03 Haziran 2024 04:00

Arap basını tartışıyor: Çin, Ortadoğu’da nasıl yükseliyor?

Çin’in Ortadoğu’daki hareketliliği, Sudan'da şiddetlenen iç savaş ve Mısır'daki ekmek zammı, geçtiğimiz hafta Arap basınında öne çıkan gündemler arasında yer aldı.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Yusuf ERTAŞ

Son günlerde Çin’in Ortadoğu’daki hareketliliği dikkat çekiliyor. Öte yandan iki general arasındaki savaşın harap ettiği Sudan’da Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Takaddum) şubat ayında yapmayı planladığı ancak sürekli ertelediği kuruluş konferansını geçen hafta Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da gerçekleştirdi. Mısır ise 1977 “ekmek ayaklanması”nın yeniden hatırlanmasına vesile olan ekmek zammı ile gündeme geldi.

ÇİN’İN ORTADOĞU’YA YÖNELİK HAMLELERİ

Çin bir dizi bölgesel aktöre ev sahipliği yaparak Ortadoğu’daki etkisini genişletme çabasında.  Mısır Cumhurbaşkanı Abdelfattah Sisi, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said ve bir dizi bölgesel lider ve diplomatın geçtiğimiz hafta Pekin’de düzenlenen Arap-Çin Forumuna katılması bu çabanın bir parçası olarak değerlendiriliyor. İki yıl önce Çin diplomasisi, Pekin için bölgede önemli bir jeopolitik atılım oluşturan Suudi Arabistan ile İran arasındaki normalleşme anlaşmasını tamamladı. Geçtiğimiz ay el Fetih ve Hamas arasında bir diyalog turuna ev sahipliği yaptı. Yine Arap sol güçlerinin temsilcilerinden oluşan geniş bir Arap-Sol delegasyon grubunu konuk etti.  Bu hamlelerin, ekonomik olduğu kadar siyasi alanda da Arap-Çin iş birliğinin ilerletilmesi için stratejik bir ufuk açtığına işaret ediliyor.

SAVAŞIN TÜKETTİĞİ ÜLKE SUDAN

İki general arasında süren savaşın kıskacındaki Sudan bölünmenin eşiğine geldi. General Hamditi komutasındaki Hızlı Destek Güçlerinin hakimiyeti altındaki Darfur’un Sudan’dan kopabileceğinden bahsediliyor. “Dünyanın ekmek sepeti” olarak anılan ülke bugün açlığın pençesinde kıvranıyor. Dokuz milyon Sudanlı savaş nedeniyle ülkesinden ayrılmak zorunda kaldı.

Ülkenin bu gidişatına müdahil olmaya çalışan sivil güçlerin çabasının yetersiz ve saflarının parçalı olduğuna dikkat çekiliyor. Bu arada aralık 2023’te kuruluşunu ilan eden Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu geçtiğimiz şubatta yapmayı planladığı “kuruluş konferansını” geçen hafta düzenledi.  Radikal Değişim Koalisyonuna liderlik eden Komünist Parti ise Sivil Demokratik Güçler Koordinasyon Konferansının ya da siyasi vizyon da dahil olmak üzere sonuçlarının bir anlamı olmadığını düşünüyor. Komünist Parti, Koordinasyon Güçlerinin çabasını “Devrimin yapıcıları ve sahipleri olan kitlelere dönmek yerine inatla dış kaynak kullanımında ısrar etmek” olarak değerlendiriyor.

MISIR’DA ‘EKMEK AYAKLANMASI’ KORKUSU

Mısır’da ekmeğin fiyatı dört kat artınca akıllara 1977’de yaşanan “Ekmek Ayaklanması” geldi. On yıllardır bu korku nedeniyle ekmek fiyatının arttırılamadığına dikkat çekildi. Londra merkezli Al Arabi Al Cedid bu ekmek zammını “Sosyal, siyasi ve güvenlikle ilgili bir tabunun yıkılması” olarak değerlendirdi ve Mısırlıların zamları tarif edilemez bir öfkeyle izlediğine işaret etti.

ARAP-ÇİN FORUMU PEKİN’İN ORTA DOĞU’DAKİ ROLÜNE İVME KAZANDIRIYOR

Samih SAAB
Annahar Al Arabi/Lübnan

Çin Cumhurbaşkanı Şi Cinping, Mısır Cumhurbaşkanı Abdelfattah Sisi, Birleşik Arap Emirlikleri Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said ve bir dizi bölgesel lider ve diplomat Pekin’de... (Toplantı 30 Mayıs günü gerçekleştirildi) Bu yılki forum, başta İsrail’in Gazze’ye yönelik dokuzuncu ayına yaklaşan ve sonu görünmeyen savaşı olmak üzere, Ortadoğu’daki önemli olaylar ve dönüşümlerle aynı döneme denk geldiği için ayrı bir önem taşıyor.

Forum, ABD’nin siyasi ve ekonomik olarak sınırlama çabalarına rağmen Çin’in Ortadoğu’da artan rolünün bir teyidi niteliğindedir. Çin’in bölgedeki etkinliğini genişletme arzusu, tarihsel olarak Washington’a bağlı olan Arap ülkelerinin ekonomik ve siyasi seçeneklerini çeşitlendirme ve Çin ile karşılıklı çıkarlara dayalı iş birliği için ufuk açma yönündeki stratejik kararlarıyla aynı zamana denk geliyor.

İki yıl önce Çin diplomasisi, Pekin için bölgede önemli bir jeopolitik atılım oluşturan Suudi Arabistan ile İran arasındaki normalleşme anlaşmasını tamamladı. Buna, Arap Körfez devletlerinin ilk ticaret ortakları olan Çin ile imzaladıkları ekonomik iş birliği anlaşmaları da eşlik etti.

Suudi Arabistan ve İran arasındaki normalleşme anlaşması, Tahran ve diğer Körfez ülkeleri arasında daha geniş bir bölgesel yumuşama için zemin hazırladı ve Yemen savaşında gayriresmi bir ateşkese kapı açtı.  

Çin nüfuzunun genişlemesi, son yıllarda Ortadoğu’daki varlığını azaltan ABD’de siyasi huzursuzluğa neden oldu. ABD, artan Çin nüfuzunu kontrol altına alma politikasının bir parçası olarak kaynak ve yeteneklerini bölgeden Pasifik ve Hint Okyanuslarına aktarıyor.

Çin bölgedeki Amerikan boşluğunu sadece ekonomik olarak değil, aynı zamanda siyasi roller oynayarak da dolduruyor; son olarak geçtiğimiz ay el Fetih ve Hamas arasında bir diyalog turuna ev sahipliği yaptı. Çin Devlet Başkanı ayrıca Filistin-İsrail çatışmasını çözmek için uluslararası bir barış konferansı çağrısında bulundu ki bu çağrı bu ayın başlarında Manama zirvesinde Arap ülkeleri tarafından da desteklendi.  

ABD’nin Gazze’deki yıkıcı savaşı durdurmadaki başarısızlığı ve Pekin’in çatışmaya ilişkin tutumunun Arap ülkelerine daha yakın olduğu gerçeği ışığında Çin’in rolü ivme kazanıyor. 

Çin, Kızıldeniz’deki gerilimi azaltma çabalarında kilit bir rol oynuyor ve Tahran’ı Husiler üzerindeki etkisini kullanarak füze saldırısını ve Çin ekonomisi için de hayati bir arter olan deniz seyrüseferini engellemeyi durdurmaya çağırıyor.  

Çin nüfuzunun bu şekilde genişlemesi, ABD Başkanı Joe Biden yönetimini Suudi Arabistan ile Riyad’ın Çin silahları satın almasını engellemek ve Suudi Arabistan’daki Çin yatırımlarını sınırlandırmak gibi çeşitli yollar içeren bir güvenlik anlaşması imzalamak için çaba sarf etmeye sevk etti. Anlaşma aynı zamanda Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesini ve “bir Filistin devletinin kurulmasına giden inandırıcı bir yol” bulunmasını da içermektedir. Ancak İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun bağımsız bir Filistin devletini reddetmesi, anlaşmanın tamamlanmasını engellemeye devam ediyor.

