"İzmir'in çevre karnesi iyi değil, yaşamı savunmalıyız"
ÇMO İzmir Şubesinin yayımladığı 2024-İzmir /çevre durum raporunda hava kalitesi ve su kirliliği konusunda karnenin iyi olmadığına dikkat çekti.
Fotoğraf: Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği
Ramis SAĞLAM
İzmir
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İzmir Şubesi, İzmir’deki hava kalitesi, su kirliliği ve çevreye zarar veren madencilik faaliyetlerinin halk sağlığına yönelik olumsuz etkilerinin değerlendirildiği 2024-İzmir /çevre durum raporunu yayımladı.
Raporu gazetemize değerlendiren ÇMO İzmir Şube Teknik Sorumlusu Çevre Mühendisi Selma Akdoğan, kentlerin planlanması ve yönetimi süreçlerinin tüm aşamalarında çevre boyutunun doğru yönetilmesi gerektiğinin altını çizdi. Akdoğan bu süreçte konu ile ilgili uzman meslek disiplini olan çevre mühendislerinin bakış açısı ve yaklaşımının zorunlu ve yaşamsal olduğunu söyledi.
"HAVA KARNESİ İYİ DEĞİL"
Kentleşme ve sanayileşme sorunlarından birisi olan hava kalitesi ve atık yönetiminde de karnenin iyi olmadığını raporda detaylı olarak belirttiklerini söyleyen Akdoğan, İzmir kentinin Aliağa’daki sanayi tesislerinden kaynaklanan ve plansız kentleşmesinin de getirdiği hava kalitesi problemleri ile boğuştuğuna dikkat çekti.
Sanayi projelerinin bütünsel yaklaşımdan uzak planlama süreçleri ile devam ettiğini söyleyen Akdoğan, “DSÖ standartları ile karşılaştırma yapıldığında PM10 ve PM2.5 değerlerinin tüm istasyonlarda; NO2 değerlerinin ise 12 istasyonda sınır değerlerin üzerinde kaldığı görülüyor. Yüksek nüfusunun yanı sıra, kültürel, tarihi, iklimsel, coğrafi ve ekolojik faktörler göz önüne alındığında İzmir’in hava kalitesi, endüstriyel faaliyetler, şehir içindeki yoğun yapılaşma, kış aylarında evsel ısınma amaçlı yakıt tüketimi, yoğun trafik gibi sebeplerden dolayı olumsuz etkilenmektedir. Bu ve benzeri insan kaynaklı kirleticilerin yanı sıra zaman zaman uzun menzilli kum fırtınaları ile gelen partikül maddeler de şehrin hava kirliliğini etkilemektedir" dedi.
"YENİ SU KAYNAKLARINA İHTİYAÇ VAR"
Şehrin büyümesine paralel olarak yeni su kaynaklarına ihtiyacın arttığının altı çizilen raporda, sağlıklı ve temiz su ihtiyacının sağlanması, su kaynaklarının korunması, kullanılmış suların arıtılması, arıtılmış atık suların geri kazanımı ve yeniden kullanımına özel vurgu yapıldı.
Akdoğan, “Tarım ve sanayi kullanımına yönelik planlamaların, iklim değişikliği, meteorolojik ve hidrolojik faktörler, afet ve taşkın yönetim süreci ile birlikte bütünsel, entegre yönetimi sürecinin değerlendirilmesi ve yönetilmesi yaşamsal zorunluluktur. Nüfus artışı ile birlikte içme ve kullanma suyu ihtiyacının da artması mevcut kaynakların iyi kullanılması gerekliliğinin yanında yeni kaynakların da oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır” diye konuştu.
"KONTOLSÜZ MADENCİLİK TEHLİKELERE NEDEN OLUYOR"
Madenlerin çevresel etkilerinin, bir dizi faktörden kaynaklandığı belirtilen raporda, arazinin morfolojisinin bozulması, estetik görüntünün zarar görmesi, su dengesinin bozulması, tarım ve orman alanlarının tahrip olması, rekreasyon alanlarının zarar görmesine de yer verilmiş.
Madenlerin endüstriyel kullanım amacına bağlı olarak çeşitlendiğini aktaran Akdoğan, “İzmir ve çevresi, çeşitli endüstriyel ham maddelerin bulunduğu geniş bir maden potansiyeline sahiptir. Altın, antimuan, bakır, kurşun, çinko, nikel gibi metalik madenlerin yanı sıra alüminyum, kireçtaşı, dolomit, feldspat, perlit, mermer gibi endüstriyel mineraller de bu madenlerin arasında yer almaktadır. Bununla birlikte artan inşaat faaliyetleri nedeniyle, İzmir’de çok sayıda taş ocağı da yer almaktadır. Dikkat çeken bir diğer konu ise Urla, Karaburun, Çeşme ilçelerinde enerji tesisleri, taş ocakları ve balık yetiştirme tesisi yatırımlarının artmasıdır. Karaburun ilçesinde ÇED olumlu belgesi verilen 23 projenin 11'i rüzgar enerjisi santrali (RES), 11'i de su ürünleri yetiştirme/üretim tesisleri ilk yatırım veya kapasite artışına yönelik projelerdir. Yarımada bölgesindeki bazı rüzgar enerji santralleri ile ilgili ÇED olumlu kararlarının iptaline ilişkin bölge halkı tarafından hukuki süreçler yürütülmektedir” bilgisini paylaştı.
RAPORDA ÖN PLANA ÇIKANLAR
- İklim eylem planlarında da yer alan risk ve kırılganlık değerlendirmelerinde engelli bireyler, sağlık verileri, göçmen ve evsizlere yönelik verilere ulaşılmakta zorlandığı bilinmektedir.
- İklim değişikliğine bağlı sıcaklık artışı, hava kalitesindeki değişimler gibi sağlık risklerine karşı dezavantajlı gruplar desteklenmelidir.
- Sera gazı envanterleri yıllara göre güncel olarak izlenmeli, azaltım eylemleri ile ilgili izleme verileri ve azaltım oranları paylaşılmalıdır.
- Sürdürülebilir enerji, ulaşım, konut, arazi planlaması ve atık yönetimi politikaları geliştirilmelidir.
- İmar planlarında iklim değişikliği etkileri göz önünde bulundurulmalıdır.
- Kentsel planlamada yeşil alan miktarı arttırılmalıdır.
- Mevcut yeşil alanlar, tarım ve orman alanları, koruma alanları ve sit alanları üzerinde baskı oluşturulmamalı, koruma anlayışı ile çalışmalar yürütülmelidir.
- Sel ve heyelan alanlarında yapılaşmaya izin verilmemeli, mevcut yapılaşmanın kaldırılması gerekmektedir.
- Taşkın seviyeleri belirlenmeli, taşkın riski altında bulunan yapılar için özel önlemler alınmalıdır. Yapıların taşkın seviyesi altındaki bölümleri iptal edilmelidir.
- Yeni yapılacak binalar ve kentsel dönüşüm alanlarındaki yapılar depremin yanı sıra sel ve taşkın riski de göz önünde bulundurularak inşa edilmelidir. Subasman kotu uygun yükseklikte alınmalıdır.
- Dere yataklarında akışın sağlanması için gerekli bakımlar yapılmalı, taşkın suyunun akışını engelleyecek yapılar ortadan kaldırılmalıdır.
- Mevcut altyapı tesisleri güçlendirilmeli, yağmur suyu şebekeleri ayrı olarak tasarlanmalı, atık su ve yağmur suyu şebekelerinde gerekli bakımlar düzenli olarak yapılmalıdır.
- Yağmur suyu hasadı yapılmasına yönelik rasyonel projeler geliştirilmelidir.
- Kaldırım ve yollarda yağmur suyu akışını sağlayacak geçirimli malzemeler kullanılmalıdır.
- Erken uyarı sistemleri kullanılmalı ve afet yönetim planları hazırlanmalıdır.