01 Haziran 2024 05:45

Geleceksiz milyonlar

Eğitimde yaşanan eşitsizliklerin somutlandığı alan merkezi sınavlardır. Öğrencileri elemek için kullanılan acımasız araçlar, sınıfsal eşitsizlikleri normalleştirmek için kurgulanmış düzeneklerdir.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Özgür BOZDOĞAN
Eğitim Sen 10. Dönem MYK Üyesi

Özgür Bozdoğan

Son günlerde, eğitim ülkenin en temel gündemi haline geldi. Maarif modeli, mülakat, öğretmen atama sayısı, Öğretmenlik Meslek Kanunu, öğretmen akademisi, eğitim ortamında yaşanan şiddet, MESEM projesi ve çocuk işçiliği, ÇEDES ve diğer protokoller... Liste uzayıp gidiyor. Bu konuları bu kadar çok konuşmamızın en önemli nedeni, bunların çocuklarımızı ve doğal olarak geleceğimizi doğrudan etkiliyor olması ve her bir başlık altında yaşanan onlarca sorunun olması ve bu sorunların mağdur ettiği milyonlarca öğrencinin bulunması.

Yöneticiler bunları sorun olarak kabul etse ve bunlara çözüm aramaya çalışsaydı belki bu konuları bu kadar çok konuşmak gerekmeyebilirdi. Ancak MEB yönetimi bunları sorun olarak kabul etmek yerine ortada sorun olmadığına ve eğitim alanında her şeyin iyi gittiğine bizi ikna etmeye çalışıyor. Çocuklarımızın yaşadığı onca mağduriyet ve soruna rağmen her şeyin iyi olduğuna inanmamız isteniyor.

Bu dönem, belki gündemin yoğunluğundan belki de kanıksadığımızdan en az konuştuğumuz konu, eşitsizlikleri ve mağduriyetleri meşrulaştıran; kabul etmemizi sağlamanın aracı olarak kullanılmaya çalışılan LGS ve YKS gibi merkezi sınavlardır.

Sınavı esas alan değil sınav üzerine inşa edilen bir eğitim sisteminin sonuçlarını konuşuyoruz. Eğitim bir kamusal hizmettir ve kamusal hizmetler doğaları gereği eşit, ücretsiz, nitelikli, erişilebilir ve düzenli olmalıdır. Eğitim hizmetinden tüm öğrenciler eşit yararlanamıyorsa zaten diğer özellikleri aramak nafile olacaktır.

Yaşanan eşitsizliklerin somutlandığı ve sonuçlarının görünür olduğu alan merkezi sınavlardır. Bu sınavlarda (LGS, YKS) alınan sonuçlara göre öğrencilerin hangi üst eğitim kurumuna devam edeceği belirlenmekte ve bu zincirin son halkasında da öğrencinin mesleği ve buna bağlı olarak da yaşamını nasıl sürdüreceği belirlenmektedir. Bu anlamda merkezi sınavlar öğrencinin istediği bir kurumda, ilgi ve yeteneklerine uygun eğitim alması için değil aslında öğrencileri elemek için kullanılan acımasız araçlardır. Merkezi sınavlar sınıfsal eşitsizlikleri kabul ettirmek ve bunları normalleştirmek için kurgulanmış düzeneklerdir.

ÖRGÜN EĞİTİM TASFİYE EDİLİRKEN

Eğitimde öyle köklü ve hızlı bir dönüşüm yaşıyoruz ki ne olduğunu anlamak için bir adım geri atıp tüm süreci yeniden düşünmek gerekiyor. Eğitim aracılığıyla yeni bir rejim inşa ediliyor ve bu inşa için de eğitimde piyasacı ve gerici bir dönüşüm yaşanıyor. Bu dönüşümün beklide somutlaştığı en önemli metin Maarif Modeli adı verilen metin. Bu dönüşüm sadece öğretim programları ile sınırlı değil. MEB aynı anda bu dönüşüme uygun bir öğretmen profili ve örtük müfredat unsurlarını da aynı anda oluşturma telaşı içerisinde.

Bu yeni modelin en önemli özelliği yükseköğretim ve sonrasına kadar devam edecek olan akademik eğitimin sadece küçük bir azınlık için kullanılabilir bir hak olması. Akademik eğitim alması öngörülen kesimin LGS sisteminin başladığı 2018 yılında, o yıl sınava giren öğrencilere oranı sadece yüzde 6.2 idi.(1) Sistem öyle incelikle kurulmuştu ki 2018 yılında 34 ilde öğrencilerin sınavla yerleşebileceği bir Anadolu lisesi dahi bulunmamaktaydı.(2) Geriye kalan geniş kesimler içinse öngörülen sermaye için ucuz iş gücü olmak veya siyasi iktidarın kitle tabanını oluşturmaktı. Bundan dolayı da bu yeni dönemde en öne çıkan kurumlar imam hatip okulları ve eski adı çıraklık eğitim merkezleri yeni adı mesleki eğitim merkezleri olan MESEM’ler oldu.

Bu yeni dönemin bir başka özelliği de lise eğitiminin örtük bir tasfiye süreci içerisine girmesi oldu. Yapılan uygulamalar ve atılan adımlar adım adım örgün ortaöğretimi tasfiye ederek bu bölümdeki öğrenci sayısını dramatik olarak düşürmek oldu. 2012-2013 eğitim öğretim yılında açık liselerde okuyan öğrenci sayısı 1 milyon 14 bin 409 iken(3) bu sayı 2022-2023 eğitim öğretim yılında 2 milyon 9 bin 480’e ulaşmıştır(4).

24 Mayıs 2023 tarihinde MESEM’lere kayıtlı öğrenci sayısı 1 milyon 405 bin olarak açıklanmıştı(5). Örgün eğitime devam etmeyen öğrencilerin toplam sayısı üç buçuk milyonu geçmektedir. Sayının bu kadar yüksek olması lise eğitiminin fiili olarak kamu okullarında tasfiye olmakta olduğunu ortaya koymaktadır. Öğrencilerin hızla örgün eğitimin dışına çıkması ise elemeye ve rekabete dayılı, sınav üzerine inşa edilen eğitim sisteminin sonucudur.

Veriler sınav üzerine inşa edilen bu eğitim sisteminin sınıfsal yönünü de açığa çıkarmaktadır. Eğitimde yaşanan dinselleşme, çocuklarının laik ve bilimsel eğitim almasını isteyen ailelerin özel okullara yönelmesine neden olmaktadır. Özel okul ücretlerini ödeyebilecek sosyoekonomik durumu uygun aileler hızla özel öğretim kurumlarına yönelmektedir. MEB’in de bu kurumlarla olan ilişkisinden ve bunlara sunduğu destekleme politikalarından kaynaklı özel okullarda okuyan öğrenci sayıları hızla artmaktadır. Özel liselerde okuyan öğrenci sayısı 2012-2013’te 156 bin 665 iken, bu sayı 2022-2023’te 571 bin 938 olmuştur.

İstatistikler bizlere öğrencilerin hızla örgün eğitimden açık öğretime, kamu okullarından da özel okullara yöneldiğini göstermektedir. Bu durum ise bir beceriksizlik veya yöneticilerin başarısızlıklarının değil, bizzat yapılan tercihlerin ve bu tercihlere göre yapılan uygulamaların sonucudur. Bu sonucun ortaya çıkmasını sağlayan ve merkezde bulunan en önemli araç ise “sınavlardır”. 

Sınavların istenen sonucu vermesi için okullaşma politikası da buna uygun hale getirilmiştir. Sınavla öğrenci alan liseler “proje” okulu statüsüne geçirilmiş ve öğrenci kontenjanları sınırlandırılmıştır. Burada iki hedefe birlikte ve aynı anda ulaşılmaya çalışıldığı görülmektedir. İlk olarak akademik eğitim alarak üniversite eğitimine yönelen öğrenci sayısını baskılamak diğer taraftan da akademik çıktıları yüksek olan öğrencilerin imam hatip okullarını tercih etmesini sağlamaktır. Son dönemde yaşanan proje okullarının sayısının fazla olduğu ve bunların sayısının azaltılması gerektiğine dair tartışmalar tam da bu eksende devam etmektedir. Sınavla yerleşecek öğrencilere seçenek olarak sınırlı sayıda akademik eğitim veren okul sunulduğunda, öğrencilerin puanları ile yerleşebilecekleri diğer okul türlerine veya özel okullara yönelecekleri düşünülmektedir.

HER ÇOCUK DEĞERLİDİR

Sonuç olarak sınav üzerine inşa edilen bu acımasız düzenek öğrencileri eşitsiz ve baştan kaybedecekleri bir yarışa zorunlu olarak sokmakta; kaybettirmekte ve sonra da sonuçları kabul etmeye ve durumu normalleştirmeye zorlamaktadır. Oysa kamusal eğitim ve eğitim aracılığıyla yaşamında anlamlı değişiklik yapabilmek her çocuğun hakkıdır. Çocukların hakları için mücadele etmek ise bu dönemin en acil ve önemli görevidir.

KAYNAKÇA

1-https://www.meb.gov.tr/sinavlar/dokumanlar/2018/MERKEZI_SINAV_BASVURU_VE_UYGULAMA_KILAVUZU.pdf
2-https://www.egitimreformugirisimi.org/yeni-liselere-gecis-sistemi-neler-getiriyor/
3-https://sgb.meb.gov.tr/istatistik/meb_istatistikleri_orgun_egitim_2012_2013.pdf
4-https://sgb.meb.gov.tr/www/icerik_goruntule.php?KNO=508
5-https://www.aa.com.tr/tr/egitim/mesleki-egitim-merkezlerindeki-ogrenci-sayisi-yuzde-784luk-artisla-1-milyon-405-bine-ulasti/2904845

ÖNCEKİ HABER

Özgür Özel, Ahmet Türk ile görüştü: Kayyum politikasının karşısında olduğumuzun altını çizdik

SONRAKİ HABER

Enflasyon ÖSYM’yi değil öğrenciyi eziyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa