26 Haziran 2024 07:58

Hayatta yolunu bulmak için felsefe ve soyutlamanın rolü

Olguların çoğulluğundan hareket edip bunların birliğine ulaşmak, çelişkilerin çatışmasını ve birliğini kavramak soyutlamayı da içeren diyalektik yöntemin esasını oluşturur.

Hayatta yolunu bulmak için felsefe ve soyutlamanın rolü

F.Engels ve K.Marx | Karakalem desen: N.N. Şukov

Dağlar Eren TEKŞEN

Boğaziçi Üniversitesi

İnsanlığının kendisini ve kendisini saran dünyayı anlamlandırmak için dünyadaki nesneleri, olguları, süreçleri sınıflandırmış, onları karşılayan kavramlar oluşturmuş, kavramların arasında bağlantılar kurmuştur. Tek bir anda büyük bir bütünü incelemenin olanaksızlığından dolayı bütünü parçalara bölmek, belirli kısımlarına odaklanmak gibi yollara giderek tahlillerimizi daha da derinleştirmişiz. Bu anlamlandırma süreci de doğal olarak felsefenin de temel konularından birini oluşturmuştur. Felsefede “soyutlama” olarak adlandırdığımız etkinlik insanlığın şeyleri anlamlandırma serüveninde merkezi bir rol oynar. Öncelikle söylememiz gerekir ki ilkokuldan beri öğrendiğimiz soyut, somut veya soyutlama gibi kavramlar felsefede pek de öğrendiğimiz şekilde kullanılmaz. Soyutlama sürecini kısaca açıklamamız gerekirse: “Gerçek somuttan” (yani kendisini bize sunduğu biçimiyle dünyadan) soyutlama süreciyle (yani bütünü kendisini incelemekte kullanılan düşünsel parçalara ayırmak gibi bir zihinsel etkinlik vasıtasıyla) “düşüncedeki somuta” (yani bu soyutlamayla zihinde oluşturulan ve kavranan somuta) varılır. Soyutlamaya atfettiğimiz rolü anlamadan önce gerçeklik üzerinde düşünmenin evvela onu incelebilir parçalara ayırarak başladığı gerçeğini kabul etmemiz gerekir. Gerçeklik tek bir bütün olarak yaşanabilir ama onun üzerine düşünürken, onunla iletişim kurarken parçalarına ayrılmak zorundadır. Aynı midemiz gibi aklımız da bir oturuşta yenilip yutulan dünyayı hazmedemez. Zaten “soyut” (abstract) kelimesi Latincede “çekip almak” anlamına gelen “abstrahere” sözcüğünden gelir. Keza bizim bağlamımızda soyutlamanın yaptığı da bütünün içinden istediğimiz kısmı “çekip almak” geçici olarak odaklandığımız kısmı tek başınaymış gibi incelemektir. Bahsettiğimiz durumda bir odak alanı kurulur. Odaklandığımız şey dışındaki birçok şey odağımızın dışında bırakılır. İşte dışarıda bırakılanlar ve içeriye dahil edilecekler arasında bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde sınır çizmeye yönelik bu ussal etkinlik soyutlama sürecidir. Bu açıdan sadece felsefedeki biçimiyle soyutlamayı kavrayanlar değil, herkes etrafındaki şeyleri anlamlandırmaya öncelikle bunların bazı özelliklerini ayrıştırıp bazı yönlerine odaklanarak yani soyutlama yaparak işe başlar. Soyutlama yapmanın üstüne düşünmenin önemiyse soyutlama yaparken yapabileceğimiz yanlışları anlamamız için olmazsa olmaz. Hayatı anlamlandırırken ve hayatın akışına müdahale ederken bize kılavuz olan soyutlamanın niteliği müdahalenin amacına ulaşmasını etkileyen faktörlerin başında geliyor. Peki öyleyse bu süreçte sıklıkla yapılan birtakım yanlışlardan bahsedelim.

ÖZGÜRLÜK NEDİR?

Belki de en sık yapılan hata bütünün içinden çekip aldığımız, odaklandığımız kısmı; bütünün diğer parçalarından, bütünden ve bütünü oluştururken ortaya çıkan özgül ilişkilerden bağımsız düşünmek, bunları göz ardı etmektir. Özgürlüğe dair yürütülen birtakım tartışmalar bu hataların en rahat gözlemlenebileceği yer olabilir. Özgürlük sıklıkla “engellere takılmadan istediğini yapabilme” olarak tariflenir örneğin. Ancak eğer “istediğini yapabilmek”, “engellerin takılmamaya” bağlıysa engelleri aşmak için bir rota çizmek ve bu rotayı izlemek bizi özgürleştiren asıl faaliyet haline gelmelidir. Engellerin aşılması, insanı çevreleyen zorunlulukların bir olanak haline getirilmesi özgürlük için bir şart olmasına rağmen özgürlüğü bunu yok sayarak ele almak tam da bahsettiğimiz türden bir yanlış. Eğer özgürlükten anlaşılan lüks bir evde yaşamak, istediğin zaman istediğin yere seyahat edebilmek, sırtına çantayı vurup dağ bayır gezmekle, yani o an o şeyi yapabilmekle sınırlıysa dahi, belli yaşam koşullarına erişmek için nasıl bir yol izleneceğinden yoksun bir tablo çiziyorsak özgürlüğü eksik ve dolayısıyla yanlış ele almış oluruz. Özgürlük kavramı aslen zorunluluğun farkına varılması ve bu zorunluluğun bilgisiyle kendi iradi eylemini şekillendirmekle, eylemliliğinin amaçlarına uygun düşecek araçların belirlemekle ve tutarlı bir planın uygulayıcısı olmakla derinden ilişkilidir.

BİLİMSEL DÜNYA GÖRÜŞÜ SÖZ SAHİBİ OLMAK İÇİN ŞART

Mevcut durumu ve güncel sorunları içinde bulunduğu bağlam içinde bağlantılarını kuran ve parçaları bütünden hareketle açıklayan bir bilgi çerçevesinden hareketle değerlendirmek, politik sorunlarda karar verme yeteneği ve eylem doğrultusu açısından belirleyicidir. Olguların çoğulluğundan hareket edip bunların birliğine ulaşmak, çelişkilerin çatışmasını ve birliğini kavramak soyutlamayı da içeren diyalektik yöntemin esasını oluşturur. Ayırdına vardığımız varmadığımız etkin güçlerin, kendi aralarındaki dengenin ve çatışmanın, eğilimlerin çokluğunun, bunlara hükmeden toplumsal yasaların ve görünüşteki çeşitliliğin arkasında yatan dönemin karakterini belirleyen yasaların bilgisine ulaşmak yüksek soyutlama düzeylerine sahip teorilerin varlığını gerektirir. Bu da demektir ki artık toplumsal yaşamın bir parçası olarak insanların kendi yaşamları konusunda sorumlu bir şekilde söz sahibi olabilmek için bilimsel bir dünya görüşüne ihtiyaçları var. Sözde bilimsel öğretilerden, sekter ideolojik sapmalardan ve yetersiz bilgiden kaynaklanan yanlış mantıksal çıkarsamaların kurbanı olmamak ve kendimize yılgınlığımızı bertaraf edecek gerçekçi ve tutarlı bir yol tayin edebilmek için soyutlamayı da kapsayan diyalektik yöntemin anlaşılması şart.

Kaynakça:

Hans Heinz Holz - Sosyalizmin Yenilgisi ve Geleceği

Bertell Ollman - Diyalektiğin Dansı

Evrensel'i Takip Et