28 Haziran 2024 04:29
Son Güncellenme Tarihi: 28 Haziran 2024 08:23

İran’da seçim günü |‘Rejim, sermaye ve gücü bölüşmek istemiyor’

İranı’ı ve seçimleri Halkın Fedaileri MYK Üyesi ve Halk Mücadelesi Dergisinin Yayın Yönetmeni Zinat Mirhaşemi ile konuştuk

Fotoğraf: women.ncr- Sarkhat

Paylaş

Ela AVA

İran, Cumhurbaşkanı Reisi’nin helikopter kazasında ölmesinin ardından cuma günü seçime gidecek. Seçimler rejim içi kliklerin dengeleri üzerinden farklı yönleriyle tartışılıyor. Son gelişmelerden biri de seçime az bir süre kala aşırı muhafazakarları temsil eden usulcü kliğin adaylarından Kazizade Haşimi’nin “İslami devrim güçlerinin birliğini korumak” gerekçesiyle adaylıktan çekilmesi oldu. Bu adım aşırı muhafazakarların güç birliği girişimi olarak yorumlandı. Seçimlerin diğer tarafında ise “Rejime oy yok” kampanyasını sürdüren işçiler, kadınlar, öğrenciler, sanatçılar ve çocukları öldürülen anneler var. Bir önceki seçimde katılım oranının yüzde 8’lere kadar düştüğü İran’da, seçime katılmanın rejimi meşrulaştırmak olduğu tartışmaları büyüyerek sürüyor.

İran’da uzun yıllardır rejime karşı mücadele yürüten, Halkın Fedaileri Örgütünün merkez yürütme kurulunda yer alan ve Halk Mücadelesi Dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Zinat Mirhaşemi ile seçim sürecini ve İran’da süren alternatifler tartışmalarını konuştuk.

Önümüzdeki seçimlerin sonucu için pek çok olasılık konuşuluyor. Siz önümüzdeki süreci nasıl görüyorsunuz?

Önce bir noktanın altını çizmek isterim. Bahsettiğimiz tüm klikler ve isimleri rejimin çerçevesinde ele almalıyız. Yani ister reformcu olsun ister usulcü mutlak bir şekilde rejimin yapısını kabul etmek zorunda. Bunu bilerek okuma yapmak lazım.

İki senaryo üzerinden bu sürece bakılıyor. Birincisi reformcular yine seçimlerin bir parçası olmaya uğraştılar- Tabii yüksek oranda yine adaylıkları onaylanmadı- bu yüzden Hamaney ortamı yumuşatmak için tekrar reformistleri kullanabilir.

İkinci ve benim de katıldığım görüş ise, Hamaney asla “yumuşamaya” yeltenmeyecek. Bu yolu böyle sürdürmek zorunda. Diktatörlerin en önemli özelliği budur. Tarihsel olarak da böyledir. Gitgide baskı ve siyasi ortamı daraltırlar. Hatta şöyle bir terim kullanırız, “Diktatörler kendi çocuklarını bile yer” diye. Öyle bakarsanız zamanında rejime sadık olan isimler tek tek tasfiye edildi. Her birinin bir zamanı vardı. Diktatörlükle yönetilen bir ülkede siyasi ortamın yumuşaması demek halkın tekrar sokağa çıkması demek. Özellikle şimdi. İran’da halk için rejimin devrilmesi rüya olmaktan çıktı. Biz son senelerde gördük, halk korkmadan mermilere karşı yürüdü.

Bu koşullarda Hamaney geri adım atarsa başka klikler ve siyasi çeteler güç kazanır ve bu sermayenin bölüşülmesi demekti. Burası çok önemli. İran’da siyasi güç ve servet birikimi çok paralel ilerler. Sermaye ve gücün bölünmesi ise rejimin yapısı gereği hiç makbul olmayan, olabildiğince tek elde toplanan bir biçimde ilerlemiştir. Dolayısıyla bence Hamaney hatta daha ağır baskı çizgisini ilerletecektir ve buna uygun olan adayı seçimlerin galibi olarak ilan edecek. Kim olursa olsun, onun sözünden çıkmayacak biri.

Reisi kritik bir dönemde cumhurbaşkanı olmuştu. Onun ölümü rejimi nasıl etkiledi?

Reisi ve başka cumhurbaşkanları bugüne kadar rejimin çarklarından biriydi. Kim karar verici? Hameny. İran’da hiçbir karar Hameney’in imzası olmadan yürürlüğe giremez. Reisi de Hameney’in piyonlarının biriydi. İki yönüyle Reisi’nin konumuna bakmak lazım. Birincisi Reisi’nin rejim içerisindeki konumu ve ikincisi, Hameney için ne anlama geliyordu ve olmaması neler yaratabilir sorusu.

Reisi sadece ve sadece din eğitimi almış bir rejim yöneticisiydi. Hukuk alanında tek bir eğitimi yoktu. 20 yaşında Kerec ve Tahran’ın savcılığında çalıştı, sonradan da rejimin doğrudan yargı sisteminin en önemli mevkilerinde yer aldı. Reisi için “kasap”, “80’nin katili”, “ölüm savcısı” lakapları çok kullanılır. Siyasi mahkumların idam edilmesi için Humeyni’nin fetvasını doğrudan uygulamaya alan kişilerden biri Reisi. Hepsini yaşadık, biliyoruz. Aslında bahsettiğim dönemde rejim için yeterlilik sınavını başarıyla geçmiş biri. Şimdi 2021 yılında Cumhurbaşkanı olduğu döneme gelelim. Reisi’nin cumhurbaşkanı olması tesadüf değildi. 2017’den sonraki dönemde özellikle 2019’daki sokak eylemlerinde halkın öfkesi adeta patlayan bir volkana dönüştü. Aşağıdan yükselen ses yukarda krize neden oldu. 2019-2020 eylemlerinde ilk kez “ne reformcu ne usulcü bu iş bitmiştir” sloganını duyduk. Hameney’in yapması gereken yukarıda en ufak anlaşmazlıkları tasfiye edip, kendi emrinde bütünlüklü bir yapıyı güçlendirmesiydi. Rejim için en halis ve sadık isimleri öne çıkarıp, geri kalanı tasfiye ettiler. Reisi bu hamle için eşsiz bir adamdı. Reisi cumhurbaşkanı değildi, Hameney’in müridiydi. Hameney için gerekli olan da buydu. Reisinin olmaması bu yüzden Hameney için gerçek bir kayıp. Bugüne kadar İran’da cumhurbaşkanı olan tüm isimler, onun en sevdiği kişilerden biri olan Amedi Nejad dahil Hameney ile sorun yaşamış, inzivaya çekilmiştir veya sonradan tasfiye edilmiştir. Bu yüzden Reisi Hameney için eşsizdi. Reisi öldü ama cinayet dosyası sonsuza kadar İran halkının hafızasında açık kalacak.

Bu döneme gelirsek, İran halkını, işçiler ve emekçileri hâlâ sokakta görebiliyoruz. Peki esas halkın öne çıkardığı talepler ne? Mücadele nasıl devam ediyor?

İşçilerin kol kola girmiş görüntüsü.

Rejim son nefese kadar beka için çabalayacak. Onun karşısında ise halkın ayaklanmalarını görüyoruz. Ama sadece ayaklanmalar devrimi getiremez. Örgüt, örgütlü kişilere ihtiyacımız var. Evet halk rejimi istemiyor ama halkın rejimi devirememesinin iki temel sebebi, feci baskı hali ve ikinci örgütlerin zayıf olması. İran’da halkın şimdilik en öne çıkan talebi saltanat ve molla rejiminin olmadığı bir ülke. Dinin devletten ayrılması meselesi diğer öne çıkan taleplerden ve üzerinde ittifak kurulabilecek bir talep. Diğer talep her alanda özgürlük. Diktatörlüklerde en acil yapılması gereken onu yıkmaktır. Çünkü diktatörlük olduğu sürece içeride propaganda sürdürmek neredeyse imkansız, örgütlenmek çok zor. Dolayısıyla ilk hedefimiz halkın -altını çizeyim sadece ve sadece İran halkının- ve devrimci güçlerle temel taleplerde birleşerek diktatörlüğü yıkmak. Bu olmadan işçi sınıfının ve farklı kesimlerin hiçbir sorunu çözülmeyecektir. İşçi sınıfının bugün örgütlenmesinin önündeki en önemli engel böylesi bir baskı rejimidir. Sadece hakları için konuşan her işçi kırbaç cezasına mahkum ediliyor. Dolayısıyla ilk aşmamız gereken engel bu rejimdir. Ama İran çok öngörülmemiş ayaklanmalara gebedir. 2020’yi kimse öngörmemişti, kimsenin aklına bile gelmezdi. 2022’de Jina Amini’nin öldürüldüğü süreci hatırlayalım, daha önce ölen kadınlar yok muydu? Vardı ama İran’ın dinamikleri farklı ilerliyor ve her an patlamaya hazır. İran’da şu an devrimci güçlerin günden güne güç kazandığını görüyoruz.

Öne çıkan mücadelelere baktığımızda İran’da işçi sınıfının mücadelesinin her yıl ivme kazanarak ilerlediğini görüyoruz. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Halk Mücadelesi dergisinde her yıl genel bir işçi mücadelesi bilançosu hazırlıyoruz. Şimdi yıllık bilançoya baktığımızda özellikle son yıllarda çok önemli bir tabloyla karşılaşıyoruz. Her ay 30’dan fazla eylem, iş durdurma ve grev var. Son süreçte en bariz özelliği de bu iş yeri bazlı eylemlerin ekonomik taleplerin yanı sıra olabildiğince politik olması. İşçiler, emekçiler bir yana emeklilerin eylemleri de düzenli devam ediyor. “Yalancı devlet, vaatlerin nerede?​” sloganı öne çıkan bir slogan. Yani hükümeti doğrudan sorgulayan bir çerçeve çiziyor.

İşçilerin sloganları da keza doğrudan iktidarı hedef alıyor. Biraz nedenlerini açalım. İran’da devlet kapitalizmi ve buna bağlı olan rant ve yolsuzluk öne çıkan şeyler arasında. Son yıllarda özellikle İran’da ciddi ekonomik krizin ağırlaşması kamuya ait olan fabrikaların tek tek özelleştirilmesini peşinden getirdi. “Özel sektörü de canlandırmak istiyoruz” argümanıyla bu politikayı sürdürmeye çalıştılar. Ama yine bu özelleştirmenin İran’da bir farkı var. Bir ihale sistemi yok. Rejimin, siyasi gücün içinde kim yer alıyorsa sermayenin ve dolayısıyla üretim araçlarının sahibi oluyor. Şimdi özelleştirme adı altında bu isimler bankalardan yüklü krediler de çekiyor. Şimdi bu döngü acayip rant ve yolsuzluk döngüsünü peşinden getiriyor. Tüm bunlar işçilerin aylarca maaş almamasına neden oluyor. İşçiler de artık bu döngüyü biliyor.

İRAN SERMAYESİNİ ÜÇ BÜYÜK MERKEZ KOORDİNE EDİYOR

Hemaney İran’da belirleyicidir, sermayeye o yön verir. Krizleri çözmek için de gücünü kullanır. İran’da sermaye birbirleriyle de bağ içinde olan üç gücün elindedir: İlki Devrim Muhafızları. İran’da sermayenin yüzde 60’ı Devrim Muhafızlarının tekelindedir. İkinci Hatam-ul-Anbiya Merkez Üssü. Devrim Muhafızlarının biriminin de bulunduğu üs, silahlı kuvvetlerin koordinasyonu ve operasyonel denetiminden sorumlu olan İran'ın en yüksek operasyonel askeri merkezidir. Üçüncüsü Astan Quds Razavi. İran’ın Meşhed şehrinde bulunan türbeler, kurumlar, kültür ofisleri ve sanayi şirketlerini içinde barındıran yarı özerk bir yapıdır. Yüksek gelir ve kâra sahiptir çünkü bir yandan vergi ödemekten muaftırlar, bir yandan da vakıf arazileri ve mülkleri gibi ayrıcalıklardan yararlanmaktadırlar. Yönetimini İslam Cumhuriyeti'nin dini lideri, yani Hamaney seçer.

Büyük sermaye holdinglerini, İran’ın neredeyse tüm sermayesini koordine eden bu üç merkezdir. Dolayısıyla işçiler İran’da dolaylı değil doğrudan iç içe geçmiş sermaye ve devlete karşı mücadele ediyor. İran’da grev hakkı yok. Dolayısıyla hak arayan her işçi işkence ve tutuklamayla karşı karşıya. Dolayısıyla işçinin hakkını araması bile oldukça siyasi. İran’ın cezaevleri öğretmen, işçi, köylü ve çiftçiyle dolu. Buna rağmen bütün emekçilerin direndiklerini, grevlerini ve eylemlerini görüyoruz.

Bununla paralel olarak tabii ki öğrenci ve kadın hareketi de önemli bir yerde duruyor. Jina Amini, devlet eliyle öldürüldükten sonra yükselen hareket duraksamış gibi görünse de devam ediyor. Devrimci hareket ile isyan arasında fark var isyanlar günlerce devam eder ama söner ama devrimci hareketin dinamiği var. Sokağa taşar, geri çekilir ve başka biçimde sürer ve yine sokağa taşar ve bu devrime kadar devam eder. Biçimleri değişir, ama sürer. Yeni örgütlenmeler ortaya çıkar ama halkın eski, köklü örgütleri de mücadeleye yön verir. Sadece kendiliğinden ilerlemiyor bu süreç. Yıllardır bunun için emek veren işçilerin, emekçilerin, halkın örgütleri var.

Bir yandan azınlık olsa da sağ monarşistleri de gördüğümüz bir tablo da var. Orada süreç nasıl ilerliyor?

44 yıldır bu hükümet var. Öncesinde saltanat dönemi güzellemelerini bir kenara bırakmak lazım. Devrim yapmak kolay bir şey mi? Halk demek ki monarşiyi istemiyordu ve devirdi. O dönem halk, yoksullukla boğuşuyordu. Bunu inkar eden yalan söylüyordur. Diğer yönden özgürlük yine yoktu. Yine örgütlenme yasaktı, siyasiler tutuklanıyordu, işkence vardı o dönem. Ama bir gerçek var; saltanat dönemi bitti. Tekrar bu meseleyi gündeme getirmek boşa yorulmaktır.

Bir yandan da “rejimin kendi içinde mevki sahibi olan, çalışan kişilerin menfaatleri değişince rejime karşı tutum alamaya başladılar. Tarihide kendi zıtlaşmaya başladıkları zamandan okumaya ve anlatmaya başladılar. Ama “alternatif”, “önder” olarak kendini tarif etmeye başlayan bu isimler devrime hiçbir katkısı olmadığı gibi bireysel, örgütlülüğün karşısında duran ve hatta rejimin devrilmesini istemeyen, sadece kendi hesaplaşmaları peşinde olan isimler. Bakarsanız bu gruplar olabildiğince eskiden çalışma sürdüren örgütlerin sesini kısmaya, görünmez kılmaya çabalıyorlar. Nasıl olursa olsun rejimin zemininde oyuna dahil olanlar İran halkının gerçek alternatifi olamaz.

Ama gerçekten içeride de ilmek ilmek emek veren alternatif güçlerimiz var. Mesela İran Mücadele Birliği Konseyi yıllardır siyasi partilerden, demokratik kitle örgütlerinden oluşan muazzam bir birikimdir. Bir çerçevesi var, programı var, hedefi var.

İran ve emperyalizm ile kurduğu ilişkiler hep tartışmalı olmuştur. İki uç nokta var; birincisi İran rejimi emperyalizmle mücadele eden bir özne olarak görünür, ikincisi ABD güzellemeleri yapılarak İran rejimi eleştirilir. Diğer emperyalist bloklar bir yana ABD üzerinden süren tartışmalara ne demek istersiniz?

Rejim emperyalizme karşı değil. İddia ettiği gibi siyonizme de karşı değil. Sadece çıkar ve beka meselesi İran rejiminin durduğu yer. Geldiği günden itibaren bütün yanındaki ülkelerde kendine yer edinmek için çabalamıştır, o ülkelerde örgütler kurmuştur, siyasal ve iktisadi olarak o ülkelere müdahalede bulunmuştur. Diğer emperyalist ülkeler bir yana ABD ile de hiçbir zaman iddia ettiği gibi zıtlaşmamıştır. Öte yandan ABD gibi emperyalist bir ülke İran halkı için ne yapmıştır? Hiçbir şey. Zaten yapmaz. ABD İran’da halk iradesinin kurulu olduğu bir düzen niye istesin? ABD ambargo uyguluyor ama İran’ın petrol ihracı artıyor, rejim ambargoyu deliyor… ABD bunları bilmiyor mu? Krediler, ödenen paralar ve niceleri. ABD kendi planları doğrultusunda İran rejimini kullanıyor ve bu tamamen iki taraflı bir uzlaşma zemini. Rejimin ilk günden itibaren kullandığı “düşman” kelimesi ise sadece ve sadece halkı bastırmak için kullanılmıştır. Bu kelimeyi kullanmazsa sokaktakileri nasıl öldürsün? Rejimin düşmanı halktır! Ne rejim emperyalizme karşı ne de ABD İran halkının dostu. İran halkının kendisinden başka kurtuluşu yoktur.

Euro 2024
ÖNCEKİ HABER

Orman işçilerini taşıyan traktör devrildi; 1’i ağır, 4 yaralı

SONRAKİ HABER

ABD Dışişleri, Eylem Tok ve Timur Cihantimur'un iadesi yönünde görüş bildirdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa