Metin Turan'dan "Hepsi Yalnızlıktan"
Metin Turan, Hepsi Yalnızlıktan (Şubat 2024, Favori Yayınları) adında 21 öyküden oluşan 256 sayfalık öykü kitabıyla çıktı okurunun karşısına.
Hepsi Yalnızlıktan kitabının kapağı
Tacim Çiçek
1967 Samsun doğumlu; ODTÜ İktisat Bölümünü 1990’da bitiren, grup müziği, halk dansları, halk bilim araştırmaları gibi uğraşları olan, politik nedenlerle geçirdiği soruşturmalar sonucu cezalar alıp 23 yıldır hapis yatan ve kendi deyimiyle “hayata döndürülenler”den biri Metin Turan. Neredeyse görme yetisini kaybedip kitaplara, kâğıda öper gibi yaklaşan ve de hayata yazarak tutunan bir yazar. Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu... Öbürkü adlı öyküsüyle Ümit Kaftancıoğlu Öykü Yarışması (2019) birincilik, Nilüfer Belediyesi’nin düzenlediği Gülten Akın’a Mektup Yarışması (2021), Sait Faik Öykü Yarışması (2022) ve Tomris Uyar Öykü Yarışması’ndan da mansiyon ödülü almış. Öykü kitapları (Siyah Gökkuşağı, 2018- Ama Bir Gün Bir Şey Olur, 2020 ve Başka Türlüsü, 2021) ve romanı (Parçalanmayı Bekleyen, 2022) için yazmıştım. Ayrıca mektuplaştığım da biri Metin. Bu defa da Hepsi Yalnızlıktan (Şubat 2024, Favori Yayınları) adında 21 öyküden oluşan 256 sayfalık öykü kitabıyla çıktı okurunun karşısına.
Öykü, belki de bir bakıma gözlerimizi, bilincimizi, anlama ve anladığımızı ifade etme açısından olup bitene bir öykünmedir. Geçmişte Nurullah Ataç’ın birbirinin yerine eş anlamlı gibi kullanılsa da iki ayrı tür olduğu üzerinde durması boşuna değil bence. Hikâye, bana göre de öykü karşılık değil, daha fazlası. Bu yüzden burada hikâyeyi öyküye eş anlamda kullandığımın da belirteyim. Bu öykünme kaçınılmaz olarak özgünlüğü de dayatır öykücüye. İyi bir öykücü ki ben hikâyeci diyeyim, üslubunu da geliştirir. Yaşadıklarından, hayattan, anılarından, okuduklarından, duyduklarından, yaşanmışlardan soğurduklarını kendince verebilmesi özgünlüğüne ve üslubuna bağlıdır. Metin Turan, “içeri”den yazan biri ama yine de tüm öykülerini “dışarıda” farklı biçimde kıstırılmış ve istemedikleri hayatları yaşamak zorunda bırakılmış umutlu, direngen ve yaşamlarına bildikleri, öğrendikleri biçimde devam etmek isteyenlerin dünyalarından kotarmış. Çünkü ‘içerde’yken zamanı tekrarlı sıradanlıktan kurtarmasının da olmazsa olmazı okumak ve yazmak, onun için. Artan yalnızlığı aşabilmenin aracı olması kadar yapıp ettikleri, diğer yandan da kendini yinelememenin ve varsıllaştırmanın dayanakları da… Soğuk ve tekil yalnızlığını duvarlardan dil kuşu olup aşabilmenin muhteşem bir yoludur, yazmak. Yazmak, çoğu gibi onun için de yaşamak demek… İyi ki düşler, kitaplar ve kalemler var. Bulunduğumuz yeri cennet yapabilmenin sihirli değnekleri bunlar; Metin’e göre de öyle… İçselleştirdiği, düşleriyle ve yazma becerisiyle görünür yaptığını dil kuşlarıyla bize(okura) göndermesi kendine daha fazla ağır gelmesin diyedir. O özgün dil kuşuna kulak verdiğimizde (yani sesimizi ödünç verip şakımasını sağladığımızda) anlattığının hiç de yadsınacak gibi olmadığını anlarız.
Metin’in, bu öykülerinin anlatıcıları farklı farklıdır. Kimi doğrudan hikâyesini anlattığı kişilere anlatır. Biz de okurken anlarız onlara anlatılan hikâyeyi. Sonrası İyilik Güzellik, Eksik Parça, O Kalmıştı O Da Gitti ve Dönemeç adlı öyküler bu dediğime örnektir. Sonrası İyilik Güzellik’in anlatıcısı cinsiyetsiz ama Oya ile Cenan’ı iyi tanıyan biri. İkisinin hem ortak hem de tekil hikâyelerine de hâkim, sanırım bu yüzden Sait Faik Ödülü’nü hak etmiş. Eksik Parça’nın anlatıcısı da cinsiyetsiz… Aslında Metin’in bu kitabındaki bazı öykülerinin anlatıcılarının kimliği ve cinsiyeti belli ki onları sırası geldikçe de belirteceğim ama ötekilerde kimlik de cinsiyet de yok. Sanırım bu yazarın farkında olmadan yarattığı anlatıcılara anlattırmak istediği öykülere odaklanmasının sonucu… Ülkelerinden ayrılmak zorunda kalmış bir kadınla erkeğin acılı hikâyesini anlatır ikisine ve dolayısıyla da bize… O Kalmıştı O Da Gitti’nin anlatıcısı Sadun ile Zarife’yi iyi tanıyan biri. Zarife’ye Sadun’u, kendisini ve etrafında olup biteni anlatır detaylı biçimde ve güzelce. Dönemeç’in anlatıcısı istemediği bir hayatı yaşamak zorunda kalan İsmigül’e kocası Atıf’ı ve içinde olduğu çıkmazı anlatır ve sonunda ise İsmigül, düşünü gerçekleştirir, özgürlüğü için… O dönemeçte yeni bir hayat mı, yoksa bu dünyadan bir kopuş mu bekliyor onu bilinmez…
Kimi anlatıcılar da doğrudan kendi hikâyelerini anlatırlar. Hepsi Yalnızlıktan’ın anlatıcısı 72 yaşındaki emekli yargıç Akif Oruçoğlu’dur. Karısı öldükten sonra hayatına giren Türkan, Meliha ve kedileri ile kendi yalnızlığını aşmak için yapıp ettiklerini anlatır. Eşref Saati’nin anlatıcısı da orta yaşlı bir adamdır. Aklı gidip gelen biridir, yalnızlıktan. Bir gün karakoldan ararlar kızıyla konuşması için. Bu telefon konuşmasından öğreniriz onun ve çevresindekilerin hazin hikâyesini. Bu Yazıyı Kim Yazdı’nın anlatıcısı da yazar Tarık Sabri Elliot; T. S. Eliot ile paralellik kurarak kendini ve yazma serüvenini anlatır. Şu An Ne Kadar Sürer’in anlatıcısı bir erkektir ve babadır. Kızına doğum günü için bir yavru köpek almak isterken yaşadıklarını, düşündüklerini anlatır. Gülten Akın’a Mektup’un anlatıcısı yaşlı ve güngörmüş bir kadın... Adı Şahende Çabalı’dır. Şair Gülten Akın’ın da arkadaşıdır. Bir üniversitenin Tezli Lisans Programına kabul edildiğini öğrenince şaire ötekileştirme üzerinden düşüncelerini anlatır. Dili ve kurgusu iyi olduğundan Gülten Akın adına konulan ödüle değer bulunmuş. Bir Düş Damlası’nın anlatıcısı yazar Renan’dır. Yazdıklarıyla tanığı oldukları arasında benzerlikler bulup düşüncelerini ve kendini anlatır. Elbet Geçer Bu Hüzün Mevsimi’nin anlatıcısı Halk Eğitim Merkezi Hocası Müberra Hanım’dır. Bir tür iç dökmedir anlattığı hikâye… Kestirmeden’in anlatıcısı kaç yaşında olduğunu bilmediğimiz ama orta yaşlı savruk yaşamlı Bahri’dir. Anlattığı hikâyede sonunu getirecektir. Kırmızı Yalnızlık’ın anlatıcısı karısı ölmüş biridir. Karısından sonraki hayatını anlatır, yalnızlıktan savruluşunu…
Kimi anlatıcılar da el öyküsel anlatımla başkalarının yaşadıklarını anlatır. İzler’in anlatıcısı cinsiyetsiz biri. Bundan sonraki anlatıcılar da cinsiyetsizdir. Şefik ile Şermin’i ve diğerlerini iyi tanıyan biridir. Anlattığı da tanıdıklarına dair ilginç bir hikâyedir. Ekşi Üzümler’in anlatıcısı çocuk yaşta tecavüz edilen Berna’nın hüzünlü hikâyesine tanık olmasa da iyi bilen biri. Berna’yı hüzünlü anlatır. Gölgeler Uzarken’in anlatıcısı, Samet’in Ayfer’e olan marazi aşkının ve Tahsin’le geçmişe dayanan arkadaşlıklarının; ayrı ayrı ve ortak yaşadıklarının tanığı biri… Bu öykünün dili ve kurgusu baştan sona merakı artırarak okuru da içine çeken bir atmosfere sahip… Cam Kırıkları’nın anlatıcısı, bir depremde yakınlarını kaybettiği için garip davranışlar gösteren Müştak Bey ile postane çalışanı Nagehan’ın karşılaşmalarını ve konuşmalarını içine alan bir hikâye anlatır. Görülmeyen’in anlatıcısı, yazar Dickens’e de gönderme yaparak Serçe ve Tevfik adlı çocuklar üzerinden çocukluğunu ve öteki çocukları anlatır hazin biçimde. Sis Çanı’nınki de Aslı ile Kudret’in doğalarına uygun olmayan evliliklerini bir eski radyo üzerinden anlatır. Aslı’nın kendisi olma ve özgürlüğüne karar verme sürecini aktarır.
Metin, önceki öykülerinde olduğu gibi bunlarda da ironiyi ve insani hâlleri görünür yapmayı ihmal etmemiş. Yine öncekilerde olduğu gibi okuyup özümsediği yerli, yabancı şair, yazar ve dinlediği, iyi bildiği müzisyenlere atıfta bulunmuş. Öykülere onlardan alıntılar serpiştirmiş. Ayrıca her öykünün başında verdiği alıntılarla öyküleri perçinlemiş. Bu yüzden tekdüze öyküler okumuyoruz. Kendisinin anlatıcılarına ödünç verdiği okurluk özelliği yüzünden her bilinçli anlatıcısının dilinden dökülen öykü kurmaca da olsa sahicilik duygusunu, atmosferini uyandırıyor. Bu yüzden bilinçli 21 anlatıcının dilinden düşen 21 öykü, yazarın da en sonda teşekkürden önceki ‘sonsöz’de dediği gibi okurla tamamlanacak ancak. Yani bize düşen edinip okumak ve anlatıcılara sesimizi ödünç verip dinlemektir. Anlatıcıları anladığımızda yazarı da anlamış olacağız. Dil kuşları da boşuna şakımış olmayacak.