Bayram havasında, ‘sakıncalı’ ve ‘izinli’ 1 Mayıslar
Özşeker incelemesinde devlet aklının ve geleneğinin uygulanması üzerinden yaklaşılan 1 Mayıs kısıtlamalarını, engellemelerini, yaşanan acıları ve meydanlara çıkan emekçilerin isteklerini hatırlatıyor.
Fotoğraf: Evrensel
Ali Bulunmaz
Türkiye’de 1 Mayıs denince akla ilk olarak failleri hâlâ bulunamayan, 1977’de Taksim Meydanı’ndaki katliam geliyor ne yazık ki. Sonra 1989 ve 1996…
Devletin ve hükümetlerin otoritesini koruyup güçlendirme pratiği olarak 1 Mayısların Türkiye’de tam bir bayram havasında kutlanamayışının tarihine, içeriğine ve neden-sonuçlarına ilişkin pek çok metin kaleme alınmıştı. Bunlara Erkan Özşeker’in çalışması Türkiye’de 1 Mayıslar da eklendi. Özşeker, incelemesinde temel hak ve özgürlükler değil de devlet aklının ve geleneğinin uygulanması üzerinden yaklaşılan 1 Mayıs kısıtlamalarını, engellemelerini, yaşanan acıları ve meydanlara çıkan emekçilerin isteklerini hatırlatıyor.
‘KORKU’DAN ‘HUZUR’A VE TARTIŞMALARA
Özşeker, anlatmaya 1 Mayıs’ın doğuşu ve Türkiye’deki ilk kutlamalarla başlıyor. 1900’lerin başından cumhuriyet arifesine, cumhuriyetin ilk yıllarından 1960’lardaki ve 1970’lerin ilk yarısındaki mücadelelere, 12 Eylül’ün baskı ortamından Özallı yıllara, 1990’ların karışıklıklarından 2000’lere ve AKP dönemine dek uzanıyor çalışma.
1927’den 1976’ya kadar yasaklı kalan 1 Mayıs’ın, DİSK öncülüğünde çok uzun bir aradan sonra 1976’da İşçi Bayramı olarak Taksim Meydanı’nda kutlandığını hatırlatan Özşeker, demokrasi-güvenlik ve özgürlük-güvenlik ikileminin tarihinden bir kesit sunuyor okura.
1927’den 1976’ya dek kitlesel biçimde kutlanması engellenen 1 Mayıs, antikomünist söylemlerin bir devlet politikası haline getirilmesi yüzünden 1970’lerin ikinci yarısına kadar korkulan ve milliyetçi-muhafazakar hükümetler tarafından “ülkede anarşiyi hakim kılmak isteyenlerin bayramı” olarak nitelenmişti. Özşeker, bu süreci gazete haberleri ve belgelerle aktarıyor.
1 Mayıs 1977 ise 5 Haziran genel seçimleri yaklaşırken Türkiye’de tırmandırılan şiddetten payını almakla kalmıyor, Taksim Meydanı başta olmak üzere ülkenin dört bir yanında daha sonra düzenlenecek ve düzenlenmek istenecek kutlamaların kaderini belirliyor. Özşeker, bu tarihi dönemecin ardından yaşananları ortaya koyarken bir anekdot paylaşıyor: “Özellikle vurgulanması gereken, 1 Mayıs 1977 olaylarını ‘sol içi çatışma’ olarak tanımlayan sağ söylemin, yaşananlardan özelde DİSK-CHP iş birliğini genelde ise solu sorumlu tutması ve 1 Mayıs’ta yaşananları, güvenlikçi ve otoriter bir yönetimin gerekliliğinin kanıtı olarak sunması. Başka bir deyişle 1 Mayıs 1977; siyasi partileri, medyası ve ‘kanaat önderleriyle’ milliyetçi cephe tarafından, ‘devlet otoritesinin tesisi’ sorunu olarak sorunsallaştırılıyor. Bu bağlamda AP Genel Sekreteri Nahit Menteşe, 2 Mayıs’ta verdiği yazılı demeçte, ‘Komünistlerin ülkeyi Leninci ve Maocu diye bölüşebilmek için kan akıttığını’ iddia edip ‘Son olayların, Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurmanın ne kadar lazım olduğunu bir defa daha ispatladığını’ söylüyor. Menteşe, ‘Devletin güçlenmesini istemeyen, alınan tedbirlere karşı çıkan Halk Partisinin ve yandaşlarının memleketi nerelere götüreceğinin her vatandaşın vicdanında değerlendirileceğini’ öne sürüyor.”
