Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu: Müzik değişiyor ama nasıl değiştiği önemli
Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu ile konserleri öncesinde müzik hakkında konuştuk.
![Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu: Müzik değişiyor ama nasıl değiştiği önemli](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/263787.jpg)
Fotoğraf: Şerif Karataş/Evrensel
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Halk müziğinin iki usta ismi Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu… Okul yıllarından başlayan ve uzun yıllara dayanan arkadaşlıkları, çeyrek asırdır birlikte yaptıkları müzik yolculuğuyla sürüyor. Anadolu halklarının zengin ve çok renkli kültürel/sosyal yapısını yansıtan üretimleriyle çoğu insanın yaşamına girmeyi başarabilen bu ikili, yalınlık ve sadeliği üzerinde çalıştıkları müzikal zeminin fikri derinliğiyle de buluşturabildi. Modern zamanın dervişleri olarak da anılan Oğur ve Demircioğlu’yla geçtiğimiz hafta İstanbul’da Trump Sahnede verdikleri konser öncesinde sohbet ettik.
İsmail Hakkı Demircioğlu, üniversite yıllarında aynı sınıfta öğrencilik yaptıklarını söylüyor. 1998 yılında ikili olarak yaptıkları ilk albümden önce de birlikte çalıp söylediklerini anlatıyor. Sonrasında Erkan Oğur’un eğitim için Amerika’ya gittiğini hatırlatıyor. Gülün Kokusu Vardı adlı albümü için Volkan Konak’ın yapımcılık yapmaya başladığı dönemde kendisine teklif geldiğini söylüyor Demircioğlu ve ekliyor: “Erkan’la birlikte ne yapabiliriz diye konuştuk. Ben bas okuyordum, Erkan daha tizini okuyordu. Volkanlar yapamadılar. Biz de o zaman Hasan (Saltık) ile görüştük. Ve ilk albüm o şekilde çıktı.” 2000 yılında çıkarılan “Anadolu Beşik”, 2017’de “Bilinmeyenle Karşılaşmak” ile devam ediyor. Erkan Oğur, birlikteliklerine dair, “1980 yılında konservatuvarda aynı sınıftaydık. Hem dostluğumuz hem de müzik arkadaşlığımız o zamandan beridir sürüyor ve bitmeyecektir. Hem albüm çalışmaları hem de konserlerimize dinleyicilerimizle devam ediyoruz, sağlığımız el verdiği ölçüde, zamandan muaftır bu beraberlik” diyor.
İkilinin birbirini tamamlayan ses uyumuna dair soruya Demircioğlu, “O biraz seslerimizin karakteriyle ilgili bir durum. Bir de Erkan’ın armoni anlayışıyla ilgili…” diyor. Oğur ise, “İsmail'in bas karakterli, benim ise tenor Elâzığ yöremizde hafız sesi dedikleri tiz karakterli bir sesim var... Seslerimizin birlikteliği müzik içerisindeki uyumunu öncelikle akordumuz ile entonasyonumuzla ilgili, oktav farkı ile seslendirdiğimizde ise tınılar genişlik ve hacim kazanmaktadır. Entonasyon ise daha uyumlu hale gelmektedir. Aranjmanlarımızı hep bu mantıkla yapmaktayım, enstrüman seçimleri ve orkestrasyon ve armoni için bu mantığı kullanmaktayım” ifadesini kullanıyor.
ASIL ÖNEMLİ OLAN DEĞİŞİM DEĞİL, NASIL DEĞİŞTİĞİ
Müziğe kasetlerin olduğu bir dönemde başlayan ikiliden, internet ortamında, dijital platformlarda müziğin hızlı dağıtımı ve tüketiminin yapıldığı bir dönemi kıyaslamalarını ve bugün açısından değerlendirmelerini istedik. Demircioğlu, insanlığın zaman içindeki değişimine işaret ederek şu ifadelerle yanıt verdi: “Bizim çocukluğumuzdaki gibi bir dünya yok. Artık internet var. Bütün müziklere ulaşma durumu söz konusu. İnsanların zevkleri de değişiyor zaman içinde. Köyden şehre göçler oldu, köy kalmadı neredeyse. Onun neticesinde başka bir şekle girdi ister istemez. Batı pop müzikleri daha çok yakınlaşır hale getirildi. Halk müziği de kendini koruyor aslında. Tamamen yok olmuş değil yani. Belli bir seveni var. Ama nereye kadar gider, nasıl olur onu bilemiyorum. Onu zaman gösterir. Sanayi toplumu müzikleri daha gündeme geliyor. Önemli olan müziklerin değişmesinden çok neler yapılıyor, nasıl bir anlayışla yapılıyor, sırf tüketim için mi yoksa müziğin de bir görevi olduğu dikkate alınarak mı yapılıyor? Önemli olan o kısmı. Halk müziğinde güzel icra eden arkadaşlar var. Eskiye göre çoğaldı da. Ama dinleyicisi değişti biraz işte. Öyle bir durum var.”
Müzikte geleneksellikle güncel yorumu arasında nasıl bir denge kurulmalı sorusuna Demircioğlu, “Geleneksel de yapılabilir. İnsanların anlayışına göre, eğitim aldığı durumlara göre yorumlanabilir. Müzik değişiyor. Ama şöyle olacak, böyle olacak diye tanımlayamayız. Mesela Batı sazları girdi. Müzikler harmanlandı artık. Ama tercih meselesi, insanın anlayışına göre. Tek başına da çalınıp söylenebilir. Ozanlık geleneği açısından bakıldığında çalıp söylemek daha keyifli gibi görünüyor. Ama başka boyutlarda da yapılabilir” diyor.
‘GELENEK, KENDİ DOĞASIYLA AKTARILABİLMELİ’
“Geleneksele dokunulmamalı kendisi gibi korunup, mümkünse öyle icra edilmelidir” diyen Oğur, “Biz bunu başarabilen insanlar değiliz maalesef... Geleneği taşıyan sanatçılarımızı, her zaman kutlar ve tercih ederim” diyor. Oğur devamla şunları söylüyor: “Güncel dediğiniz konu ise değişken. Yeni müzikler yapılabilir, gelenekten esinlenerek, bunu geleneği olduğu gibi taşıyanlarla linci karıştırmamak gerekir. Özetle; gelenek, kendi doğası gibi tavrıyla ağzıyla yöresel özelliği ile, tarihi ise müzikal değeri ile, arkeolojik kıymetiyle, sayı ve özel tınılarıyla kesinlikle korunup aktarılabilmelidir. Çünkü, bu toprakların servetidir. Yeni müzikler yapılabilir, onların halk tarafından kabul görmesi, ülkemizin sanatsal geleceğini belirleyecektir, iyi veya kötü. Bu bir toplumsal sorumluluk konusudur. Eğitim ve akıl meselesidir.”
‘HARPUT MÜZİĞİ ETKİLİYOR VE YÖNLENDİRİYOR’
Oğur’a Harput müziğini sormamak olmazdı. Harput müziğinin özgünlüğüne dair Oğur şunları söylüyor: “Harput müziği yöresini civarını ve Anadolu müziğinin tümünün makamsal açıdan müzik formları açısından ve folklorik açıdan etkilemiş, yönlendirmiş, yüksek düzeyde sanatsal değere haiz özellikler taşınmaktadır... Beste yapmaya çalışan kişileri etkilemiştir. Türk müzik sanatının üremesine gelişmesine klasik bestecilerin oluşmasına katkısı büyük olmuştur. Yöremin müziğini algılayabildiğim ve belli ölçüde taşıyabildiğim için kendimi mutlu saymaktayım. Yapamasam da benim enerji kaynağım ve hayata bağlayan, bir gün sonrasını hazırlayan bir değerdir Harput müziği.”
HAYATININ DÖNÜM NOKTASINDAKİ ESER: ‘NEDEN GELDİM AMERİKA’YA?’
Orijinali ‘Neden Geldim Amerika’ya olan”, Ekran Oğur’un müziği ve sesiyle ‘Neden Geldim İstanbul’a’ eserinin hikayesini, Oğur’dan dinliyoruz: “Neden Geldim Amerika'ya' isimli eseri bir taş plakta, 1989 yılında Amerika'ya yollarda yürüyüp blues ve jazz müziğini aramak, anlamak için gittiğimde tesadüfen duydum ve kendi yörem Harput müziği, okyanusun öte yanında karşıma çıktı. Bu bir işaretti benim için ve kaynağının neresi olduğunu anlamak açısından kararlar almamda çok etkisi oldu ve Anadolu’nun tüm müziklerine özellikle ulu ozanlarımıza ve deyişlerine yönelmemde bir dönüm noktası oldu ve hayatımı belirledi, hayatımın ikinci yarısında Türkiye'ye dönmemi sağladı. Meğerse müzik insanın kendi içindeymiş, yeri orasıymış… Söz konusu eser Harput’tan Amerika'ya 1918'de göç eden Ahilleas Pulos isimli çok güzel sesli bir Ermeni sanatçıya aittir. Taş plakta, önde Harput peşrevi çalınmaya çalışılarak esere başlanmıştır. Çok güzel bir tavır ve aksanlı bir Türkçe ile Ahilleas onu seslendirmiş ve bir tarihe noktaya koymuştur. Ben çok etkilenmiş ve onu nereye gitsem ‘Oraya geldim’ diye söyler olmuştum. Onun Amerika’ya göçü benim İstanbul'a göçümü düşündürtmüştü bende o nüans ile söylemek cesaretinde bulundum. Günahı boynumadır...”
Evrensel'i Takip Et