“Başıboş” Köpekler ve Başı Sıkışan İktidar
Canlılar için iktidar sahiplerinin yapması gereken hepsini kılıçtan geçirmek değil, bakımıyla mükellef olduğu canlar için sorumluluk almaktır.
Fotoğraf: Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi
Berkay MORKAN
Boğaziçi Üniversitesi
AKP’nin meclise sunmak için hazırlandığı, sokakta yaşayan ve iktidar tarafından “başıboş” olarak nitelenen köpeklerin toplatılmasını, 30 gün içinde sahiplenilmeyen köpeklerin “uyutulmasını” içeren yasa tasarısı son zamanlarda oldukça gündemde. Tek adam iktidarı bu konuda çeşitli kesimlerden destek görse de bir sorun olarak sunduğu argümanlar da gerçeği yansıtmıyor. Bu yazıda da sokak köpekleri meselesinin tarihsel bağlamına değindikten sonra Erdoğan hükumeti için bu konunun popülist siyasetteki yerini, kendisine yeni düşmanlar yaratma şevkini ve Erdoğan-Şimşek programıyla bu konunun bağlantılarını konuşacağız.
SOKAK HAYVANLARINA AÇILAN SAVAŞ YENİ DEĞİL
Öncelikle 1910’da gerçekleşen meşhur köpek katliamıyla 80 binden fazla köpeği Sivriada’da korkunç bir şekilde ölüme terk eden ve daha sonrasında Hayırsızada Katliamı olarak anılmaya ve toplumsal hafızalara kara bir leke olarak kazınan itlaf sonrasında, o kadar geniş çaplı olmasa da cumhuriyet tarihinin de benzer girişimlere şahitlik ettiği dönemler oldu. Tıpkı bugün olduğu gibi 1932’de de kuduz salgını bahanesiyle yayınlanan bir Resmi Gazete kararıyla “köpek öldürme seferberliği” başlatılıyor ve bugün kaç köpeğin öldürüldüğünü bilmediğimiz bir katliama imza atılıyor. 1983’te darbeci Kenan Evren iktidarının atadığı İstanbul belediye başkanı olan Abdullah Tırtıl, silahlı 26 ekip oluşturarak sokaklarda kedi-köpek katliamına başlıyor ve bu konuda halktan yardım istemekten de çekinmiyor. Hemen ardından 1987’de göreve gelen ANAP’lı Bedrettin Dalan da bu ekiplerden tüfeklerin toplatıldığını, hayvanların iğneyle uyutulup gaz odalarında öldürüldüğünü söylüyordu.* Bunlar gibi direkt devlet eliyle yapılan birçok katliam bulunduğu gibi, medyada sık sık gördüğümüz ve cezasız bırakılan haberleri de göz önünde bulundurursak söz konusu sorunun iktidarlar için işlevselliği nedeniyle bir çözümsüzlükle sınandığını söyleyebiliriz.
SOKAK HAYVANLARINA DÜŞMANLIK TEMELSİZ
Erdoğan da bu konuyu her gündemine aldığında öncüllerini aratmayacak bir biçimde ilk önce “gelişmiş hiçbir ülkede olmayan bir başıboş köpek sorunundan”, kuduz vakalarının arttığından, diğer ülkelerin kendi vatandaşlarına Türkiye ziyaretleri konusunda uyarıda bulunmasından dem vuruyor. Fakat Tarım ve Orman Bakanlığının kendi verilerinden de görülebileceği üzere**, Türkiye’de kuduz vakaları son 10 yılın en düşük seviyesinde olmakla birlikte, pozitif kuduz vakalarının yarısından fazlası köpeklerden değil, sığırlardan kaynaklanıyor. Erdoğan yine güvenilir hiçbir istatistiğin bulunmadığı bir konuda birkaç münferit örnek üzerinden suni bir gündem ve düşman inşa ederken, kendisine bu konuda gelişmiş ülkeleri referans alıyormuş gibi bir rol takınıyor.
Tarihsel bağlam sırasında sunduğumuz Tırtıl ve Dalan örneklerinde de gördüğümüz gibi, bu konu üzerinden bir siyasi söylem üretmek sağcı politikacılar için adeta bir biçilmiş kaftan. Geleceksizlik ve geçim derdiyle öfkesi biriken kitlelerin önüne gerçek sorumlular olan kendileri dışında bir günah keçisi koyan gerici sağcı iktidarlar, canlılığı ve yaşam hakkını hedef alan politikalarını da bu nefret söylemleriyle haklı göstermeye çalışıyor. Tıpkı göçmen meselesinde de olduğu gibi muhalif görünen çeşitli halk kitlelerinin desteğini kolayca alabildiği bu gibi konularda, iktidar, yarayı kaşımak istemeyen ve sorunları daha büyük sorunlarla çözmeye kalkışmaktansa rasyonel çözüm yollarında ısrarcı olan toplumsal kesimleri bazen “lobicilikle”, bazen de tuzu kuru olmakla suçlayıp kendi yargısı nezdinde radikalize edebiliyor.
SIKIŞAN AKP KATLİAM YASASINA SIĞINIYOR
Fakat bütün bunlar, bir noktada iktidarın köşeye sıkışmışlığının da bariz bir gösterenidir. Sermaye yanlısı politikalar sonucunda toplumun her kesiminden muhalifi baskı ve zorla susturan tek adam, artık varlığını sürdürebilmek için en geri kitlelerin talep ve özlemlerine kulak vermek zorunda kalıyor. İktidarı boyunca siyasetçiler, LGBTİ’ler, öğrenciler, işçiler, kadınlar üzerinden bunların çeşitli kesimlerini hedef göstererek kendisine güç devşiren Erdoğan, kendisini artık dümeni devletin ve yurttaşların bakımına muhtaç hayvanların üzerine kırarken buluyor. Erkini garanti altına almak için ürettiği popülist politikaların sonuna yaklaştıkça söylemleri ve aksiyonlarında vites arttıracak, heybesindeki son okları daha da aciz durumdakilere yöneltecek olan Erdoğan’ın bu hali, kendisini bekleyen hazin sonun yaklaştığının da resmidir.
Bunların yanı sıra kısırlaştırma, insani koşullarda yaşatma gibi önerileri de kulak ardı eden AKP iktidarının savunucuları, bunların denendiğini fakat bir çözüm olmadığını da öne sürüyorlar. Bazı belediyeler kıt kanaat buldukları bütçelerle kendi bölgelerindeki hayvanları kısırlaştırma ve aşılama için faaliyetlerini yürütmeye çalışsalar da bütçesi bunlar için yetersiz olan, gerekli iş gücüne sahip olmayan veya bunlarla uğraşmak istemeyen belediyelerin alanındaki hayvanları toplayarak sorumluluk alan belediyelerin alanına terk etmeleri çözümün önündeki engellerden biri. Ayrıca belediyelere ayrılan bütçelerin kamuda tasarruf planı kapsamında kısılması, var olan bütçelerinin de daha asli görevlere ayrılması, sokak hayvanlarına yönelik mevcuttaki kararların da tasarruf kapsamında “işletilmemesi” bu sorunu her geçen gün daha da katmerliyor. “Rasyonel politikalar” adı altında devlete ait her şeyi özelleştiren, insan emeğini yağmalayan, kazanılmış toplumsal hakları gasbeden, kamusal alanları da bireyselleştiren Erdoğan-Şimşek politikalarıyla iktidar; devletin mükellef olduğu bir konuda daha sorumluluğu üzerinden atıyor ve “Eğer sahiplenmezseniz ölür” söylemiyle bütün yükü bireysel inisiyatiflere yıkıyor. Köpeklerin prosedürlere uygun olarak uyutulmasının diğer birçok öneriden çok daha masraflı olduğunu göz önünde bulunduracak olursak, AKP’nin önümüze koyduğu “uyutma” kılıflı bu yasanın tam anlamıyla bir katliam yasası olduğunu görebiliriz.
Bütün bunlara dayanarak, tek adamın gündeme getirdiği bu konunun yine savaşması için halkın önüne koyduğu bir yel değirmeni olduğu bellidir. Erdoğan’a buradan kötü haberi gençlik olarak biz verelim; dolmakta olan vadesini bu tarz popülist politikalarla uzatma çabası da bu halkı kapısının önünde yıllardır bakıp beslediği hayvanlara düşman etme çabası da sökmeyecek. Evet, o hayvanların sokakta yaşaması da zaman zaman insanlar için tehlike arz edebildikleri de doğrudur. Lakin kapitalizmin yarattığı keşmekeş kentleşmenin içinde kendiyle birlikte yaşamaya mecbur ettiği canlılar için iktidar sahiplerinin yapması gereken hepsini kılıçtan geçirmek değil, bakımıyla mükellef olduğu canlar için sorumluluk almaktır. Bunun için atılabilecek ilk adım da belediyelerin bu konunun çözümü olan kısırlaştırma için bütçe ayırması, merkezi yönetimlerin de belediyelerin bu imkanlarını genişletmesidir. Gerçek “rasyonel politikalar” çerçevesinde çözülebilecek olan bu sorun, toplumun cellatlığı ve masumların katliyle sonuçlanmamalıdır.
KAYNAKÇA:
*https://tarihdergi.com/sokak-hayvanlari-icin-en-kotu-yuzyil/
**https://www.klimik.org.tr/wp-content/uploads/2023/09/Orhan.Aylan-Yil-Sonu-Deg.-Topl_compressed.pdf