ABD’nin Suudi Arabistan’daki Çin yatırımlarına ilişkin çekincelerine rağmen Suudi yöneticiler geçtiğimiz ay, krallığın Kızıldeniz kıyısında geliştirmekte olduğu geniş bir kentsel alan olan NEOM projesini tanıtmak üzere Pekin, Şangay ve Hong Kong’u ziyaret etti.

Bugün Arap-Çin Forumu’nun toplanması, Arap ülkelerinin ilişkilerini dengeleme ve seçimi tek bir küresel güçle sınırlamama kararının geri dönülmezliğini bir kez daha teyit etmektedir. Üstelik Araplarla Amerika’nın öncelikle Filistin meselesine, hatta Rusya’ya karşı tutumuna dair görüşleri ortaklaşmamaktadır. OPEC+ ittifakının deneyimi, Rusya ile enerji iş birliği potansiyelinin bu ittifakı küresel pazar gereksinimlerinin ve fiyatlarının belirlenmesinde bir dayanak haline getirdiğini ve Amerika’nın artık bu konuda tek kontrol gücü olmadığını göstermiştir.

Arap ülkelerinin tutumu, Rusya-Ukrayna savaşı konusunda Çin’in tutumuna daha yakındır. Körfez ülkeleri, Biden’ın OPEC+ ittifakını feshetme ve küresel pazarın Batı’nın Rusya’dan enerji satın almasına getirdiği yasaktan etkilenmemesi için üretimi artırma yönündeki taleplerine uymayı reddetti.

Suudi Arabistan, BAE ve Katar, Rusya ve Ukrayna arasında esir değişimini kolaylaştırıcı roller oynarken, her zaman siyasi bir çözümün gerekliliğini vurguluyorlar. Ayrıca Pekin’in pozisyonuna da daha yakınlar.

Ekonomik olduğu kadar siyasi alanda da Arap-Çin iş birliğinin ilerletilmesi için stratejik bir ufuk güçleniyor. Amerika Birleşik Devletleri bugünlerde Pekin’i kesinlikle yakından izliyor.    

BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ, GÜNEY KORE VE ÇİN’DE

Muhammed Nureddin
Al Halic/BAE

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan’ın Çin ve Güney Kore ziyareti, BAE ile her iki ülke arasındaki ikili ilişkilerde bir kilometre taşıdır. Güney Kore ile iş birliği, ticaretin kalitesi ve Güney Kore’nin gerçek bir Asya kaplanı olarak kabul edilmesiyle karakterize edilse de, Çin ziyareti daha büyük önem kazanıyor.

Çin dünyanın en büyük ikinci ekonomisi ve ABD’nin bir numaralı ortağı. Dolayısıyla küresel ekonominin ve hatta istikrarın vazgeçilmez bir unsuru.

Çin, askeri güç de dahil olmak üzere etkili güç dengesi açısından Rusya Federasyonu’ndan sonra yükselen küresel güç. Ayrıca Çin, BM Güvenlik Konseyinin daimi üyesi ve bu nedenle veto yetkisini kullanma hakkına sahip. Bu hakkın, küresel sistemin belirli bir gücün kaprislerine göre düzenlenmesini önlemedeki önemini ilk elden gördük. Ancak Ukrayna ve Gazze’deki olayların da gösterdiği üzere, dünya güç mantığıyla, hatta bazen aşırı ve barbarca güçle yönetilmekte.

Çin ayrıca Ortadoğu’da büyük ölçüde “tarafsız” bir rol oynuyor. İsrail ile olan bağlarına ve yatırımlarına rağmen Çin, Filistin davasına güçlü bir destek veriyor ve İsrail’in Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ni işgaline karşı güçlü bir muhalefet politikası uyguluyor.

Çin, ABD’nin Arap bölgesini hedef alan politikalarını engellemek için Güvenlik Konseyindeki vetosunu da birçok Arap davası lehine kullandı.

BAE’nin Çin ve Güney Kore gibi Asya ülkeleriyle iş birliği, diğer Arap ülkelerini de doğuya, Çin, Rusya veya İran’a yönelmeye teşvik edecek bir model. 30 milyar dolarlık ticaret hacmi, artması muhtemel önemli bir rakam.

‘TAKADDUM’ KURULUŞ KONFERANSI VE GÖRÜŞ AYRILIKLARI

Al Arabi Al Cedid

Sudan’daki Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonunun kuruluş konferansının sonuçları, ülkedeki savaşın devamına karşı sivil siyasi eylemin durgunluğunu sarstı. Aynı zamanda, destekçiler ve hoşnutsuzlar arasında bölünmüş geniş bir tepki yarattı.

Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’nın ev sahipliğinde 27-30 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen ve siyasi güçler, direniş komiteleri, sendikalar ve sivil toplum örgütlerinin katıldığı konferans, siyasi çözüm ve insani çareler için bir vizyonun onaylanması ve Abdullah Hamdok başkanlığında yeni yapıların ve bir liderlik organının seçilmesiyle sona erdi.

Kuruluş konferansında üzerinde mutabakata varılan siyasi vizyon; savaşın sona erdirilmesi, devletin demokratik bir sivil hükümet sistemiyle kurulması ve 25 Ekim 2021 darbesiyle kesintiye uğrayan Aralık Devrimi sürecinin tamamlanmasını öngörüyor.

Takaddum olarak bilinen Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu, Sudan ordusu ile Hızlı Destek Güçleri (RSF) arasındaki savaşa karşı çıkmak için geçen yıl kuruldu. En önde gelen bileşenler arasında Ulusal Ümmet Partisi, Sudan Kongresi, Halk Hareketi, Devrimci Akım, Birlikçi Toplanma, Sudan Devrimci Cephesi gibi oluşumlar ve Abdullah Hamdok gibi bağımsız isimler yer almaktadır. Devrik Devlet Başkanı Ömer Beşir rejimini 2019 yılında deviren devrimin ana bileşenlerinden biri olan Özgürlük ve Değişim İttifakı güçleri tarafından kurulmuştur.

Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonunun kuruluş konferansında açıklanan siyasi vizyon, siyasi bir çözümün ilke ve temellerine dayanmaktadır. Bunlardan ilki Sudan’ın bir halk ve toprak olarak birliğinin sağlanması ve dinlere, kimliklere ve kültürlere aynı mesafede duran, çeşitliliği tanıyan ve tüm bileşenlerini ayrımcılık yapmadan ifade eden sivil ve demokratik bir devletin kurulmasıdır. Eşit vatandaşlığın hak ve görevlerin temeli olduğunun kabul edilmesi, tarihsel ve çağdaş çeşitliliğin tanınması ve ulusal bir savaş doktrinine sahip profesyonel bir askeri ve güvenlik sisteminin kurulması ve inşa edilmesidir. Tüm bölgelerin kendi yasama konseyleri ve bölgesel makamları aracılığıyla kendi işlerini ve kaynaklarını yönetme hakkının tanınmasına dayanan gerçek anlamda federal bir hükümet sisteminin oluşturulması ve 30 Haziran rejiminin (Beşir rejimi) yıkılması ve dengeli bir dış politikanın benimsenmesidir.

Vizyon, savaşın durdurulması ve siyasi sürecin desteklenmesi konusunda uzmanlaşmış tek bir platform aracılığıyla siyasi güçler, direniş komiteleri, silahlı mücadele hareketleri, sendikalar ve sivil toplum örgütleri dahil olmak üzere siyasi sürecin taraflarının açıkça tanımlanması ve eski rejim ile paravan gruplarının dışlanmasına daha fazla vurgu yapılması üzerinde durmuştur.

Konferansta “Feshedilen ulusal kongre ve onun hedefleri dışında, devrim ve değişim güçleri ile savaşı reddeden ve demokratik dönüşüme inanan güçlerden tüm Sudanlıların katılacağı bir yuvarlak masa toplantısı için hazırlıklara derhal başlanması” kararı alındı. Demokratik Güçler Koordinasyonunun önde gelen üyelerinden Muhammed Elfeki Süleyman, kuruluş konferansının “çok büyük bir sıçramayı” temsil ettiğini belirterek, “çok karmaşık koşullar altında” gerçekleştirilmesinin büyük zorluklara rağmen başlı başına bir başarı olduğunu sözlerine ekledi. Konferansa 18 Sudan eyaleti ve 24 diasporadan 600’den fazla temsilci katıldı.

"SUDAN’IN DEVRİMCİ GÜÇLERİNİN PARÇALANMASI"

Radikal Değişim Koalisyonuna liderlik eden Komünist Parti ise Sivil Demokratik Güçler Koordinasyon Konferansının ya da siyasi vizyon da dahil olmak üzere sonuçlarının bir anlamı olmadığını düşünüyor. Parti liderlerinden Kemal Karrar, bu durumu “Geçmişte olduğu gibi tarafların bir ateşkes dönemi için soluklanmaları ve ardından genel krizin ulusun birliğini tehdit edecek şekilde yeniden patlak vermesi için bir alan” olarak nitelendirdi.

Karrar, Koordinasyon Güçlerini “Devrimin sloganlarına ulaşılamaması ve kitlelerin geçiş hükümetlerini desteklemekten vazgeçip sokağa dönmelerinin nedenlerini bulmak için siyasi performansı gözden geçirmek yerine, dış yardımları kullanmak ve uluslararası ve bölgesel müttefikleriyle birlikte kaos ve güvensizlik yaratmak, istikrar ve güvenlik arayışındaki devrimci güçleri dağıtmak ve ardından iktidar koltuklarına geri dönmek için savaşı kullanmakla” suçladı. “Ulusal birliği sağlama bahanesi altında ve bölgesel ve uluslararası güçlerin gözetiminde, eski rejimin kalıntılarını ve mağlup rejimle birlikte düşen siyasi güçleri barındırmak için yumuşak iniş projesinin tabanını genişletmeyi amaçlayan girişimlerle devrimin yapıcıları ve sahipleri olan kitlelere dönmek yerine inatla dış kaynak kullanımında ısrar ettiler” dedi.

MISIR’IN SOMUN EKMEK DÜĞÜMÜ

Al Arabi Al Cedid

Yarım yüzyıldan fazla bir süredir ekmek, Mısır’ı yöneten her hükümetin düğümü olmuştur. Mevcut herhangi bir otorite ya da hükümet fiyatı arttırmayı düşündüğü anda, Enver Sedat döneminde 18 ve 19 Ocak 1977’de meydana gelen “ekmek ayaklanmasını” hatırlayarak geri adım atmıştır.

O gün, yüksek fiyatlara ve Dönemin Mali ve Ekonomik İşlerden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Abdel Muneim Kaysuni tarafından Halk Meclisi önünde açıklanan bütçe taslağına karşı geniş çaplı gösteriler düzenlendi. O dönemde Uluslararası Para Fonunun (IMF) diktelerine ve hükümetin IMF ile yaptığı anlaşmaya bağlı olarak, birçok temel emtia ve gıda maddesinin fiyatları artırıldı ve kamu bütçe açığını azaltmak için vatandaşlara karşı kemer sıkma önlemleri uygulandı.

Sokaklar yeni fiyat artışlarına hızlı ve şiddetli bir şekilde tepki gösterdi. Başta başkent Kahire olmak üzere Mısır’ın çeşitli şehir ve vilayetlerinde sokaklara dökülen gösterilere şiddet olayları, kamu mallarının ve devlet dairelerinin yakılması eşlik etti. Sedat, gösterileri “hırsızların devrimi” olarak nitelendirdikten sonra kararı hızla geri aldı ve hükümet tasarısını parlamentodan geri çekti.

ÖNCEKİ HABER

Berlin’de 12 bin kişi yüksek kiralara karşı yürüdü

SONRAKİ HABER

Biden'ın ateşkes önerisi | Netanyahu’nun danışmanı Falk: İsrail anlaşmayı kabul etti ancak bu iyi bir anlaşma değil

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa