23 Haziran 2024 06:39
Son Güncellenme Tarihi: 23 Haziran 2024 07:58

Sermayenin Jagannath tekerlekleri

Devletin, iktidarın ve sermayenin reel ücretleri düşürme çabası gücün kârları yükseltme yönünde kullanıldığı anlamına gelir. Ücret, fiyat ve kâr sınırsız artmaz.

Görsel: Wikimedia Commons, Fotoğraf: AA | Kolaj: Evrensel

Paylaş

Uğur ZENGİN

Jagannath Tapınağı rahipleri yığınsal haclardan büyük kârlar elde ediyor ve Jagannath’a tapınanlar aşırı duygularla kendilerine eziyet eder hale getiriliyordu. Tapınanlar en sonunda kendilerini putu taşıyan büyük arabanın tekerlekleri altına atıyordu. Türkiye işçi sınıfı için durum benzerdir. Artan fiyatlar ücretleri eziyor, çalışma ve yaşam koşulları ağırlaşıyor. Büyük kârlar elde eden sermayenin ve iktidarın planı bir yandan halihazırda çalışan milyonlarca işçiyi daha yoğun çalıştırmak, MESEM’ler, staj programları vb. kılıflar altında daha çok çocuğu sermayenin tekerlekleri altına almak, diğer yandan halihazırda süren sömürünün yoğunluğunu artırmaktır.

Henüz lise çağında olan ‘500 bin işçi’ neden asgari ücretin yüzde 30’u karşılığında banda çekildi? 15 yaşındaki Erol Can Yavuz neden bir mobilya atölyesinde, suntaların altında kalarak can verdi? 14 yaşındaki Arda Tonbul’un demir çelik atölyesinde kafasını sıkıştıran sac bükme makinesi uygulanan ‘rasyonel ekonomi programı’nın kendisi olabilir miydi?

Türkiye’de bugün bir sanayi işçisi, eriyen ücretlere rağmen bir saat diliminde önceki yıla göre yüzde 6 daha fazla üretim yapıyor. Marx’ın deyişiyle insan gelişiminin mekanı olan zamanı kaybediyor; uyku, yemek vs. dışında kullanacak boş zamanı olmayan, tüm yaşamı kapitalist hesabına çalışmaya giden, yük hayvanından beter hale geliyor. Atölyelerde can veren çocuk işçiler, fabrikada daha yoğun üretim yapan insan ve ücret-fiyat-kâr arasında kopmaz bir ilişki var.

Reel ücretler düştü, iktidar programı çalışıyor. Asgari ücretin resmi enflasyon karşısında ocak ayı seviyesine tekrar çekilmesi için dahi asgari ücrete en az 3 bin 863 lira ek zam yapılması gerekiyor.

Şeytanın avukatlığını yapalım, ‘teoriyi’ tekrarlayalım. Kapitalist iktisada göre ücretler yükseltilemez, fiyatları ve enflasyonu artırır. Ücretler yükseltilemez, şirketlerin rekabet gücünü azaltır, ihracat kanallarını daraltır. Şirketleri ihracat pazarından mahrum bırakır. Kârlar zaten düşükse, bu durumda ücretlerin yükseltilmesi zaten tartışma konusu dahi olamaz. Şayet kârlar yüksekse patron zaten kârı kenara atmalı, yatırımları artırmalıdır; ücretler bu durumda da artırılamaz. Tüm bunlar bir iktisat yasası değil, “Ücretlerin fiyatları belirlediği” dogmasına dayalı sınıfsal bir dikta ve düzene işaret eder.

İŞÇİ VE KÖLE

Gizli ‘ücretli kölelik’ yaratıyor. Kapitalizmi ‘ücretli kölelik’ olarak nitelemek basit bir lafazanlık ya da politik ajitasyon değil. Kapitalizmde işçinin gündelik çalışmasının bir bölümü ödenir, tamamı ödenmiş gibi görünür. İşçiler 10 saat çalışır, değer üretir. Örneğin, sadece 5 saatin karşılığını alır. Ödenmemiş bölüm artı değerin ve kârın kaynağıdır. Kölelikte ise bu durum tam tersidir. Kölenin yaşamını sürdürebilmesi, çalışabilmesi için emeğinin bir bölümü ödenir. Ancak köle kendi emeğinin tamamını hiçbir karşılık almadan veriyormuş gibi görünür.

Devletin, iktidarın ve sermayenin reel ücretleri düşürme çabası gücün kârları yükseltme yönünde kullanıldığı anlamına gelir. Ücret, fiyat ve kâr sınırsız artmaz. Ücretin asgarisi varken -ki bu işçinin günlük yaşamına yetecek ücrettir- kârın asgarisi yoktur. Mevcut koşullarda ücretler genel anlamda düşme eğiliminde iken, ücretlerin de azamisi belirsizdir. Ücretler kârdan yer. Kâr azami ise, ücretler asgaridir. Ücretler azami kâr oranı ile ücretin asgarisi arasında geniş bir sınırda yer alır.1

FİYATLARI KİM BELİRLİYOR?

Peki ya fiyatlar? Bir patron olduğunuzu düşünün. Fiyatları kontrol etme gücü elinizde, piyasa koşulları altında istediğiniz fiyatı uygulayabilir misiniz? Elbette hayır. Fiyatlandırma politikası yalnızca şirketlerin iradesinde değildir. Eğer fiyatları artırarak daha fazla kâr elde edeceğinize inanıyorsanız zaten ücretlerin artıp artmadığına bakmaksızın fiyatları artırırsınız; piyasa koşulları (maliyetler vs.) fiyatları artırmanıza olanak sağlamıyorsa artan ücretlere ve dolayısıyla düşen kâr marjlarına boyun eğmek zorunda kalırsınız. Ya da piyasayı kontrol eden tekeller olarak kartel kurar fiyat artırırsınız.2 Dolayısıyla enflasyonun sebebi devlet politikaları olduğu kadar şirketlerin fiyatlamaları da olabilir.

MERKEZ BANKASI SINIFSIZ DEĞİL

Ücretin asgarisini almaktan (Öyle ya da böyle işe sonraki gün de gidebilmeye yetecek ücret) kötüsü işsiz kalmak, hiç ücret alamamaktır. Merkez Bankası, enflasyon hedeflemesi ve enflasyon beklentilerine dayanan enflasyon hedeflemesi modeli ile para politikasını belirliyor. Model bizzat işçi sınıfına karşı geliştirildi. 1980’de artan enflasyon sendikal hareketlere ve kredi veren bankaların zararına yol açtı. Devreye sekteye uğratılan ücret pazarlığı ve ‘bağımsız’ bir Merkez Bankası girdi. Bugün görünüşte tarafsız ‘nesnel ve teknik esaslar’ uygulayan merkez bankaları var.3 Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da bu tarihsel gelişmenin ürünü olan enflasyon hedeflemesi modelini kullanıyor. Modele ilişkin sayfalarca analiz yapılabilir, tartışılabilir. Ancak ‘tarafsız iktisatçıların ya da Merkez Bankasının’ söylemediğini söyleyelim: Modelin hedefi bizzat işçilerdir. Birkaç özet cümle ile sendikalar piyasa dengesini bozan zararlı bir virüs, ‘doğal’ın altına inmiş işsizlik enflasyonu tetikleyen bir unsurdur. ’90’lardan bu yana uygulanan model enflasyon sorununu çözmedi. Piyasada balonlar yarattı, özel sektör kârlarını korumak için zararlar toplumsallaştırıldı, yaratılan daha büyük krizlerin maliyetini işçi sınıfı ödedi. Dolayısıyla merkez bankalarının araçları ve yöntemleri, sorunun bir parçası. Merkez bankaları toplumun çıkarlarını koruyan tarafsız tanrı değil, finansın çıkarlarını koruyan, toplumu ezen tekerleğin ana dişlilerinden biridir.

EVET, ÜCRETLERE ZAM AMA…

Sermaye egemenliği her hücresiyle milyonlarca işçiyi tekerleklerin altına daha fazla almak istiyor. Ücretlilik sisteminin yarattığı sorunlar; sorunların her bir parçası çözüm kisvesiyle milyonların önüne konuluyor. İşçiler ücretlerini sanayi patronuna ya da uluslararası modern tefecilere daha fazla kaptırmak istemiyorsa bunun yolu ücret zammı için bir araya gelerek mücadele etmesinden geçiyor. Tıpkı faizin ve kârın sürdürdüğü incelikli sınıf mücadelesi gibi. Bu mümkündür ve işçiler için geçerli başkaca bir iktisat bilimi yoktur. İşçilerin bilimi, son noktayı ise şöyle koyar: "Adil ücret için mücadele yetmez, ücretlilik sisteminin kaldırılması şarttır!”

________

[1] K.Marx, Ücret, Fiyat, Kâr, Sol Yayınları, s.48

[2] Türkiye’de piliç eti piyasası buna örnektir. Grevdeki işçilere ücret zammı yapmayan Lezita’nın birkaç tekel ile birlikte kurduğu kartel ile fiyatları nasıl artırdığına ilişkin inceleme için: https://www.evrensel.net/haber/515579/kumesteki-tilki-lezita

[3] Demophanes Papatos, Finansallaşma ve Kapitalizmin Krizi, Yordam Yayınları, s.193-194

ÖNCEKİ HABER

Sermayenin iradesine karşı irade göstermek

SONRAKİ HABER

İşçilere ‘Halk Cephesi’ çağrısı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa