Türkiye çocuk işçiliğini önlemek yerine perdeliyor
Fişek Enstitüsü'nden Dr. Nail Dertli, Türkiye’nin çocuk işçiliği ile ‘mücadele’deki son 30 yılını şu sözlerle anlatıyor: “Öncelik çocuk işçiliğinin azaltılması değil mümkün olduğunca perdelenmesidir."
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Vural NASUHBEYOĞLU
İstanbul
Bugün ‘Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’. Türkiye’de resmi verilere göre 720 bin, gerçekte milyonlarca çocuk işçi var. Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) mesleki eğitim merkezi (MESEM) uygulamasıyla okuldan koparılan çocuklar devlet eliyle patronlara ucuz işçi olarak sunuluyor. Yasal olarak MESEM’ler eliyle fabrikalara sokulamayan 12-13 yaşındaki çocuklar (öğrenciler) içinse yaz dönemi okullara işletmeler ‘zanaat atölyeleri’ ile gelecek. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sürekli ‘3 çocuk yapın’ çağrısı, patronların MESEM’in yaygınlaşması için ‘Daha yüksek ücretle teşvik edilsin’ talebi, artan yoksulluk ve devletin ‘MESEM’ler seni çağırıyor’ kampanyasıyla her geçen gün çocuk işçi sayısı katlanıyor.
Türkiye’de çocuk işçiliğinin boyutunu, çocukların hangi koşullarda çalıştığını Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Gönüllüsü Dr. Nail Dertli ile konuştuk. Söz, sahada da çocuk işçiliğine yönelik çalışmalar yürüten Dr. Nail Dertli’de…
Çocuk İşçiliği nedir? Kimlere çocuk işçi denir?
Çocuk işçiliği farklı kurumlar tarafından farklı biçimlerde tanımlanıyor. Bu tanımlamalar daha çok hangi işlerin çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimlerine zarar verdiği varsayımından hareketle, işlerin belirlenmesine yönelik olarak yapılıyor. Biz Fişek Enstitüsü olarak çocuk ve sağlık kavramlarından hareketle çocuk işçiliğini tanımlamayı tercih ediyoruz. Bildiğiniz gibi BM de dahil olmak üzere pek çok sözleşmede 18 yaşına kadar her insan çocuk sayılır. Bu süreçte çocuk, bedensel/fiziksel, zihinsel/ruhsal ve sosyal olarak gelişim sürecindedir. Bu dönemde çalışmak çocuğun gelişimini olumsuz etkiler. Bu yüzden 18 yaş altı çocukların çalıştırılmasını çocuk işçiliği kapsamında değerlendiriyoruz.
TÜİK’E GÖRE 720 BİN ÇOCUK İŞÇİ VAR
Türkiye’de resmi ve gayriresmi verilere göre kaç çocuk işçi var?
Türkiye’de çocuk işçiliğinin nicel boyutuna ilişkin güvenilir veri bulmak çok zor. Bu alanda en kapsamlı veriler TÜİK’in çalışan çocuklar araştırmaları. Bu araştırmanın sonuncusunu TÜİK 2019’da yürüttü ve bulgularını 2020’de yayımladı. Hane halkı iş gücü anketleriyle birlikte uygulanan bu araştırma 5-17 yaş grubundaki çocukları kapsıyor ve araştırmaya göre bu kapsamda ekonomik faaliyette çalışan 720 bin çocuk var. Ancak bu araştırma çocuk işçiliğini olduğundan daha küçük gösteriyor. Araştırma tarımsal faaliyetlerin geniş ölçüde tamamlandığı ve çalışan çocuk sayısının en düşük olduğu zaman diliminde yapılıyor. Ve iş gücü piyasasında geniş yer tutan göçmen çocukları kapsamıyor. Öte yandan Türkiye’de çocuk işçiliğinin bir biçimi olan çıraklık da çocuk işçiliği olarak sayılmıyor. TÜİK her yıl 15-17 yaş grubundaki çalışan çocuklara ilişkin de bilgi açıklıyor. 2023 yılı verilerine göre Türkiye’de çocukların iş gücüne katılım oranı yüzde 22.1. Bu oran erkeklerde yüzde 32.2, kız çocuklarında yüzde 11. Yani 15-17 yaş grubundaki çocukların kabaca beşte biri çalışıyor ya da iş arıyor. Bu oran erkeklerde üçte bire yükseliyor.
‘11-12 SAAT ÇALIŞTIRILIYORLAR’
Bu çocuklar hangi koşullarda çalışıyor? Sizin sahada yaptığınız gözlemler ne gösteriyor?
Türkiye’de yüz binlerce çocuk beden ve ruh sağlıklarına uygun olmayan işlerde, kayıt dışı, ağır ve sağlıksız ortamlarda çalıştırılıyor. Alandan gözlemlediğimiz kadarıyla, çocukların mesai saatleri en iyi durumda yetişkin işçilerin mesai saatlerine eşit ama çoğu durumda yetişkin işçilerden daha uzun. Çünkü iş yerinde fazla mesai uygulanıyorsa, bu çocukları da kapsıyor. Günlük 11-12 saatlik çalışma günü çocuklar için istisna olmaktan ziyade kural. Türkiye’deki bir çocuk işçinin haftalık ortalama çalışma süresi OECD ülkelerindeki yetişkin bir işçinin haftalık ortalama çalışma süresinin üzerinde. Yüz binlerce çocuğun, çocukluklarının fabrika, atölye ve ofislerde öğütüldüğünü söylemek mümkün. Ayrıca çocukların çoğunluğu iş cinayetlerinin yaklaşık yüzde 60’ının yaşandığı KOBİ’lerde istihdam ediliyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının iş yerlerinde yaptığı denetim ve ölçümler fiziksel, kimyasal ve biyolojik risk etmenlerinin yaygınlığını gösteriyor. Buna rağmen MEB örneğin çırak istihdam edecek iş yerlerinde sağlık ve güvenlik önlemlerine ilişkin herhangi bir koşul aramıyor.
"NE KORUMA NE GÜVENCE VAR"
Son yıllarda MESEM’ler aracılığıyla yüz binlerce çocuk örgün eğitimden koparılarak devlet eliyle atölyelerde, fabrikalarda çalışmaya teşvik ediliyor. Bunun yansımaları neler?
Mesleki eğitim merkezleri (MESEM) aracılığıyla yüz binlerce çocuğun atölye ve fabrikalara sürülmesi esasında daha geniş bir işçileştirme/güvencesizleştirme sürecinin bir parçası. SGK verilerine göre, MESEM’lerin teşviki ile Türkiye’deki çırak sayısı son birkaç yılda yaklaşık iki kat arttı. Ancak benzer politikalarla teşvik edilen stajyer ve kursiyerleri de dahil ettiğimizde iş gücü piyasasına sürülenlerin sayısı 2 milyonu geçiyor. Çırak ve stajyerlerin çok ciddi bir bölümü mesleki eğitim merkezleri ve meslek liselerindeki 18 yaşın altındaki öğrenciler. Bunlar yasal asgari ücretin de altında bir “yasal” ücretle çalıştırılmaktadır ve sayıları toplamda 2 milyonu geçmekte. Çırak ve stajyerler işçi sayılmadıkları için işçilik statüsüne bağlı koruma ve güvencelerden yararlanamıyor. Emeklilik, ölüm ve maluliyet sigortalarından tümüyle yoksunlar. Aynı şekilde ihbar ve kıdem tazminatı gibi işçilik alacaklarından da yararlanamıyorlar. Ayrıca yasa gereği kolektif haklardan dışlanmaları onları işveren karşısında daha da kırılgan hale getiriyor.
"KAZALAR BUZ DAĞININ GÖRÜNEN YÜZÜ"
Fişek Enstitüsü olarak, çocukların bu koşullarda iş yerlerine sürülmesinin büyük bir çocuk kırımına yol açacağına dikkat çekmiştik. Sağlık ve güvenlik yönünden özel bir koşul da getirilmedi. Hatta tersine, usta öğretici başına istihdam edilecek çırak sayısı 12’den 40’a çıkarılarak çocukların iş yerinde izlenmesini daha da güçleştirdi. Yüz binlerce çocuğun bir anda iş yerlerine sürülmesi çocukların yaşam hakkı için açık ve yakın bir tehlike oluşturdu. Çocuklara yönelik ne okulda ne de iş yerlerinde işçi sağlığı eğitimlerinin verildiğini gözlemledik. Bu kapsamda çeşitli MESEM’lere ve ilçe milli eğitim müdürlüklerine başvurarak ücretsiz işçi sağlığı eğitimleri vermeyi istediğimizi ilettik ama reddedildi. Ancak geçtiğimiz yıl art arda çocukların yaşamlarını yitirdiği iş cinayetlerine tanık olduk. Ancak biz kazaların buz dağının sadece görünen yüzü olduğunu biliyoruz. İş yerlerindeki sağlık güvenlik önlemleri de eğer varsa basit kişisel koruyucu donanımdan ibaret. Birçok iş yerinde ilk yardım dolabı bile yok. Üstelik Türkiye’de iş yerlerinde yapılan ölçümler eşik sınır değerlerin yaygın bir şekilde aşıldığını göstermektedir. Bu durumda, başta MESEM’li çocuklar olmak üzere, iş yerinde farklı statülerdeki çocukların meslek hastalıklarına yakalanması olasılığı son derece yüksektir.
"MESEM’LERLE ÇIRAK SAYISI KATLANDI"
Türkiye’nin çocuk işçiliği ile mücadele konusunda bir çabası, planı var mı?
Esasında “mücadele” ve “eylem” çocuk işçiliğini konu edinen belgelerde sıklıkla başvurulan iki sözcük. ILO belgeleri ve hükümet programlarının deyim yerindeyse “moda” sözcükleri bunlar. Bu kapsamda Türkiye’nin çocuk işçiliği ile “mücadele” konusunda “eylem” planları var. Ancak bu program ve eylemlerin çocuk işçiliğini azaltma konusunda etkili araçlar olduğunu söylemek mümkün değil. Esasında Türkiye’nin çocuk işçiliği ile “mücadele”deki 30 yıllık deneyimi bize şunu gösteriyor: Türkiye’de hükümetlerin temel önceliği çocuk işçiliğinin azaltılması ve ortadan kaldırılmasından çok mevcut durumun mümkün olduğunca perdelenmesidir. Çocuk iş gücü anketlerinin zamanlaması ve kapsamı bu perdelemenin en bilinen örneğidir. Perdelemenin son halkası ise yukarıda MESEM kapsamında tartıştığımız çırak sayısının kısa sürede olağanüstü bir şekilde artırılmasıdır. Üstelik bu perdeleme ikili bir işlev görmektedir. Birincisi, mesleki eğitim merkezlerine kaydıyla birlikte bu çocuklar artık iş gücü istatistiklerinde çocuk işçi olarak değil öğrenciler olarak görülmektedir. Bu da istatistiklerde çocuk işçiliğinde hızlı bir düşüş, okullaşma oranlarında hızlı bir artış şeklinde sunulmakta. İkincisi, işletmeler mevcut ya da yeni alacakları işçileri çırak olarak göstererek, böylece çıraklık sözleşmesi ile iş ilişkisinin gerçek niteliğini perdeleyen istihdam pratiklerine yönelebilmektedir. Hükümetin çocuk işçiliği ile mücadeledeki en radikal ‘eylem’inin esası budur.
Dünyada çocuk işçiliğine dair veriler neler?
Özellikle pandemi ve ekonomik krizin etkisiyle dünya genelinde çocuk işçiliğindeki azalma/yavaşlama eğiliminin tersine döndüğü bizzat ILO raporlarında dile getiriliyor. Dolayısıyla, dünyanın içinde bulunduğu ekonomik koşulların, savaş ve yıkımın milyonlarca çocuğun yaşamını karabasana çevirdiğini söyleyebiliriz.
11 YILDA 695 ÇOCUK İŞÇİ ÖLDÜ
Veriler Türkiye’de çocuk işçiliğine dair ağır bir tabloya işaret ediyor.
- Çocukların iş gücüne katılım oranı yüzde 22.1
- Resmi çocuk işçi sayısı 720 bin
- 18 yaş altında stajyer-çırak adı altında çalıştırılan çocuk sayısı 2 milyon
- Son 11 yılda iş cinayetinde 695 çocuk hayatını kaybetti
- 1 yılda MESEM kapsamında çalıştırılan 9 çocuk hayatını kaybetti