Sıkı yönetimlerle, milliyetçi söylemle ve 12 Eylül darbesiyle pek çok şey gibi 1 Mayıs da “sakıncalı” hale geliyor Türkiye’de. Geçmişin “korku dolu” 1 Mayıs’ının yerini, 1980’lerin ruhuna uygun olarak Güvenlik Konseyi gölgesinde ve ANAP hükümeti yönetimindeki ülkede “huzurlu” 1 Mayıslar alıyor.
‘TÜRKİYE’DE ÖYLE BİR BAYRAM YOK’
1980’lerde, “ülkeyi 12 Eylül öncesine döndürmek isteyenlere” izin vermeyenler, 1 Mayıs’ı da kara listeye alıyor. Olağanüstü hal kapsamında valilerin yasakladığı kutlamalar için gedikler açmaya çalışanlar da mevcut listeye ekleniyor. Özşeker, 1980’lerin sonunda yeniden başlayan tartışmalarla birlikte, dönemin İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli’nin 26 Nisan 1988’deki açıklamasına dikkat çekiyor: “Türkiye’de öyle bir bayram yok.”
Taksim Meydanı’ndaki kutlama yasağına karşı direnişin 1988’de başladığını ve SHP’nin o dönem bunun öncülüğünü üstlendiğini anımsatan Özşeker, 1989’da ise bir kişinin öldüğü, elli kişinin yaralandığı ve dört yüz kişinin gözaltına alındığı 1 Mayıs gösterilerinin şiddetle bastırılışını hatırlatıyor.
Özşeker’in ifadesiyle 1992’den itibaren, “Katı yasakçı tutumdan, kısıtlı serbestlik dönemine geçiliyor” fakat Taksim Meydanı yine “sakıncalı” kalıyor. 1996’da Kadıköy’de düzenlenen ve dört kişinin ölümüyle sonuçlanan kutlamalar ise 1990’ların “kanlı 1 Mayıs’ı” olarak anılıyor.
12 Eylül’den 2010’a kadar yasaklı kalan Taksim Meydanı’nın 2010-2012 arasında kutlamalara açılıp “izinli” gösterilerin düzenlenmesinden sonra, özellikle İstanbul’da yeniden “güvenlik” gerekçesiyle emekçilere şiddet uygulanan ve bugünlere dek devam eden süreci ayrıntılarıyla anlatıyor Özşeker.
1 Mayısların kutlanış ve yönetiliş biçimlerini anlattığı çalışmasında Özşeker, 1910’lardan 1920’lere, 1976’dan 12 Eylül dönemine, Özallı yıllardan 1990’lara, 2000’lere ve AKP iktidarına kadar olup bitenlere dair hafızaları tazelerken emekçiler ile devlet ve hükümetler için 1 Mayıs’ın ne anlama geldiğini ortaya koyuyor. Güvenlik-özgürlük ikilemi bağlamında yaratılan baskıları ve şiddeti gündeme getirirken tarihsel bazı gerçeklerin altını çiziyor: “Türkiye’de 1 Mayısların baskın biçimde devlet otoritesi merkezli egemen iktidar pratikleri aracılığıyla yönetiliyor. Belli yıllarda, egemen iktidar pratiklerinin yanına, sınırlı biçimde, liberal iktidar pratiklerinin de eklendiği görülmekle birlikte, bunlar kısa ömürlüydü. (...) Yönetimler, kendi politik yönelimlerine karşıt toplantıları mekan sınırlamaları üzerinden yasaklarken yakın tarihlerde aynı mekanlarda yapılan kendi politik yönelimleriyle uyumlu toplantılara izin verebiliyor. Bu durum hukukî, teknik, güvenlikçi gerekçelerin, yasak kararlarının siyasi doğasını gizlemek için öne sürüldüğünü gösteriyor. Aynı zamanda, Türkiye’de toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin, toplantının barışçıl olup olmaması gibi temel hak ve özgürlükler hukukunun kriterlerini esas alan biçimde değil, siyasal ayrımcılıkla yönetildiğini de ortaya koyuyor. (...) Yasağın ve yasağın korunması için uygulanan şiddetin devamlılığına dayalı siyasal rasyonalite, özgürlükleri boğan bir ihlal rejimini sürekli yeniden üretiyor.”
Türkiye’de 1 Mayıslar, Erhan Özşeker, Ayrıntı Yayınları, 380 s.