19 Haziran 2024 05:52

Emek tarihinin imkanları ve Arap coğrafyasındaki toplumsal mücadelelerden öğrenmek

"Kitap, hem bölgesel emek tarihimizi hem de Arap coğrafyasındaki güncel toplumsal mücadeleleri anlama kapasitemizi zenginleştiren bir eser olarak okunmayı, tartışılmayı hak ediyor."

Fotoğraf: Unsplash

Paylaş

Hakan KOÇAK

Kıvanç Eliaçık’ın kaleme aldığı Orta Doğu’da İşçiler ve Sendikal Hareket adını taşıyan araştırma kitabı geçtiğimiz haftalarda Notabene Yayınları tarafından yayımlandı.

Son yıllarda AKP’nin yöneldiği ideolojik, siyasi ve ekonomik bölge olmasıyla, Suriye savaşıyla, Arap Baharı’yla ve son olarak da Filistin’de yaşanan soykırımla gündemde olan Orta Doğu ve Arap coğrafyası hakkında, sayılan gelişmelere paralel olarak, tartışmalar, popüler ve akademik yayınlar büyük artış kaydetmiş ama bir boyut ciddi biçimde eksik kalmıştı: Söz konusu coğrafyadaki emeğin durumu ve örgütlenmesi. Ana akım literatürün ve medyanın, başka alanlarda olduğu gibi bu coğrafya için de ortaya koyduğu analizler büyük ölçüde emek körü oldu. Orta Doğu genelde bitmek tükenmek bilmeyen din ve mezhep savaşlarının, köktenci akımların ve diktatörlüklerin yaşandığı topraklar olarak resmedildi. Coğrafyadaki sınıf oluşumları, sınıf mücadeleleri ve emekçi sınıfların siyasi süreçlere müdahale deneyimi ve kapasitesi analizlerde çok az yer alabildi. Öte yandan sendikal alanda da Arap coğrafyası ve daha genel olarak Orta Doğu hem emek örgütleri arası uluslararası ilişkilerde hem de izlenen sendikal deneyimler arasında yer alamadı. Batı merkezli bir bakış açısı sendikal yazına ve pratiğe de büyük ölçüde hakim oldu. Kıvanç’ın uzun süredir üzerinde çalıştığını bildiğim çalışması tam da bu noktada bakış açımızı değiştirmek, kaderimizin ve deneyimlerimizin giderek yakınlaştığı ve iç içe geçtiği bu coğrafyadaki işçi hareketi oluşumlarını anlamak açısından yerinde ve zamanında bir müdahale olarak değerlendirilmeli.

Kitap, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonunun (ITUC) batıda Atlas Okyanusu, doğuda İran, kuzeyde Akdeniz ve güneyde Sahra Çölü arasında kalan; Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Sudan, Filistin, Lübnan, Ürdün, Irak, Suriye, Yemen, Umman, Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri’ni kapsayan bölgesel tanımı dikkate alarak çizdiği sınırlar içindeki bölge sendikalarının kendi coğrafyalarını “Arap dünyası” olarak tanımlamalarından ve bölge örgütünün ismi için Arap Sendikalar Konfederasyonunu (ATUC) tercih etmelerinden hareketle bize bütünlüklü bir Arap işçi hareketi tarihi ve bugünü tablosu sunuyor. Bölgede işçi hareketinin zengin deneyimler oluşturduğu sekiz ülkenin yanı sıra Uluslararası Arap Sendikalar Konfederasyonu ve Arap Sendikalar Konfederasyonu adlı biri tarihsel, diğeri ise Arap Baharı sonrası ortaya çıkan yeni iki önemli uluslararası bölgesel sendikal örgütü de tanıtıyor.

Kıvanç kitapta tek tek tanıttığı ulusal deneyimlerin önce tarihlerini sonra da güncel durumlarını aktarıyor. Yer yer ayrı pencerelerde o deneyimin arka planına dair daha derin bakış sağlayacak alıntı metinler (raporlar, makaleler, edebi eserler vb.) ile kitabı zenginleştiriyor. Ayrıca kadım emekçilerin deneyimlerine ve katkılarına özel vurgular yapmayı ihmal etmeyerek toplumsal cinsiyet perspektifini de taşıyor.

İŞÇİ HAREKETLERİNİN GELİŞİMİ BAĞIMSIZLIK MÜCADELELERİYLE İÇ İÇE

Bu yazıda kitapta dikkatimizi çeken hususları notlar halinde paylaşmak ve ilgili okurların merakı ve tartışması için bir çerçeve oluşturmak istiyoruz:

- Kitap ’90’lı yıllardan itibaren geliştirilen ve emek tarihi alanında Avrupa merkezciliğin ve metodolojik milliyetçiliğin dışında bir yol öneren küresel emek tarihi paradigmasından izler taşıyor. İşçi sınıfını geniş anlamıyla tanımlayan ve işçi hareketlerine yönelik çok uluslu çalışmalara odaklanılması gerektiğinin altını çizen Hollandalı Emek Tarihçisi Marcel Van der Linden, küresel emek tarihinin gösterdiği gelişimin kıtalar arası gelişmeleri ve sahip olduğu ortak bağlantıları görmemizi sağlamakla kalmayacağını, bununla berber bölgesel tarihleri de daha iyi anlamamızı sağlayacağını anlatır. Kıvanç’ın çalışması bu paradigmanın öne sürdüğü gibi bölgesel düzeyde gelişmelerin (Ki kitaptaki bölge ölçeğini Arap, Orta Doğu hatta Akdeniz havzası olarak değerlendirmek mümkündür) ulusal sınırları aşan etkileşimini, işçi sınıfı oluşumlarına ve işçi hareketlerinin gelişimine katkısını örneklerle ortaya koymuş oluyor. Emperyalist paylaşımın, sömürgeciliğin uzun yıllar hüküm sürdüğü topraklardaki savaşların, göç hareketlerinin, emperyalist dinamiklerle gelişen kapitalistleşme, işçileşme süreçlerinin, Arap milliyetçiliği, sosyalizm gibi akımların yayılma süreçlerinin sınıf oluşumuna hem her ulusal ölçekte farklılaşan yollar açtığını hem de karmaşık bağlarla örülü bütünleşik bir sınıf oluşumu coğrafyası oluşturduğunu gözler önüne seriyor. Bu anlamda kitabın emek tarihçiliği açısından da katkı sağlayıcı bir esere dönüştüğünü vurgulamak isteriz.

- Kitap ele aldığı coğrafyada ortaya çıkan işçi sınıfı oluşumlarının çok uluslu, çok etnisiteli, çok dinli yapısını görünür kılıyor. Bu farklılıkların hem ortaya çıkardığı çelişkileri ve çatışmaları hem de deneyimlerin yayılma ve diğerini besleme dinamiklerini sergiliyor. Arap coğrafyasının hem çok benzeşen ama hem de hiç de homojen olmayan sosyal yapısı içinde şekillenen işçi, sınıfı oluşumlarının benzeşme ve farklılaşma seyirlerini izlemek gerçekten öğretici.

- Yukarıda dile getirdiğimiz bağlamda Mısır’da işçi hareketine öncülük eden sendikal deneyime sahip Yunan işçilerin, Lübnan’da Mısırlı kurucuların, Ürdün’de Filistin’den gelen mültecilerin varlığını çarpıcı örnekler olarak zikredebiliriz. Bu noktada söz konusu coğrafyanın yakın sayılabilecek geçmişte Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde olduğu ve bahsedilen bölgesel emek tarihinin bizim emek tarihimizin bir parçası olduğunu, onunla iç içe geçtiğini de unutmamak gerek elbet. Yine bu noktada benzerliklere de işaret edilebilir. Örneğin Osmanlı’nın son döneminde ortaya çıkan ilk işçi hareketlerinde gayrimüslimlerin öncülüğü, cumhuriyetin ilk dönemlerinde Yunanistan’da edindikleri sendikal ve sosyalist politik deneyimlerini buraya taşıyarak işçi ve komünist harekete öncülük eden mübadil tütün işçilerinin rolü (Ki kitapta tütün işçilerinin Arap coğrafyasının büyük bölümünde de benzer bir öncülük misyonu taşıdıkları görülüyor), Anadolu’dan Yunanistan’a giden mübadillerinse oradaki komünist hareketteki rolü vb. örnekler bölgesel bir emek tarihi yazımının gerekliliğini de anlatıyor bize.

- Kitap bekleneceği üzere Arap coğrafyasındaki işçi hareketlerinin gelişiminin sömürgecilikten kurtuluş ve bağımsızlık mücadeleleriyle iç içe olduğunun altını çiziyor. Ancak dikkat çekici husus; işçi örgütlerinin ve önderlerinin her şeye rağmen çok güçlü akımlar oluşturan bağımsızlıkçı, giderek milliyetçi hareketler ve iktidarlar karşısında özerkliklerini tümüyle yitirmemek için verdikleri uğraş. Dünyanın farklı yerlerindeki sömürge topraklarda olduğu gibi burada da bağımsızlık mücadelesi ile sınıf mücadelesi bazen birbirlerini besleyerek bazen de birbirleriyle çatışarak ilerliyor.

- Kitapta sunulan bilgilerle Arap coğrafyasında işçi haklarındaki gelişmelerle Türkiye’deki gelişme seyrini karşılaştırmak imkanı da buluyoruz. Çarpıcı bir kesit olarak 1930’lara baktığımızda bizde Avrupa’daki otoriter rejimlerin ideolojik etkisinin belirleyici olduğu yasakçı bir mevzuatın oluştuğunu (sendikalaşma ve grev yasakları vb.) oysa sömürge karşıtı mücadelenin yükseldiği ya da kurtuluşun yaşandığı Arap ülkelerinde grev ve sendikalaşma gibi temel hakların yasa metinlerinde yer almaya başladığını görüyoruz. Öte yandan kitapta yer verilen deneyimler Arap coğrafyasında 1800’lerin sonlarından itibaren başlayan sınıf mücadelelerinin bizdekine göre çok daha radikal örnek olaylarla ilerlediğini gösteriyor. Çok geniş katılımlı boykot ve genel grev hareketleri, çatışmaların, ölümlerin yaşandığı grevler, isyanlar vb. yukarıda da belirttiğimiz gibi mezhep ve din savaşlarının biteviye tekrarladığı Orta Doğu coğrafyası algısını değiştirecek nitelikte bir tablo sunuyor. Özetle Orta Doğu sınıf mücadeleleri tarihi küçümsenmeyecek bir radikalizm, uzun zamana yayılan kararlı örgütlenme iradesi ve dönüştürücü kapasite ortaya koymasıyla dikkat çekici bir birikim oluşturuyor. Bu birikim daha çok konuşulmayı, tartışılmayı bekliyor.

- Kitap aynı zamanda antiemperyalizm, bağımsızlıkçılık, sosyalizm, ulusal kalkınmacılık gibi ideallerin egemen olduğu yıllarda Arap coğrafyasında ortaya çıkan iktidarların, dünyanın egemenlerine kafa tutan siyasi liderlerin işçi hareketi karşısındaki baskıcı, vesayetçi tutumlarını, politikalarını da zengin örneklerle aktarıyor. Özerkliklerini yitirerek güdümlü hale gelen, resmi devlet sendikalarına dönüşen emek örgütleri, bastırılan grevler, eylemler, tasfiye edilen işçi önderleri vb. de madalyonun diğer yüzü ve bir anlamda bu coğrafyada rejimlerin çürüme öyküsünün arkasındaki dinamiklerden biri olarak da dikkat çekiyor. 

- Kıvanç’ın kitabı yalnızca bölgenin emek tarihine bakmıyor aynı zamanda son derece güncel bir analiz de geliştiriyor. Arap Baharı olarak anılan, Tunus’ta başlayarak tüm coğrafyaya yayılan toplumsal isyanın bölgede sömürgecilikten kurtuluş sonrası giderek yozlaşan sendikal örgütlenmelere alternatiflerin ortaya çıkışına vesile olduğunu göstermesi çok dikkat çekici. Örneğin Lübnan’da beyaz yakalı emekçilerin, Ürdün’de güvencesiz tarım ve liman işçilerinin giriştikleri yeni örgütlenmeler ilgi çekici örnekler. Hatta 1950’lerden günümüze gelen Arap sendikalarının bölgesel örgütüne alternatif bir yeni örgütsel çatının ortaya çıkması da bu bağlamda ilgiye değer.

- Kıvanç, kitabı özgün kılan bir bakışla Arap Baharı dalgası içinde emek örgütlenmelerinin ve emekçi sınıfların yerini örneklerle sorguluyor. Bu Türkiye’de hemen hemen eş zamanlı yaşanan Gezi isyanı ve işçi sınıfı hareketi ilişkisi bağlamında yapılan tartışmalarla karşılaştırmalı okuma yapmaya imkan sağlayan öğretici bir sorgulama kanımızca. Tunus’ta hem bağımsızlık mücadelesi sırasında hem İslamcı hareket karşısında hem de son demokratikleşme mücadeleleri dalgası içinde işçi örgütlerinin geliştirdiği stratejileri, örnek savaşımı; Mısır’da Tahrir Meydanı’ndan çok önce başlayan tekstil işçilerinin inatçı mücadelesini, bugün gözlerimizin önünde bir katliama uğrayan Filistin halkının emekçi kimliğinin ve komşu ülkelerdeki sınıf mücadelesine katkılarının vb. tümü de ayrı ayrı öğretici deneyimler olarak okunmayı, yorumlanmayı bekliyor.

- Kıvanç Eliaçık’ın “Orta Doğu’da İşçiler ve Sendikal Hareket” kitabı ufkumuzu genişleten; hem bölgesel emek tarihimizi hem de Arap coğrafyasındaki güncel toplumsal mücadeleleri anlama kapasitemizi zenginleştiren bir eser olarak okunmayı, tartışılmayı hak ediyor. Yazarı kutluyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Kadınlardan kayyum raporu: Kadın kurumları kıraathaneye çevrildi

SONRAKİ HABER

Öztürk Türkdoğan: Kötüleşme nerede başladıysa normalleşme orada başlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa