06 Haziran 2024 16:40

Kaba bir Osmanlı son dönem hatırlatması-2

Ermeni Taşnakisütun örgütlerinin bir bölümü, Osmanlı Hürriyet Fırkası (başını Enver Bey ve Mehmet Talat Bey’in çektiği bir parti) ve İTC Abdülhamid Rejimine karşı birleşiyorlar.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Tunç DİKKAN

ANKARA

 

“Bu yolun ucu, kötü gelirse, belki de ölene kadar sürecek, Fizan, Taif, Yemen sürgünlerine bağlıydı. Bu yola girenler padişah damatlıklarını, en büyük başkentlerindeki ateşemiliterlikleri, müşir paşalıkları peşin peşin tepmiş oluyordu. Kazanırlarsa hürriyete kavuşacaklardı. Neydi bu Hürriyet? Herkesin dilediğini yapması.” Kemal Tahir, Yorgun Savaşçı romanında askeriye içindeki cemiyet üyelerinin durumlarını böyle anlatıyor. Sahi cemiyet üyelerinin arzu ettiği hürriyet neydi? Sadece “herkesin dilediğini yapması” mı? Serinin ilk yazısında bahsettiğimiz toplumsal hoşnutsuzluk aslında gitgide imparatorluk topraklarında Osmanlı aristokrasisinin hâkimiyetinin son bulması görüşüne dönüşüyordu. Binlerce işçinin köylünün katıldığı örgütler, İstanbul ve Selanik’te başta olmak üzere kurulan yüzlerce gazete ve örgüt buna delil niteliğinde gösterilebilir. Osmanlıya yönelik gelişen bu toplumsal karşıtlık dönemin Avrupa’sındaki işçi köylü hareketlerinin de etkisiyle popüler bir fikir ortaya atıyordu: Meşrutiyet. İmparatorlukta meşrutiyet çeşitli gruplar için farklı anlamlar ifade edebiliyordu. Ancak şu ortaktı, sultan 1876 yılında ilan edilen Kanun – i Esasi’yi yürürlüğe koymalıydı. İmparatorluğun geniş coğrafyasında meşrutiyet isteğinin en temel siyasal talebi bu idi. Anayasanın yürürlüğe girmesi talebi, vergilerin kaldırılması/düşürülmesi, belirli azınlıklara yönelik siyasal hakların tanınması, ücretlerin zamlanması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi gibi başka taleplerle de iç içe geçiyordu. İTC ile iş birliği içinde olan Mahmud Şevket Paşa’nın 31 Mart karşı devrim girişimindeki konuşmasında 2. Abdülhamid için “köhne Bizans'ın yıldız burcunda ikamet iden baykuş” ifadelerini kullanması dahi imparatorluk saltanatının Bizans imparatorluğu ile aynı olduğuna, hedefin anayasayı ve meşrutiyeti ilga etmeye çalışan aristokrasi olduğuna işaret ediyor. 1908’de son bulması başlayacak olan bu hakimiyetin karşısında çok grup vardı ama en örgütlüsü İttihat ve Terakki Cemiyeti’ydi. Serimizin bu bölümünün amacı, erken 20. Yüzyıl toplumsal hareketliliğini ve imparatorluk içinde faaliyet gösteren İTC’yi incelemek. Belki bu yazı İTC’yi editlerle tanıyan ve savunan, dönemi üç beş asker ve kahraman (!) hareketinden ibaret sananlar açısından perspektiflerini genişletmek açısından da yararı olur.

CEMİYETİN KÖKENİ VE BİR HÜRRİYET KAVGASI

Osmanlı İmparatorluğu’nda gelişen hadiselerde üst yapıdaki modernleşme hamleleri belirleyici değilse de hepten etkisiz değildir. Tanzimat ile açıktan ilan edilen Osmanlı modernleşmesi devlet içinde yapısal reformlar olarak göründü. İmparatorluğun çağdaşlarına iktisadi ve siyasi açıdan rakip olabilmesinin gereklilikleri olarak da ifade edilen düzenlemeler aynı zamanda toplum içindeki hoşnutsuzlukları da gidermenin aracı haline getirilmeye çalışıldı. Fuad, Ali ve Mithat paşaların öncülük ettikleri reformlar Hamidiyen dönemde ¹ olabildiğince genişledi. 2. Abdülhamid bir yandan baskı ve saldırılarını artırırken eğitim ve bürokraside çok ciddi atılımlar yaptı. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Avrupa’da eğitim gören, görev alan ya da oradaki toplumsal gelişmeleri takip eden öğrenciler ve memurlar imparatorluktaki durumu Avrupa’yla mukayese ederek inceleme fırsatı buldular. Osmanlı vatanseverliği olarak başlayan daha sonra Jöntürk akımı olarak anılacak örgütlenme faaliyetleri bu dönemlerde filiz verdi. Tam bu dönemde Osmanlı işçilerinin ve köylülerinin içinde bulundukları durumda kurtuluşlarının çarelerinin özellikle Balkanlarda çeşitli örgütler arasında tartışıldığını söylemek gerekir. Jöntürk hareketinin gelişen bu yön ile birleşmesi 1900’lü yılların başında gerçekleşecekti. Tabi öncesinden de Jöntürkler bu gelişmelere tümden duyarsız ve etkisiz değildir. Hareket nihayetinde 1889’da bir örgüt formuna kavuşup, İttihad – i Osmani Cemiyeti adıyla ortaya çıktı. Askeri Tıbbiyelilerin kurduğu bu örgüt daha sonra bizim bildiğimiz anlamda İTC olacaktı. Bu girişim, baskı ve saldırılarla karşı devrim tarafından püskürtülmüştür. Birkaç başarısız suikast denemesi istibdat yönetiminin elini güçlendiriyor. 1897’de örgütün merkezi Cenevre’ye taşınacak, ardından Avrupa’nın çeşitli kentlerinde merkezler oluşacak. Askeri tıbbiyelilerin örgütü bu süre zarfı içinde Mizancı Murat, Ahmed Rıza (ki daha sonra örgütün ideolojik omurgası olacak), Prens Sabahattin gibi isimleri de bünyesine katıyor ve gerçek anlamda etki alanını genişletiyor. Osmanlı Liberalleri (Hürriyetperverleri) Kongresi olarak da bilinen 1902 Kongresi örgüt içinde büyük bir ayrım doğruyor. Ahmet Rıza ve taraftarları bu kongreden sonra İttihat ve Terakki adını kullanmayı tercih ediyorlar. Ayrımda Ahmet Rıza ile birlikte daha sonra genel sekreterlik görevinin yerine getirecek Selanikli Dr. Nazım ve Dr. Bahaddin Şakir de varlar. Ayrımın temel noktası, Sabahattin’in suikast anlayışını savuna gelmesi, Ahmet Rıza ve arkadaşları kitlesel şiddet ve geniş kesimlerinin mücadelesini savunuyorlar. Bu ayrımdan sonra İTC artık imparatorluk içindeki hareketlenmeleri daha yakından izliyor, müdahale ediyor. Özellikle Balkanlarda gelişen hareketler ve Ermeni örgütlerle bağlantılar genişliyor. Görüldüğü üzere şimdilerde sıkça atfedilen Pantürkist bir yaklaşım o dönem örgütün içinde neredeyse yok. İmparatorluğun bağımsız, yurttaşların hür olmasını temel hedef belirleyen bu yolda kararlı adımlar atan, ayrımları ve ittifakları önemseyen bir örgüt karşımızda duruyor. Ayrıca cemiyet, sadece Osmanlı ve Avrupa ile sınırlı bir perspektife sahip değil, 1905 Rusya, 1906 İran, 1910 Meksika devrimlerinin ve bu bölgelerdeki gelişmeleri de takip eder pozisyondalar.²

