‘Kısırlaştırılma yapılsın, ödenekler yerine harcansın’
AKP’nin sokak hayvanlarına ilişkin yasa tasarısı tartışmaları ‘vahşet videoları’ ile yayılan korku zemininde ve iki uçta ilerliyor; sorunun gerçekliği ve çözüm önerileri geri planda kalıyor
Fotoğraf: DHA
Nisa Sude DEMİREL
Kamuoyunda bir süredir AKP’li milletvekillerinin sokak hayvanlarına ilişkin yasa tasarısı tartışılıyor. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılmak istenen değişikliklerden en çok konuşulanı ise ‘ötanazi’. Ötanazi, TDK’de ‘ölme hakkı’ olarak tanımlanıyor. Literatürde yer etmiş bu kavram, bir ‘hak’, ‘özgürlük’ olarak tanımlandığından bu durumda ‘ötanazinin’ kavramsal olarak geçerli olduğunu söylemek mümkün değil. Keza yasa tasarısında da durum şöyle ifade ediliyor: “Hayvan bakımevlerinde bulunan hayvanlardan bir ay içerisinde sahiplendirilmemiş olanlara ötanazi yapılır. Sahiplendirilenler, rehabilitasyon işlemleri yerel yönetimlerce tamamlandıktan sonra sahibine teslim edilir. Sahipsiz hayvanların hayvan bakımevlerinde barındırılması, sahiplendirilmesi ve ötanazi yapılması ile ilgili usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” Yine sahiplendirilmeyen sokak köpeklerinin öldürülmesinden söz eden bu yasa tasarısı genelde öldürme olarak değil, ‘uyutma’ olarak tartışılıyor. Bu tartışmalar ise ‘vahşet videoları’ ile yayılan korku zemininde ve iki uçta ilerliyor; sorunun gerçekliği ve çözüm yolları ise çok daha geri planda kalıyor.
Türkiye’de barınaklar oldukça kötü şartlardayken Türkiye’de belediyelerin yüzde 83’üne yakınında bir hayvan bakımevi yok. Bakanlık toplam kaç sokak köpeği olduğu konusunda net ve güncel bir veriye sahip değil. Kısırlaştırma veya rehabilitasyon bütçeleri belediyelerde ilk vazgeçilen kalemlerden olurken uzmanlar sıklıkla hayvanların beslenme gibi ihtiyaçları için belediyelerin ayırdığı bütçelerin kullanılmadığına dikkat çekiyor. Ayrıca Türkiye’den Bakanlıktan izinsiz açılan merdiven altı köpek üretimleri ve izinli köpek çiftlikleri oldukça yaygın. Tüm bu durumlar özellikle sokaktaki köpek popülasyonunda ve yaşam koşullarında çeşitli problemlere yol açarken uzmanlar bu soruna karşı çözümün kısırlaştırmada olduğunu vurguluyor. Köpek nüfusunun yaklaşık olarak dörtte üçünün kısırlaştırılmasının sorunu çözeceğini ifade eden uzmanlar kısırlaştırma seferberliği çağrısı yapıyor. Neredeyse her gün istikrarlı biçimde ‘uyutmanın’ tek etkili çözüm olduğu propagandası yapılırken Dr. Öğretim Üyesi Şeyma Esin Erben Evrensel’e yasa tasarısına ilişkin süren propagandayı ve sorunun çözüm yollarını, talepleri anlattı.
Sokak hayvanlarını ‘uyutmak’ ilk defa kamuoyu gündemine gelmiş değil ancak son zamanlarda yeni yasa tasarısı ile farklı bir boyut kazandı. Bir süredir özellikle de yurt dışından alınan farklı videolarla gündeme sokulan bu konu, neden bu sefer iktidar partisinin yasa tasarısıyla sonuçlandı?
2012 yılındaki büyük Taksim eylemini hatırlayanlar vardır. O zaman da sokakta yaşayan hayvanları yaşam alanlarından koparma fikrine karşı eyleme geçmiştik. 2012 yılından bu yana ara ara gündeme getiriliyor ve yaşam hakkı savunucularının tepkisi ölçülüyor adeta. Bugün gelinen noktada, toplumsal hareketlerin eylemliliklerinin azaldığı bir dönemde, politika yapıcılar toplanan köpekleri öldürmekten açıkça söz edecek kadar cesaret buluyor.
"YAPAY TALEP OLUŞTURULMAYA ÇALIŞILIYOR"
Bunun zemini son yıllarda açıkça hazırlanıyordu. Köpeklerin toplanması için tabandan talep varmış gibi göstermeye çalışan bir sosyal medya ordusu var adeta. ‘İttapar’, ‘köpektapar’ gibi sözcüklerin türetilmesiyle hem insanlara hem köpeklere yönelik nefret söylemi yayılıyordu zaten son birkaç yıldır. Üzerine dezenformasyon, uydurma haberler, teyitsiz bilgi veya videoların hızlıca dolaşıma gireceğini bilenlerin sürekli paylaştığı içerikler eklenince artık ölüm kamplarından söz etmekte sakınca da görmüyorlar.
Özellikle farklı ülkelerden çeşitli örnekler gösterilerek çözümün ‘uyutmakta’ olduğu güçlü şekilde propaganda ediliyor. Belki geçmiş tarihlerden örneklerle de, öldürmek bir çözüm mü?
