'Toksik erkeklik, ölümsüz kadınlık'
Yıllardır kendisinden beklenen atılımı yapamayan yerli gerilim sinemamız hafif bir sıçrama gösteriyor. “Turbo”; yılın açık ara en iyi anlatılarından birisini ortaya koymayı başarıyor.
Turbo filminden bir sahne
Alper Kaya
Cem Özüduru’nun henüz vizyona girmeyen “Kod Adı: Misafirler” filmi de hesaba katılırsa üçüncü uzun metraj filmi “Turbo”, İstanbul Film Festivali’ndeki gösteriminin ardından vizyona da girdi.
Erkan ve Murat’ın, yakın arkadaşları İbo’nun küçük kardeşi Burak’ın asker uğurlaması öncesi bir pavyon sefası sürme macerasının anlatıldığı film; ismiyle müsemma turbo gaz sistemi takılmış bir Şahin arabanın içinde geçen gecenin öyküsünü anlatıyor.
Senaryosunda yönetmen Özüduru ile birlikte Ozan Ağaç’ın da imzasının olduğu filmde Tanju Bilir, Lorin Merhart, Burak Can Doğan, Umut Can Çetinkaya, Casandra Evren, Dilay Yıldız ve Ergun Kuyucu gibi isimler rol alıyor. Hikâyenin başarısı kadar oyuncuların her birinin ayrı ayrı müthiş performansları da filmin seyir keyfinin üst düzeye çıkmasını sağlıyor.
GERİLİM SİNEMAMIZDA “SUÇ” VE “ERKEKLİK” MODASI
Yıllardır kendisinden beklenen atılımı yapamayan yerli gerilim sinemamız, bu yıl vizyona giren yedi yapım ve onu takip edecek (vizyon tarihi almış) yapımlar düşünülürse hafif bir sıçrama gösteriyor. 2024’ün sekizinci yerli gerilim yapımı olan “Turbo”; yılın açık ara en iyi anlatılarından birisini ortaya koymayı başarıyor.
Geçen yıl vizyona giren “Otoban Katilleri” filminde suç ve erkeklik hikâyeleri ekseninde nispeten özgün bir iş çıkmıştı. Bu yılın ilk yerli gerilim filmi “Kör Noktada” / “Im Toten Winkel” de suç, terör ve erkeklik temalarının kesişimini ortaya koymuştu. Cem Özüduru’nun “Turbo”su ile bu iki farklı anlatıyı pekiştirecek ama hikâye dinamiği ve yerellik konusunda iki yapımın da üstüne çıkabilecek bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.
Turbo, konusunu okuduğunuzda dudak bükebileceğiniz bir basitliğe sahip. Bir asker uğurlaması, modifiye edilmiş bir Şahin ve dört erkek. Vizyon afişinde en üstte yazan “Bir araba. Dört erkek. Kanlı bir gece!” sloganı da bu basitliği vurguluyor. Aslında bu ufak bir teknik hile. Sizin gardınızı düşürüp, beklentinizi minimuma indirmenizi ve böylece sunduğu etkinin artmasını sağlamaya çalışıyor.
Oysa “Turbo”, bu hileye hiç başvurmasa da sizi duvardan duvara çarpabilecek bir gerçekliği sahne sahne örmüş.
KENAR MAHALLELERİN BIÇKIN DELİKANLILARI
Sinema, tıpkı kitaplar gibi bulunduğu toplumun gerçekliklerinden beslenmediği taktirde sönüp gitmeye mahkûm. “Turbo” ise hikâyesindeki tutarlılık, girift yapı, gerçek karakterler ve izleyiciyi bir an olsun terk etmeyen ama finale doğru zirve yapan gerilim dozuyla isminin hakkını fazlasıyla veriyor.
Her bir detayın özenle yerleştirildiği, senaryosunda hiç açık bırakmayan ve boş tek bir sahnesi bile olmayan “Turbo”; yanımızdan sessiz sedasız geçtiklerinde bile bizi tedirgin edebilecek bir tarza sahip kenar mahallelerin bıçkın delikanlılarına mercek tutuyor. Dört farklı karakterin, dört farklı dinamiği ve yapıyı inşa ettiği filmde hepsinin neden bu karakterlere sahip olduklarına dair seyirci için ufuk açıcı sorular soruyor, cevaplar arıyor ve biraz da beklenmedik yerden bu cevapları buluyor. Bu arayışını da oldukça adil bir tavırla yaparken toplumun farklı kesimlerini de bu dört erkeğe karşı konumlandırıyor ve otoritenin suça karşı tavrının da bir resmini çiziyor.
Üstelik bütün bunları yaparken film konusu ve afişteki slogan dışında herhangi bir hileye de başvurmuyor. Bir erkeklik anlatısı inşa ederken hikâyeye yan rollerde dahil olan kadınları çaresiz, aciz, kaybeden olarak resmetme tuzağına düşmüyor. Bu da hiç şüphe yok ki tertemiz bir film izlememizi sağlayan en önemli faktör. Erkekliğin toksiklik dozu ne kadar fazla olursa olsun, kadın karakterlerin güçlü ve ölümsüz resmedilmeleri günümüz ortamında gerçekten kıymetli bir tavır.
Hepimizin de çok iyi bildiği üzere sinema, peş peşe bağlanmış görüntülerden ibaret bir seyir değil. Ortaya koyduğunuz duruş ve aldığınız konum itibarıyla sinema sizin ideolojik olarak da bir mesaj ilettiğiniz güçlü bir aygıt. Cem Özüduru, hangi mesajı nasıl ve ne kadar iletmesi gerektiğini çok iyi bildiğini “Turbo” ile fazlasıyla kanıtlıyor. Bu da aslında onun için büyük bir handikap. Bundan sonraki filmlerinde hikâye dinamiği, tutarlılık, eril tahakküm gibi konularda bu filmde çektiği çıtanın altında kalırsa kendi kabiliyetine ihanet etmiş demektir.