burcu’nun ilk davası 4 Haziran Salı günü, saat 14.00’te Elâzığ 2. Ağır Ceza Mahkemesinde olacak. Tüm kadınları ve kadın örgütlerini ailesi olarak dayanışmaya çağırıyoruz.