Dostlar kahvesinde kayyum sohbeti: Güneş yaksa da rüzgar esiyor
Hakkâri’’de vatandaşlar önümüzdeki günler için “Güneş kavuracak” benzetmesi yaparken umutsuz da değil: “Güneş yakıyor ama rüzgar da esiyor.”
Fotoğraf: Dilan Temiz/Evrensel
Dilan TEMİZ
Hakkâri
Hakkâri’ye seçim sonrası 3. kez kayyum atanmasının yarattığı karmaşa, kentin sokaklarının her köşesinde. Kepenkleri kapalı dükkanlar, her yanda yapılan eylemler, biber gazı, cop kullanılan müdahaleler, polis ve asker barikatları… Her ne kadar “Beklendik” dense de bir o kadar da büyüyen öfke… Bir kentin kayyuma büyüyen tepkisine şahit oluyoruz.
Yeşil sandalyelere sıralanmış bir dizi insanın yüksek uğultularla sohbet ettiği yere yöneliyoruz. İlerleyince kahve olduğunu anladığımız yerde tabela yok. Önümüzdeki yaşlı bir adama dönüp “Nedir buranın ismi?” diye sorunca “Valla bilmiyorum kızım. Flankes (Kürtçe filanca kişinin) kahvesidir işte oturuyoruz” diyor ve buyur ediyor. Oturuyoruz.
"ERDOĞAN KÜRTLERİ KAZANAMAYACAK"
“Dostlar” diyor, “Dostlar kahvesi olabilir. Burada eş dost çok herkes dosttur. İsmim Abbas.” Kürtçe bilip bilmediğimizi soruyor; bildiğimizi söyleyince “Hah sihet xweş, bêje xalo Abbas” (Hah, sen çok yaşa. Bana dayı Abbas de)” diyor. Kürtçe konuşmaya devam ediyor, kayyumu soruyoruz Xalo Abbas’a: “Ne diyeyim ki yeğenim. Ne desek boş. Kaçıncı oldu. Bak buraya, insanlar kaç gündür perişan oldu duyan var mı? Takıyorlar mı? Onlar istediklerini rahat rahat yapma peşinde. 3-5 fark etmez istedikleri kadar kayyum atasınlar. Erdoğan Kürtleri kazanamayacak.”
Çaylar geliyor, “İç çayını iç, kararmışsınız bu güneşin altında hararetinizi alır” diyor ve devam ediyor: "Diyorlar terör örgütü, hangi Kürt onların gözünde terör değil ki. Tüm başkanlara öyle yapıyorlar. Niye izin verdi o zaman başkanlığa terör o zaman yoktu? Kim inanır bu yalanlara. Şeref önemli bir şey, utanmıyorlar yalanlarla belediye almaya.”
"NE OLMUŞ KAYYUM ATANSA"
Bizi dikkatle dinleyen yan masaya “Siz ne düşünüyorsunuz?” diye soruyorum, içlerinden biri, “Parti dikkatli olmalıydı, madem davalar var, ellerine koz vermesinler” diye atılıyor. Hemen bir diğeri yanıt veriyor: “Dava olmasa da yaparlardı. Davaya gerek yok, bahane çok” diyor. Sessiz kalıyor biri. Üsteleyince “Ne bileyim benim aklım basmıyor. Kayyum nedir başkan nedir? Güç savaşıdır bu” diyor. Sonra “Hizmet değil mi önemli olan, ne olmuş atansa” diyor. Soruyu sorduğuma göre daha genç olanlar biraz öfkeyle giriyor söze: “Dayı sen yanlışsın hani ne hizmet gördün bu kentte, var mı bir şey?” Tüm masa başını sallayarak ve onaylayarak hep bir ağızdan “Yok” yanıtını veriyor. Son yudumlarımızı alıyoruz çaydan. Masada sohbet derinleşse de diğerlerinin pek ilgisini çekmiş olmasa gerek, kahveye sakinlik geliyor.
AŞİRET ETKİSİ
Az ilerideki gölgelik alanda toplandığını görüyoruz kahve ahalisinin. Gölgeliğe doğru ilerliyoruz. Kıyafet dükkanı işlettiğini söyleyen biri kızının memuriyet sınavlarına hazırlandığını belirterek “Bu söylediklerimi isimsiz geç” diyor ve şunları söylüyor: “DEM aldı burayı niye çünkü buradakiler Kürt’tür. Ama AKP’ye de oy var niye? Çünkü onların da hesapları var.” Yanaşıp sessizce “Adayın aşireti ve göz boyamacaları oldu oy almasına sebep. Pinyanişi, Ertoşi bir sürü aşiret işte oylar oradandır. Burada aşiret hangi parti derse ona oy verirler vallahi belki istemiyorlar vermek ama adet budur” diyor. Ardından “Yeğenime bir oralettt” bağırışıyla kahveyi inletiyor bir anda. İrkilince “Arkadayız ya ses gitmiyor” diyor gülerek.
Kentteki sorunları soruyoruz, şapkasını düzeltip doğruluyor hemen: “Sorunlar? Say say bitmez. Deprem var aha görüyorsun bu binaların halini. Belki Hakkâri yapıldığından beri var. Köşede bir tane tam caddenin ortasında yıkmaya başlamışlar. Bugün bu eylemler yapılırken mi yıkmak akıllarına geldi. İş yok bak kahveler dolu. Hayvancılık vardı o da yoktur artık.”
ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLER ZORLU GÜNLER
İlerleyen vakitlerde masaya oturup kalkanlar oluyor. Bir kısmı kayyum atamalarının devam edeceğini söylerken bir kısmı da eylemlere tutunarak geri adım attırılacağını düşünüyor. Kimi Van örneğini veriyor kimi de iktidarın buralardan vazgeçmeyeceğini düşünüyor. Ortaklaştıkları nokta ise ne olursa olsun önümüzdeki günlerin daha da zorlu geçeceği. Muhammed isimli genç, “Abla aynı ha bu güneş şimdi boynumun kenarına geliyor yakıyor ya beni. Gittikçe yakacak güneş. En basiti güneştir işte düşün” diye anlatıyor zorluğu. Masadakiler de “Ya bırak oğlum ne güneşi sana diyoruz iktidar, asker, polis sen diyorsun güneş. Güneş yakıyor ama al sana rüzgar da esiyor” diye gülüşüyorlar.
Yakan güneş ama esen rüzgarla birlikte ayrılıyoruz kahveden. Ayrılmadan gözlerim çay dağıtıcısını arıyor yanaşıyor yanımıza: “Borcun yok abla, Xalo Abbas yeğenim ne içse bendendir" dedi.