1907 KONGRESİ VE 1908’DE CEMİYET

23 Temmuz 1908 Türkiye tarih yazımında oldukça tartışma götürür bir hadise. Geçmişin devrimci özünü birkaç kahraman maceracı askere indirgemek isteyen tarihçiler ile toplumsal dinamikleri gerçek anlamıyla ele alanlar arasındaki bu turnusol İTC’nin nasıl değerlendirileceğinde de belirleyici oluyor. Yazı serisinin ilk bölümünde erken 20. Yüzyılda imparatorluktaki hareketlenmelere dikkat çekmiştik. İTC gibi bir parti bu gelişmelerden nasıl bağımsız hareket edebilir, bu değerlendirmelerden azade İTC nasıl incelenebilir? İTC 1906 ve 1907’deki ayaklanma protestoları olabildiğince örgütledi. Örgütlerini bu eylem ve gösteriler içinden büyüttü. İTC devrimin merkezindeki parti olarak kendini örgütlerken subay ve erler arasında da faaliyet yürütmeye devam etti. Kansu, 1908 Devrimi’nin askeri bir boyutu olduğunu ancak eski rejimi devirecek hareketin siviller (işçiler, köylüler) içinde gerçekleştiğini ifade ediyor.³ İmparatorluk başkenti İstanbul’da İTC’nin yoğun bir propaganda, ajitasyon çalışması var, aynı zamanda kesintisiz bir devrimci faaliyet yürütülüyor. Bu Balkanlardaki büyük kentler için de önemli ölçüde geçerli. İTC içinde veya dışında Ermeniler, Müslüman Türklerden sonra devrimci faaliyete en çok katılan etnik grup. Ermeni örgütleri içinden sosyalist fikirlerin hâkim olduğu çok sayıda örgüt var. Aynı zamanda İstanbul ve Selanik’te İTC ile ilişkisi olan işçi örgüleri var. Ermeni örgütleri dışında Balkanlar’da gerilla faaliyetine sahip çeşitli uluslardan oluşan dağ kuvvetleri var. Yine Makedonya bölgesinde İTC’nin bu gruplarla iletişimi var. 1907 Kongresi tüm bu kontaklar için önemli bir dönüm noktası haline geliyor. İTC ve Ermeni devrimciler 1907 kongresinde uzlaşıyorlar. 1906’da İTC ile birleşen Osmanlı Hürriyet Fırkası (OHF-başını Binbaşı Enver Bey ve Mehmet Talat Bey’in çektiği bir parti) bu kongreye etkin olarak katılıyor. Hülasa, Ermeni Taşnakisütun örgütlerinin bir bölümü (Sosyal Demokrat Hınçak Partisi, Teşebbüs – ü Şahsi Cemiyeti, Vatan ve Hürriyet Cemiyeti), OHF ve İTC Abdülhamid Rejimine karşı birleşiyorlar. 1907 kongresi bu birleşmenin kongresi. Temel ortaklı kongrede antik rejimin yıkılması yerine anayasal bir düzenin getirilmesi olarak karşımıza çıkıyor. ⁴ 1907 kongresinden sonra İTC’nin halk arasındaki örgütlenmesi güçlendi, İTC teşkilatçıları, Anadolu, Arap Yarımadası ve Balkanları dolaşıyorlardı. Hatta Dr. Nazım kılık değiştirerek organizasyon faaliyetlerine katılmaktadır.⁵ Bu örnek birçok İTC üyesi için geçerli olabilir. Ancak çoğunluğu rivayet edilmiş, kayda geçmemiş durumda.

TEMMUZ’UN ÜÇ GÜNÜNDE İTC

Devrimin ön günlerinde balkanlarda Rumlar dışındaki azınlıklar İTC etrafında birleşiyordu. Bulgarlar, Makedonlar ve Arnavutlar Abdülhamid Rejiminin devrilmesini istiyorlardı. Balkanlar'daki köylü topraklarının Avusturya İmparatorluğu'na satılmasını öngören Reval toplantıları (1908) bu bölgede bir ayaklanmayı tetikledi. Balkanların birçok bölgesinde isyanlar çıktı. Arnavutluk'un birçok köyünde ayaklanmalar çıktı. Hükümet isyanları bastıramadı.⁶ 23 Temmuz İTC, Makedonya’da fiilen anayasayı ilan etti. Selanik’te ve Edirne’de de İTC ve bağlı kuvvetler (sivil ağırlıklı) anayasayı ilan ettiler. Selanik bölgesinde, Bulgar, Arnavut çeteler dağdan inerek kutlamalara katıldılar. 24 Temmuz günü Sultan Hamid, anayasayı yürürlüğe koymak zorunda kaldı. 25 Temmuz’da İTC, beş gün sürecek İstanbul’daki kutlamaları başlattı. Kutlamalar Konya, Bursa, Kayseri, Mersin, Adana, Samsun, Trabzon, İzmir, Aydın, Erzurum ve Diyarbakır gibi bölgelerde devam etti. Bu aynı zamanda karşı devrim ihtimaline karşı geniş kesimlerin sokakta anayasa kararına sahip çıkmasıydı.⁷ Görüldüğü üzere İTC’nin 1908 devrimine kadar gelen sürecinde 3 paşalar ya da Kuşçubaşı Eşref gibi figürler henüz kendilerine güçlü bir yer bulabilmiş değil. Belki bu durum imparatorluktaki toplumsal hareketin seyri ve düzeyi ile ilişkilendirilebilir.

Daha önce belirtmiştik, tekrar etmek pahasına söyleyelim; İTC bir bileşim partisi ve ana klikte Türk-Müslüman ticaret burjuvazisinin etkisi oldukça güçlü. Bu cemiyet, 1900’lü yılların başında Balkanlar ve Anadolu’daki toplumsal hareketlere yaslanarak Osmanlı aristokrasisinin egemenlik tentesinde büyük delikler açılıyor. İstibdat yönetimi son bulsa da aristokrasi ve etrafındaki bürokrasinin egemenliği tam anlamıyla yok oluş değilken nasıl bir yönetim gelişecek? İTC etrafında birleştirdiği kuvvetlerle ne kadar yol yürüyecek? Tarih yaşandı ve gizemli bir şey kalmadı. Serinin önümüzdeki yazısında bu gizemin detaylarını ele alacağız. Hürriyet kavgası partisinden, Cemiyet – i Mukkaddes’e dönüşen İTC’nin dönüşümünün gerekçelerini inceleyeceğiz.

 

KAYNAKÇA:

(1)2. Abdülhamid’in tahtta olduğunu dönem.

(2) Sohrabi, N. (2002). Global waves, local actors: What the young Turks knew about other revolutions and why it mattered. Comparative Studies in Society and History, 44(1), s. 45–79. https://doi.org/10.1017/s0010417502000038

(3) Kansu, A. 1908 Devrimi, İletişim Yayınları, İstanbul. 1995, 40-64.

(4) Kuran, Ahmed, B. İnkılâp Tarihimiz ve Jön Türkler, Kaynak Yayınları, İstanbul. s. 234.

(5) Knight, E, F. The Awakening Of Turkey: A History Of The Turkish Revolution (1909), J* B. Lıppıncott Company, London. s. 122-123.

(6) Külçe, S. Firzovik Toplantısı ve Meşrutiyet, Kitabevi, İstanbul. 2013, s. 10-15.

(7) Kansu, A. 1908 Devrimi, İletişim Yayınları, İstanbul. 1995,  s. 121 - 155.

 

ÖNCEKİ HABER

Pera Müzesi’nde belgesel günleri başlıyor

SONRAKİ HABER

AKP’nin yeni hedefi sokak köpekleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa