Gazeteci Urbina: Denizdeki suçların çoğu cezasız kalıyor
Gezegenin üçte ikisini kaplayan ve 50 milyondan fazla insanın çalıştığı balıkçılık alanında yaşananlar: Modern kölelik, çocuk işçiliği, ölüm, şiddet, yolsuzluk, insan kaçakçılığı…
Fotoğraf: Unsplash
ABD’li Gazeteci Ian Urbina 17 yıl boyunca New York Times için çalıştı ve burada bir Pulitzer Ödülü ve bir Polk Ödülü kazandı. On yıl önce, denizlerdeki insan hakları, emek ve çevre ihlalleri üzerine bir dizi makale olan The Outlaw Ocean’ı yazmaya başladı. İki yıl boyunca araştırma yapmak ve önceki denemelerine dayanan bir kitabını yayımlamak için gazeteden ayrıldı. 2019 yılında Urbina, açık denizlerde cezasız kalan görünmez suçları (balıkçılık endüstrisindeki sömürü, modern kölelik, çocuk işçiliği, ölüm ve şiddetin yanı sıra yolsuzluk, insan kaçakçılığı ve hatta uluslararası sularda gizli kürtajlar) ortaya çıkaran hikayeler için dünyanın dört bir yanından medya kuruluşlarıyla ortaklık kuran, kâr amacı gütmeyen araştırmacı gazetecilik kuruluşu The Outlaw Ocean Project’i kurdu.
Urbina, Equal Times’ın sorularını yanıtladı.*
Deneyimlerinize göre, balıkçılık sektöründe çalışma koşulları ve insan hakları açısından başlıca ihlaller nelerdir?
Ana kategoriler dayak ve cinayetler gibi şiddet ve cezai ihmal (İskorbüt hastalığına benzeyen ve bir hap alarak ve doğru şeyleri yiyerek 24 saat içinde tersine çevirebileceğiniz beriberi hastalığı gibi ağır çekim bir cinayet) olabilir. Beriberi hastalığı pek çok gemi çalışanını öldürüyor çünkü kimse onlara yardım etmiyor. Üçüncü kategori ise hizmetçilik için insan kaçakçılığı. İnsanlar zincire bile vuruluyor. İş yerinde esaretin birçok versiyonu var. Ne tür bir dünya bunun olmasına izin verir?
Bizzat gözlemledikleriniz arasında sizi en çok etkileyen ne oldu?
Balıkçılık endüstrisinde ve uzak sulardaki gemilerde şiddetin boyutu ve normalleştirilmesi. Bazı durumlarda bu sektör diğerlerinden 150 yıl geride çünkü teknelerdeki sömürü yanlarına kâr kalabiliyor. Borç bağları, cinayetler, dayaklar var ve bunların hepsi cezasız kalıyor. Gezegenin üçte ikisini kaplayan ve 50 milyondan fazla insanın çalıştığı bir alanın bu kadar az hükümet ve gazetecilik ilgisiyle görünmez olması şaşırtıcıdır. Bu büyük bir anomali, bir kör nokta. Karada yaşarken, bu konu üzerinde düşünmediğimiz bir şey.
Araştırdığınız en kötü küresel balıkçılık filoları ve endüstrileri hangileri?
Bir balıkçılık süper gücü olan Çin’le ilgili bir seriyi tamamladık. Filosu diğer tüm ülkelerden on kat daha büyük. Kıyıdaki işleme kapasitesi, diğer gemilerden gelen avları işlediği anlamına geliyor. Nihai ürün Çin’de kalabilir, onu yakalayan geminin ülkesine dönebilir ya da üçüncü bir ülkeye gidebilir. Çin çok fazla avcılık yapıyor. En önemli oyunculardan biri ve hakkında rapor yazılması en zor ülke. Tekneleri kendi kurallarına göre çalışıyor ve kimse onlara bulaşmıyor. Çok güçlüler ve yasa dışı balıkçılık ve insan hakları ihlallerine yatkınlar. Tayvan ve Güney Kore gemilerinde de yüksek düzeyde suistimal var.
Sizin deneyimlerinize göre, örneğin Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde tükettiklerimizde sömürü -modern köleliğe kadar uzanan tüm biçimleriyle- ve aşırı avlanma ne kadar yaygın?
Hiç kimse bunu ölçmeye çalışmamıştır. ABD’deki bazı araştırmacılar, ürünleri yasal olsa bile her beş birimden birinin insan hakları açısından etkilenebileceğini öne sürüyor. Yasa dışı balıkçılık ve deniz ürünleri sahtekarlığını da sayarsak bu rakamın daha fazla olduğunu söyleyebilirim. Sincan’daki [kuzeybatı Çin] Uygur köle işçiliği ve [hem Çin hem de Kuzey Kore için önemli kârlar sağlayan] Kuzey Koreli köle işçiliği üzerine büyük bir projeyi tamamladık. McDonald’s ve Costco, diğer şirketlerin yanı sıra, [Çin’deki] 15 ila 20 fabrikada işlem yapıyor, bunlar dünyanın en büyükleri. Bu durum büyük miktarlarda deniz ürününü etkilemektedir.
Balıkçılık sektörünün daha şeffaf hale gelmesine ne gibi önlemler yardımcı olabilir?
Uçaklarda, trenlerde ve kamyonlarda gazeteciler ve yetkililer insanlara hangi kargoyu taşıdıklarını, nereye gittiklerini ve çalışanlarının kim olduğunu sorabilirler. Uçaklar, trenler ve kamyonlar, balıkçılık ve deniz taşımacılığında olduğu gibi, yolculuklarının ortasında sinyallerini kapatıp ortadan kaybolmazlar. Bunun değişmesi gerekiyor. Teknelerin nerede olduklarını, ne yaptıklarını, hızlarının ne olduğunu ve nereye gittiklerini bilmemiz gerekiyor. Hükümetlerin ve şirketlerin onları izleyebilmesi için tüm yolculuklarını göstermedikleri sürece bir limana girmeleri veya boşaltma yapmaları yasaklanmalı. Vatandaşlar olarak okyanus projeleri olan kuruluşları destekleyebilir ve bu konular hakkında konuşabiliriz. Bunu ne kadar çok yaparsak o kadar çok şey değişecektir. Oy kullanabilir, partilerin bu konularda nerede durduklarını sorabiliriz. Ve tüketiciler olarak, tüm bunlara katılmak için daha az imkana sahip olan daha kısa yerel tedarik zincirleri hakkında kendimizi bilgilendirebiliriz. Bilinçli seçimler yapmaya yönelik bu küçük çaba çıtayı yükseltiyor.
Göç sorunlarını araştırırken Libya’da kaçırıldınız. Siz ve ekibiniz ne gibi güvenlik önlemleri alıyorsunuz?
Libya ve Somali gibi yerler aslında savaş bölgeleri. Güvenlik olsun ya da olmasın oraya gitmek çok zor. Libya’da tuttuğunuz güvenlik sizi koruyabilir ya da dikkatleri üzerinize veya araştırdığınız konuya çekerek sizi daha büyük bir risk altına sokabilir. Meksika’da da benzer bir durum söz konusu, sorun yaşadığımızda bunun nedeni bize ihanet eden güvenlikti. Nerede savunmasız olduğunuzu biliyorlar. Protokollerimiz var, kemerimde sürekli konumumu gönderen bir uydu bağlantısı taşıyorum. Her altı saatte bir, insanlara güvende olduğumuzu ve ne yaptığımızı bildirmek için telefon bağlantısı kuruyoruz. En büyük risk çatışma bölgelerine gitmeye karar vermek, sonra da bir şeylerin ters gittiğini bilmek. Libya’da 12 kukuletalı milis bizi almaya geldiğinde bana ilk sordukları şey takip cihazımın nerede olduğuydu. Onu kullandığımızı biliyorlardı. Otel odaları gözetim altındaydı. Hapishanede sorgu sırasında bana odamda çekilmiş fotoğraflar gösterdiler. Beni nasıl yakaladıklarını ve dövdüklerini duyan eşimle telefonda konuşurken içeri girdiler. ABD hükümetini arayarak acil durum planını devreye soktu. Aksi takdirde hayatta olamazdım. Böyle yerlerde sizi kurtaran genellikle ‘örümcek hisleriniz’ olur. Bunu tarif edemezsiniz ama hissederseniz.
Gazeteci olmadan önce kültürel antropologdunuz. Antropoloji gazeteciliğinizi nasıl etkiliyor?
Hem gazeteciliğin hem de antropolojinin ilkelerinden biri, nereye giderseniz gidin, orayı, insanları ve kültürü bir uzaylı gibi yeni bir şekilde görmeniz gerektiğidir. Mizah, kurallar, hiyerarşiler ve dil üzerine düşünmek zorundasınız. İyi kültürü, iyi siyaseti ve iyi gazeteciliği yapan da budur. Doktoramla birlikte bir maraton dayanıklılık seviyesine ulaştım. Aylar ya da yıllar süren araştırma projeleri geliştirmek, bunları inşa etmek ve sabırlı olmak bana yardımcı oluyor.
*Kısaltarak çeviren: Dış Haberler Servisi