1910 yılında Hayırsız Ada’da 80 binden fazla köpeğin açlıktan birbirini yiyerek, çığlık çığlığa öldüğü arşivlerde yer alıyor. Yakın tarihte sokaklarda, köylerde ve sorumluluğu iyileştirmek ve iyi yaşatmak olan belediyelerin bakımevlerinde sayısız katliam haberini gördük. Şunu anlamıyoruz, yeryüzü bize ait değil, kentler de değil. Kentleri insan türü inşa etti ancak bu köpekleri biz evcilleştirip kentlere taşıdık.
"20 SENEDİR YAPILMASI GEREKENLER YAPILMIYOR"
Çözüm gösterilen ülkeler, örneğin Avrupa ülkelerinin her birinin ayrı uygulaması var. Sokakta köpek yok, denilen ülkeler nereler? Almanya, Belçika, Danimarka, Finlandiya… Bu ülkelerde sahiplenilen evcil hayvanı terk etmeye ağır cezalar var, kısırlaştırma ve çipleme denetimi var. Sağlıklı hayvanları bir yere kapatıp, bir süre sonra öldüremezsiniz. Yerel belediyeleri ve lokal toplulukları organize bir şekilde çalışır. Özellikle Doğu ve Güney Avrupa’da sahipsiz hayvanların her türlü psikolojik, fiziksel ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasına dair kanunlar devreye girse de ne yazık ki bilhassa turizm bölgelerinde uygulanabilirliği çok düşük. Yani hiç hayal edildiği gibi bir tablo yok karşımızda.
Bir de burada “çözümünü” aradığımız meseleyi biz sorunsallaştırdık zaten. Ölüm ve şiddet şimdiye kadar neyin çözümü olmuş ki? Bizim 2004 yılında kabul edilen 5199 sayılı Kanun’daki 20 senedir uygulayamadığımız ‘Kısırlaştır, aşıla, yerinde yaşat’ programı için Türkiye tek örnek değil. Bu, öldürülen veya yerinden edilen hayvanların yerinin tekrar dolacağını gösteren çalışmalar üzerine hazırlanmış bir program ve dünyanın farklı ülkelerinde TNR (Trap, Neuter and Return) programı olarak uygulanıyor. “Üretim” çiftlikleri kapatılmadıkça, merdiven altı üretim durdurulmadıkça, terk etmelere veya gerekli bakımı sağlamayanlara cezalar gelmedikçe bu iş nasıl çözüme kavuşabilir?
Bu defa sokak hayvanları gündemi karşımıza toplu katliam denebilecek şekilde çıkıyor. Sizce bu teklifin bu şekilde propagandasının yapılmasını çeşitli ideolojik dönüşümlerle açıklayabilir miyiz? Ya da insanlık neden 21. yüzyılda sokak hayvanlarını düşman görüyor?
Ben hem bir akademisyen hem de hayvan hakları aktivisti olarak bu soruyu nesnel açıdan ele almamız gerektiğini düşünüyorum. İdeolojik bir dönüşümden çok kitlelerin psikolojisinden söz etmek daha yerinde olacaktır. Tek başınayken rasyonel bir şekilde bulunmayacağımız talepleri, çoğunluğun içinde güvende hissetmek veya sosyal çevremizden dışlanmamak adına dile getirebiliyoruz. İster kitle medyası olsun ister çevrim içi medya, bizde büyük bir algı yanılsaması oluşturuyor.
"ÖDENEKLER NEREYE HARCANDI?"
Anadolu Ajansı World’ün 2023 yılında sokak köpekleriyle ilgili haberlerine bakın, 2024 yılındaki haberine bakın. Aşama aşama ‘Felaket geliyor’ diyor zaten size. Daha da basitçe, Türkiye’nin en çok ziyaret edilen sitelerinden Ekşi Sözlük’te köpeklerle ilgili açılan başlıklara ve yazılan ifadelere bakmanız yeterli. Aynı şekilde haber ve gündem takip aracı haline gelen X’te durum çok farklı değil. Nefret söylemiyle başlayan süreç nefret suçuna ve toplu katliama evriliyor.
Yasa tasarısına karşı pek çok eylem olsa da ne yazık ki formüle edilmiş net taleplerden bahsetmek zor. Son olarak, ortada bir sorun var mı, varsa nedir? Ve bu sorunun çözümü nedir? Bugün kitle örgütleri, siyasi partiler nasıl talepler etrafında birleşmeli?
Sorun çok açık: Bu iktidar döneminde AB uyum sürecinde çıkarılan ve uygulanmayan bir kanun, kanunları uygulayacakları denetlemeyen kurumlar ve nereye harcandığı merak edilen ödenekler.
Sorunun kaynağı köpekler değil, en yalın haliyle. İnsan eliyle yaratılan bu sorunun çözümü için evcil hayvanların haklarını savunan STK’ler, hayvan hakkı savunucusu avukatlar ve veteriner hekimler, çeşitli ekoloji ve vegan toplulukları, aktivistler bir yol haritası sunuyor zaten. Bu yol yine kısırlaştır, aşıla, yaşat programından geçiyor. Bununla birlikte üretimin sona erdirilmesi, sahipli hayvanların çiplenmesi, sahipli sahipsiz tüm hayvanların aşılanması ve aşılarının takip edilmesi, terk etme ve fiziksel veya psikolojik fark etmeksizin şiddete ciddi cezalar getirilmesi gibi bir dizi öneri söz konusu. Dahası kendi coğrafyamıza özgü bir yol haritası izlenmesi.
Son olarak, biz kabul edelim ya da etmeyelim, her canlı kendi yaşamının öznesi. Güzel bir söz vardı, bu aralar unuttuk: “Mahallenizdeki hayvanlar sizden kaçmıyorsa, orada yaşayın, komşunuz iyi insanlardır.”