26 Haziran 2024 07:44

Kulüp başkanlığı mı sahipliği mi?

Berkay SERT

İzmir

Fenerbahçe'nin başkanını belirlemek için 9 Haziran 2024 tarihinde gerçekleştirilen genel kurul, öncesi ve sonrasında yaşananlarla birçok alanda tartışmalara neden oldu. Tarafların birbirini suçladığı konular arasında Gülen ve Oktar cemaatleriyle ilişkilerinin bulunmasından kulübün uğratıldığı milyonlarca lira zarara; kulübün mevcut başkanı Ali Koç’un şirketlerinin sponsorluklarıyla aile kulübü hâline getirilmesinden kazanırsa stadın çatısına “Mustafa Kemal Atatürk” yazılacağı konusuna kadar siyasetin dönem dönem merkezine yerleştiği tartışmalar sermaye-siyaset ve spor örgütlenmesinin nasıl iç içe geçtiğini bir kez daha göstermiş oldu.

Genel kurulun önümüze koyduğu tartışma konularından birisi başkanların anonim şirket statüsünde bir kulübü yönetme biçimi. Aziz Yıldırım gelir gelmez 300 milyon euro yatırım yapabileceğini söylerken aynı zamanda Ali Koç’un tüm firmalarını kulübe sponsor yaparak bir “Koçspor” yarattığını söylüyor. Bu konuşma biçimi bir kulübün başkanından değil sahibinden gelen bir konuşma gibi görünüyor. Ülkedeki demokrasi ne ifade ediyorsa kulüplerdeki demokrasi de benzer bir yere isabet ediyor ve kulübün taraftarlarının bir temsiliyetinin değil, sermayedarların veya kötünün iyisi denilebileceklerin yarıştığı bir durum ortaya çıkıyor. Kulüplerin içinde bulunduğu borç batağı da düşünüldüğünde birçok kulübün bir başkanının değil sahibinin olacağı günler de çok uzak görünmüyor.

BURJUVAZİNİN ÖNDE GELENLERİNDEN BAŞKANLIK

Bu şekilde bir başkanlık-sahiplik konumu, bu kişilerin siyasi ve ticari birçok ayrıcalık kazanmasına neden oluyor. Ülkemizde şampiyonluğu bulunan ve dört büyükler olarak adlandırılan kulüplerin diğerlerinden ekonomik ve siyasal güç anlamında ayrıldığı da düşünülürse bu kulüplerin yöneticileri hem kulübün başarısı hem de hayatlarındaki ilişkileri buradaki statülerini kullanarak ilerletebiliyor. Yeri geldiğinde kendi taraftarı olan bakanları devreye sokarak futbol iklimine doğrudan etki ederken kimi zaman da devlet içindeki birtakım klikleri kullanarak hakemleri ve yöneticileri etkileyebiliyor. Futbol dışında da bir arsayı rahatça edinmekten, bir ihalede karşısına kimse çıkmamasına kadar birçok yerde bu ilişkileri kullanıyor. Aslında bu sebepten de başkanların nüfuzlu, burjuvazinin önde gelenlerinden olması da taraftar nezdinde kabul görüyor. Çünkü ekonomik anlamda verilecek katkı ve siyasi kulvarda verilecek savaşın toplamıyla başarıya ulaşıldığının herkes farkında.

Genel kurul öncesi televizyon programında geçen bir diyalogda Aziz Yıldırım’ın kullandığı “Londra'daki FETÖ'cü baronlar, öğrenirsin yakında… Anlatırsam ben altında kalırım sen kalmazsın. Sen Koç’sun” demesi de akıllara türlü sorular getirdi. Bu kadar büyük paraların ve siyasi gücün konuşulduğu bir yerde bu tarz kirli ilişkilerin açığa çıkmaması zaten sürpriz olacaktır. Ancak az önce bahsettiğimiz siyasi gücün bu kulüpleri yönetebilmekte ne kadar işe yaradığı, Aziz Yıldırım’ın ettiği “Sen Koç’sun, altında kalmazsın” lafında kendini gösteriyor.

FUTBOLU TAKİP EDENLER VE YÖNETENLER ARASINDAKİ UÇURUM

Ali Koç ve Aziz Yıldırım’ın bu kadar büyük paraları bu denli rahat telaffuz etmesi normal. FORBES’in listesine göre Türkiye’de en yüksek servete sahip 4 patrondan 3’ü Koç ailesinden. Ailenin sadece üç ferdi servetini 1 yılda 4.5 milyar dolar artırdı. Ancak Koç’un şirketlerinde çalışan işçilerin durumu hiç de ailenin servetine paralel ilerlemiyor. Örneğin Koç Holding’e ait Ford Otosan’da MESS grup toplu iş sözleşmesi kapsamında ortalama ücretten 900 lira yüksek ücret alan bir işçi 29 bin 900 lira net ücret (Şubat 2024) aldı. İşçinin 2023 yılı Şubat ayında aldığı net ücretle (17 bin 150) bu değer dolar bazında karşılaştırıldığında ortalama ücret alan Ford işçisine dolar bazında reel olarak 13 sent (3 lira 99 kuruş) zam yapılmış oldu.* Ayrıca aynı haberde değinilen Ford Otosan’ın Yeniköy fabrikasında tek vardiyada üretim rekoru kıran işçilerin pop kekle ödüllendirilmesi de işçiler arasında tepkilere neden olmuştu. Tüm bunlar futbolu takip eden emekçi kesimlerle yönetenler arasındaki ekonomik uçurumu ve sınıfsal karşıtlığı gözler önüne seriyor.

Genel kurul sürecine Ali Koç’un yönetim listesinde dahil olan ve bu süreçte tartışılan isimlerden birisi de Acun Ilıcalı. Özellikle Aziz Yıldırım’ın kendisine yönelik “Fetöcülere pasaport verdiği” ve Adnan Oktar’la ilişkili olduğuna yönelik iddialar, kendisi yalanlasa da bu kongre sürecinde gündemde yerini aldı. Yani, kulüplerin içindeki politik güce egemen olmak isteyen sermayedarlar birbirlerinin zaaflarını tam anlamıyla açıktan olmasa da karşılarındaki adayı zayıflatmak için ellerinden geldiği ölçüde kullandıkları süreçler bu tarz seçimlerin merkezine oturuyor.

Bu seçim süreci toplamda ülke futbolunda uzun süredir süren gergin havanın da belli sebeplerini bize gösterebilir. Birçok taraftar maçların ardından hakemlerin satın alındığından, futbolculara teşvik verildiğine, sahada yaşanan “kendine göre” yanlış her şeye görünmez ellerin müdahale ettiğinden bahsettiği bir ortamda ve farklı kulüplerin politik güçlerinin karşılaştığı koşulda çok daha çetin bir politik savaşın ortaya çıkması ve sahadaki şeyin insanlara “adil” gelmemesi de çok şaşırtıcı değil.  Bunların yanında taraftarların birbirine karşı şiddet eğiliminde hem ülkedeki siyasi iklimin hem de derinleşen yoksulluğun etkisi yadsınamaz ancak kulüpler arasındaki bahsi geçen tartışmaların da çoğunlukla taraftarları kışkırtmak ve düşmanlaştırmak için kullanılması, ülkedeki sermaye-spor ilişkisinin önemli bir çıktısı olarak büyüyerek önümüzde duruyor.

*https://www.evrensel.net/haber/511867/koca-4-5-milyar-dolar-isciye-13-sent

Evrensel'i Takip Et