Avrupa’da gençliğin Filistin’le dayanışması
Öğrencilerin yoğun baskıya karşı verdikleri mücadele kazanımlarda belirleyici oldu, bu mücadele sonraki süreçte güçlenerek devam edeceğe benziyor.
AA/Selçuk Acar
DİDF
Almanya
İsrail’in Refah’a saldırısından sonra ABD üniversitelerinde başlayan ve Avrupa üniversitelerini sarsan Filistin’le dayanışma hareketi yeni bir nitelik kazandı. Birçok üniversitede Filistin’le dayanışma kampları kuruldu, öğrenciler üniversite binalarını işgal etti ve bazı üniversiteler İsrail üniversiteleriyle bağlarını kesti.
ALMANYA’NIN TARİHSEL SUÇLULUĞU VE ANTİ-SEMİTİZM
Diğer yandan Alman hükümeti 7 Ekim’den bu yana sürdürdüğü İsrail’e koşulsuz destek politikasından vazgeçmeyerek olası bir dayanışma hareketinin önüne geçmeye çalışıyor. 7 Ekim’in ardından Alman hükümeti medya tekellerinin desteğiyle devasa bir baskı politikası başlattı. Toplantı yasakları, tek taraflı İsrail yanlısı haberler, basın ve fikir özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar Filistin gündeminin Almanya tarafında sık sık gündem hale gelir oldu. Almanya'nın temel ilkesi olarak ilan edilen “İsrail ile koşulsuz dayanışma” ile çelişen her şeye karşı mümkün olan her yolla baskılanmaya, İsrail’e yönelik her türlü eleştiri anti-semitizm suçlamalarıyla engellenmeye çalışıldı. Alman hükümeti ve medyası izlediği bu akıl almaz politikayı Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İsrail’e ve Yahudilere olan “tarihi suçluluk” ile meşrulaştırılırken, bazı sözde “sol” kesimlerde, özellikle akademisyenlerin üzerinde büyük etkisi olan “Anti-Deutsch” (Anti-Alman) akımı tarafından desteklendi. Bu “Anti-Deutsch” akımı homojen bir akım değil fakat bu akımı karakterize eden birkaç ortak noktaları örnek göstererek biraz da olsun konuyu kısa bir şekilde anlatmakta fayda var. Ortak noktaları içerisinde İsrail devleti ile sıkı bir özdeşleşme, İsrail'e yönelik her eleştiriyi anti-semitizm olarak tanımlama, Müslüman karşıtlığı, Amerikan emperyalizmini savunma hatta Amerika’nın İran’a füze atmasının talebi yer alıyor.
Sermayenin çıkarlarına hizmet ettikleri için Alman burjuvazisinin desteğine ve bu yüzden de hafife alınmayacak toplumsal bir etkiye sahipler. “Anti-Deutsch” akımının taleplerini hükümet koalisyonun talepleriyle karşılaştırırsak, dış politikada örtüştüklerini ve bazı durumlarda “Anti-Deutsch”ların daha da sağcı görüşlerinin olduğunu görüyoruz, örneğin savaş veya emekçilerin mücadelesini itibarsızlaştırma konularında. Sol Partide, yeşillerde ve bu partilerin gençlik örgütlerinde yer alıyorlar. Bu nedenlerle Almanya’daki Filistin halkıyla dayanışma hareketi başka Avrupa ülkelerine nazaran daha da fazla sorun ve baskıyla karşı karşıya.
ÖĞRENCİLERİN FİLİSTİN DİRENİŞİ
Buna rağmen birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi, Alman üniversitelerindeki öğrenciler de Filistin halkıyla dayanışma amacıyla kamplar düzenlediler. Bunların arasında Münih Üniversitesi, Bonn Üniversitesi, Hamburg Üniversitesi ve Berlin’in FU ve Humboldt Üniversiteleri yer alıyor. Geçtiğimiz haftalarda FU Berlin’de yaklaşık 150 öğrenci binanın ve alanın bazı bölümlerini işgal ettikten sonra 200 polis memuru protesto kampını yoğun şiddet kullanarak sona erdirdi. Binanın boşaltılmasının ardından, FU’daki 150 öğretim görevlisi açık bir mektup imzalayarak Filistin'le dayanışma kampının boşaltılmasını eleştirdi. Bunun ardından propaganda mekanizması hemen harekete geçti: BILD-Gazetesi, “Bu öğretmenler Yahudilere karşı nefret gösterilerin lehine açık bir mektup imzaladı” başlıklı bir haber yayınladı ve haberde akademisyenlerin isim ve mesleklerin yer aldığı 13 portre fotoğrafa yer verdi. Mayısın ortasında da öğrenciler tarafından işgal edilen Berlin’deki Humboldt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü polis tarafından zor kullanılarak boşaltıldı.
12 Nisan’da Filistin Kongresi’ni, 26 Nisan’da ise Başbakanlık Dairesi önünde kurulan kampı zor kullanarak dağıtan hükümet hala İsrail’e gözü kapalı destek politikasından vazgeçmemekle birlikte kısıtlamaları ve özgür düşünce hakkına olan baskıları devam ettiriyor. Bu nedenlerle Alman üniversitelerin ve akademik birliklerin İsrail üniversitelerini boykot etmesi ve iş birliğini durdurması şimdilik söz konusu değil. Zaten 2019 yılında Alman Federal Meclisi İsrail’i boykot hareketinin anti-semitizm olduğuna ve İsrail’in var olma hakkını sorgulayan projelere mali destek sağlanmamasına dair karar vermişti. Buna rağmen üniversite alanlarında dayanışma eylemleri devam ediyor, öğrenciler baskılara karşı direniyor.
Avrupa ülkelerinde, özellikle sömürgeci sermayenin merkezi olan Almanya, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde öğrencilerin başını çektiği bu direniş kritik bir rol oynuyor. Gün geçtikçe büyüyen dayanışma hükümetleri baskı altında birikiyor, sözde “demokratik” ve “insancıl” yüzlerini kaybetmelerine yol açıyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısının Netanyahu ve Gallant hakkında tutuklama kararı çıkarmasının ardından Norveç, İrlanda ve İspanya’nın Filistin’i resmen tanıyacaklarını ilan etmeleriyle AB içindeki çelişkilerin derinleşeceği bir döneme girdiğimiz söylenebilir. Gözü kapalı İsrail’i destekleyenlerle Filistin’i tanıyanlar arasında bir saflaşma kaçınılmaz görünüyor. Bu noktaya kadar kazanımların elde edilmesinde temel taşları koyan öğrencilerin yoğun baskıya ve yasaklara karşı yılmaksızın verdikleri mücadele belirleyici oldu, bu mücadele de sonraki süreçte artan kazanımlar ve giderek kitleselleşen eylemlerle güçlenerek devam edeceğe benziyor. Batılı emperyalist ülkelerde baskılar arttıkça ve Filistin devletini tanıyanlar çoğaldıkça İsrail gericilerinin şiddetle karşı çıktığı iki devletli çözüm hızlanacaktır.
KUTU: Dünya çapında binlerce akademisyen ve çok sayıda akademik birlikler tarafından desteklenen kampanya özellikle Refah katliamı sonrası önemli sonuçlar elde etti. Aralık ayında KABK öğrenci birliği tarafından İsrail’in sivil halka yönelik saldırılarının ardından başlatılan boykot talepli online imza kampanyası, Den Haag Kraliyet Sanat Akademisi (KABK) tarafından kabul edildi, Kudüs’teki Bezalel Üniversitesi ile iş birliği sonlandırıldı. İspanya’da 76 üniversiteden oluşan Üniversite Rektörleri Konferansı, “uluslararası insan haklarına aykırı davranan” İsrail üniversiteleriyle iş birliğini askıya alma yönünde karar aldı.
Slovenya’daki Ljubljana Üniversitesi Akademik Senatosu, “askeri yapılarla olası bağlantıları” olan İsrail üniversitelerini içeren projelere katılmama yönünde 30:0 oy kullandı.
İtalya’da Milano Üniversitesi öğrenci eylemlerinin ardından yasadışı işgal altındaki Batı Şeria’da bulunan Ariel Üniversitesi ile olan anlaşmasını askıya aldı ve yenilememe sözü verdi. Torino Üniversitesi Akademik Senatosu, sadece bir karşı oyla, İsrail'in Gazze soykırımı konusunda “suç ortağı İsrailli kurumlarla” bilimsel araştırma ortaklığı yapmama kararı aldı.
Aynı zamanda Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İzlanda’daki üniversite ve yüksekokullarda 939 profesör ve akademik personel tarafından imzalanan Gazze için dayanışma bildirisi yayınlandı. Bu bildirinin içerisinde İsrail üniversitelerine yönelik boykot çağrısı da yer aldı.