Meral Akşener de tarafını belli etti: Sıra kimde?
Akşener; faşist, sermayedar oluşumun devlet eliyle krizler yaratıp yarattığı krizlerden sermaye devşirme politikalarını gözler önüne seren en somut aktörlerden birisidir.
Fotoğraf: DHA
Batın GÜRBÜZ
İstanbul Üniversitesi
Geçtiğimiz günlerde gündeme bomba gibi düşen Akşener-Erdoğan görüşmesi ve peşi sıra medyaya yansıyan “Akşener, devlette göreve hazır. Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı teklifi değerlendirilir” iddiaları İYİP’in çözülmeye başladığı ve Milliyetçi kanatta, Akşener’in tetiklemesiyle, yeni bir paylaşım savaşının patlak vermeye başladığı savlarını güçlendirmekte. Kaldı ki Eski İYİP Genel Başkanı Akşener, bu bağlamda geçmişi oldukça karanlık olan siyasi aktörlerden birisidir. Kapitalist düzenin çete düzeni olduğu 90’lı yılların karanlıklarında gün yüzüne çıkmış, ete kemiğe bürünmüş heyulalardan birisidir. Dolayısıyla ortaya çıkan polemiğin yakın geçmişte yaşanan olayların bir yansıması olarak meydana geldiği görülmektedir.
İKTİDARDA KARANLIK BİR GEÇMİŞİN YANSIMALARI
Meral Akşener, 90’lı yılların karanlığı içerisinde kendisine devletin içerisinde yer bulmuştu. Susurluk olayında Mehmet Ağar’ın istifasından sonra onun yerine olayın artıklarını temizlemek üzere İçişleri bakanlığı görevine getirildi. Susurluk kazası sonrası yürütülen 29 soruşturmanın 27’sinde Meral Akşener’in imzası vardı. Ancak bu soruşturmalara rağmen Susurluk’un yeterince aydınlatılamamış olması Akşener’in o süreçte oynadığı önemli role işaret ediyor. Susurluk davasından 28 Şubat sürecine kadar süren İçişleri Bakanlığı döneminden ve ardında bıraktığı sayısız hunharca katledilmiş insandan sonra Fazilet Partisi’nden kopan, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’ın “yenilikçi kanat” olarak önderliğini yaptığı oluşuma katıldı. Ancak bu oluşuma bağlılığı çok uzun sürmeyerek “Hayal kırıklığına uğradım” ifadeleriyle son bulmasıyla birlikte adeta bir öze dönüş yaşadı ve siyasi kimliğini şekillendiren üç önemli nüveyi (piyasacılık, ırkçılık ve gericilik) besleyebilmek ve kirli sermayenin akışını muhafaza etmek amacıyla 2007 yılında MHP’ye girdi.
Kirli geçmişinin bir boyutu da FETÖ’yle ilgili. Zaman Gazetesi'nin 25. Yılı Etkinliği’nde Tayyip Erdoğan’la aynı fotoğraf karesine girdi. “1980 öncesi Fethullah Gülen'in dinler arası diyalog modeli uygulansaydı, sağdan ve soldan ölümler olmazdı” sözleri de yine Akşener'e ait.
Çok uzak olmayan bir tarihte, Nisan 2016’da kendisine İçişleri Bakanlığı dönemindeki faili meçhul cinayetlere dair sorulan soruya “Bu ülke için, bu milletin birliği beraberliği için bir şey yapılması gerekiyorsa yapmışımdır, sorumluluğunu da sonuna kadar alıyorum” şeklinde yanıt vermiştir. Özetle, Akşener; faşist, sermayedar oluşumun devlet eliyle krizler yaratıp, yarattığı bu krizlerden kendilerine sermaye devşirme politikalarını gözler önüne seren en somut aktörlerden birisidir.
MUHALEFET KANADINDA BÜYÜYEN BİR TÜMÖR
Günümüzdeyse Akşener, iktidar kanadından uzaklaşarak muhalefet kanadında kendisine vücut aramıştır. MHP’nin iç çatışmaları ve AKP’nin, MHP’nin güçlü olduğu devlet organlarında milliyetçi/faşist kanata rakip olmasıyla birlikte gücünü yitirmesiyle AKP'ye yedeklemiş olması, Akşener'e uzun süredir kolladığı fırsatı vermiş oldu. Emperyalist merkezlerin de arzusu olan Erdoğansız AKP ve/veya kontrol edilebilir yeni sağ özne için yükselen yeni siyasi figür haline geldi. Akşener de bu akışı fark edip seküler milliyetçi tabanı kullanarak milliyetçiliğin payitahtına kurulma çabası içerisinde MHP’den kopardıklarıyla birlikte İYİP’i kurdu.
İYİP’in kuruluş süreci, faşist kanatta dengelerin sarsıldığının habercisiydi. Seküler milliyetçi ve Türkçü-Kemalist kesimi temsil edeceği iddiasıyla muhalif bir konuma düşen İYİP’le karşısında Türk-İslam sentezi potasında erimiş ve iktidarın bekçi köpeği konumuna gelmiş kitleyi temsil eden BBP ve MHP karşıtlığı.
Akşener yönetimindeki İYİP gündeme dair güçlü popülist söylemler üretmekte yeterli kalamamış ve kendi temsil ettiği kanatta da bir bölünmeye sebep oldu. Bunun sonucunda, Ümit Özdağ da yeni tip bir faşist oluşumla peydah olmuştur.
Ümit Özdağ, henüz devlet sermayesinden pay koparamamış yahut devlet içinde kadrolaşmada henüz başarılı olamasa da genel seçimlerde, sosyal demokratları, CHP’yi, sağa kaydıracak pazarlık gücüne ulaşması, biraz açacak olursak, İçişleri Bakanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı başkanlığı mutabakatı sağlanması Zafer Partisi’nin muhalefet kanadının içinde yeni bir tümör oluşumunun büyüdüğünü göstermektedir. Bir diğer yandan, yeni gelişen paylaşım savaşında Akşener’in önünü keserek tekrardan iktidar kanadına yönelmesini tetiklemiştir.
Akşener’in geçmişine ve bugününe baktığımızda Ümit Özdağ’a değinimlerle de birlikte milliyetçi kanatın her zaman gerek iktidarda gerek muhalefette, hatta günümüzde her iki cephede de boy gösteren bir oluşum olduğunu söyleyebiliriz. Oluşumun muhalefetteki izdüşümü seküler milliyetçi ve Kemalizm karması bir yapıyla inşa edilmişken karşıtı olan iktidar kanadındaysa bunun Türk-İslam sentezinden şekillendiği görülmektedir. Milliyetçi güruhun önemli figürlerinden birisi olan Akşener’in hamleleriyse, faşizmin Türkiye’de mevzilenmesi ve hareketleri bağlamında önemli bir tarihi bir reflektör, aynı zamanda geleceğine dair ışık tutan bir biçimde karşımıza çıkmaktadır. Akşener’in çokça tartışılan son hamlesi olan Erdoğan’la görüşmesi de bize faşist kutbun yeni bir paylaşım savaşının eşiğinde olduğunun sinyalini vermektedir.