Kamuda tasarruf Mülkiye’de bunalım
Hükümet inatla enflasyonun sorumlusu olarak ücretleri tutmakta. Neyse ki veriler sayesinde ücretlerin bütçe içindeki payının yıllar içinde eriyip gittiğini biliyoruz.
Fotoğraf: Ankara Üniversitesi
Yaman Yiğit ÇETİN
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Enflasyon, hükümet politikalarını tartıştığımız iktisat derslerinde en çok ilgi gören başlıklardan. Derslerde bize enflasyon, fiyatlardaki artış oranı olarak anlatılıyor. Sözlük tanımı da gerçekten bu. Peki tüm ülkenin hissettiği bu yoksullaşmayı yalnız fiyat artışlarıyla açıklamak mümkün müdür? Yani tek sorun enflasyon mu? Üstelik enflasyon her sektörde eşit değil. Örneğin Türkiye gıda enflasyonunda dünyada birinci, bu da halkın düşük ve orta gelirli çoğunluğunun enflasyona karşı rakamlarda görünenden çok daha hassas olduğunu ortaya koyuyor; yani enflasyon, herkesi eşit vurmuyor.
BU KESİNTİYLE BU AÇIK KAPANIR MI?
Makro iktisat dersimizde hükümet politikaları en çok söz alınan kısımları oluşturuyor. Özellikle kamuda tasarruf paketi açıklandığı günkü dersimizde ve sonrasındaki derslerimizde kamu harcamaları üstünden sınıfta çeşitli tartışmalar oldu. Hedeflenen tasarruf miktarının silinen vergi borçların yanında devede kulak kalacağını iktisat okumaya yeni başlamış biz öğrenciler bile farkındaydık. Buradan da asıl hedefin kamuda halkın yararı için bir tasarruf değil de sömürüyü daha da ileriye taşıyacak bir art niyet taşıdığını, asıl amacın tasarruf olmadığını anlayabiliyorduk. Kısılacak yerlerin sarayın masraflarında değil de memurun servisinden olacak olması gülünç kaçıyordu. Kurulma sebebi devlete eleman yetiştirmek olan Mülkiye, kurulduğu günden beri bu amaç dahilinde eğitim veriyor. Dolayısıyla öğrenciler de meslek hayatlarını bürokraside kurmak istiyorlar. İşte bu noktada tasarruf paketi dahilindeki emekli olanlar kadar kadro açılma durumu sıra arkadaşlarımızın gelecek kaygısını oldukça arttırmış durumda. Devletteki kadroyu güvenceli bir iş olarak görürken birden özel sektördeki işle aynı konuma denk geldi. Çoğu arkadaşım zaten önünü göremezken bu engel işleri daha zorlaştırdı. Gülünç kaçan kısım ise bize bunların teorik bir zeminde tüm çıplaklığıyla derslerde okutulması. Aslında hepimiz 2.7 trilyon TL’lik bütçe açığının 100 milyarla kapatılamayacağını biliyoruz.
ÜCRETLERİ BASKILAMA POLİTİKASI
Tüm bunlar bir yana dursun öğrendiklerimizi günlük hayatta kullanmamızı isteyen hocalar Merkez Bankası’nın yaptığı açıklamalara inanmamızı nasıl bekler? Tüm ülkenin talebini birkaç değişkene indirgeyen denklemlerde bile bizim aklımızla bu kadar dalga geçilmiyor. Onlara inandığımızı varsayalım. Kamu harcamalarında tasarrufa gidilmiş olsun. Devlet harcamalarının kısılması özel sektöre çeşitli yerlerde alan tanır. Günlük dilde bunun karşılığı sermayeye peşkeş çekilmesidir. İnsanlar kamuda çalışamayıp nerede çalışacak? Özel sektörde. Bu da güvencesiz koşullarla uzaktan esnek çalışma, performansa dayalı ücret maskeleriyle sömürünün yoğunlaşmasına yol açacak. Hükümet inatla enflasyonun sorumlusu olarak ücretleri tutmakta. Neyse ki veriler sayesinde ücretlerin bütçe içindeki payının yıllar içinde eriyip gittiğini biliyoruz. Bu ücret şarlatanlığını derste söyleyen hocalarımıza, enflasyonun yükselmeye başlamasının dolar kurundaki artışın başlangıcıyla aynı zamana denk geldiğini söylemedikçe Merkez Bankası’nın aksine bir şey söylemiyorlar. Önemle belirtmek gerekir ki bu sırada hiçbir ücret artışı yok. Ülkemizde üretim yapısının yanında en ufak çividen vidaya her şey ithalata bağımlı olduğundan fiyatların kur artışıyla patlaması sonucu enflasyonun artmaya başladığını neyse ki kendi okumalarım sayesinde biliyorum.