29 Haziran 2024 05:43

Muhalefete gözdağı, otoriter rejimi güçlendirme hamlesi

Kayyum politikalarının bölgedeki yansımalarını, ana muhalefetin buradaki tutumunu ve bundan sonraki süreci Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi Direktörü Yüksel Genç ile konuştuk. 

Fotoğraf: MA

Paylaş

Elif Ekin SALTIK
Diyarbakır

2016 ve 2019 yıllarını kapsayan iki dönem Kürt halkının seçtiği her belediyeye kayyum atayan tek adam rejimi 2024 yerel seçimleri sonrası ilk girişimini Van ile gerçekleştirmeye çalışsa da bunda başarılı olamadı. 3 Haziran’da ise Van’da uygulamaya sokmaya çalıştığı kayyumu normalleşme tartışmalarının da yürütüldüğü bir süreçte Hakkâri Belediyesine atadı.

Bölge illeri başta olmak üzere pek çok kentte iktidarın kayyum politikasına tepkiler devam ederken kayyum politikalarının bölgedeki yansımalarını, ana muhalefetin buradaki tutumunu ve bundan sonraki süreci Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi Direktörü Yüksel Genç ile konuştuk. 

Sosyopolitik Saha Araştırmalar Merkezi olarak kayyum politikalarının seçmenler üzerindeki etkilerine ilişkin araştırmalarınız olmuştu ve özetle bu politikanın seçmenler üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koymuştunuz, neydi bu olumsuzluklar, hatırlatır mısınız?

İktidar 2016’da ilk kayyum atadığında atadığı kayyumlara da geniş olanaklar tanıyarak kimi belediyecilik hizmetleriyle tabanın kendilerine oy verebileceği bir seçim sürecine hazırlanmak, kayyum yoluyla değil ama seçim yoluyla aslında bu kentleri de kazanabileceğini ispat etmek istedi. Fakat hem kayyum atama mantığının ortaya çıkardığı irade gasbı algısı hem seçme seçilme hakkına dönük ortaya konan gasbedici tutumun kendisi hem de yöre halkının kendini yönetme iradesine dönük merkezin göstermiş olduğu bu baskı biçiminin kendisi halk nezdinde onay görmedi. Onay görmediği gibi ciddi tepkiye de yol açtı. Devlet olanakları kullanılarak yapılmış kimi birkaç belediyecilik hizmetinin kendisi de toplum nezdinde oy değiştirici bir rol oynamadı doğrusu. Hatta halk, “Dünyanın en iyi belediyeciliğini de yapsalar, bize altınlar da sunsalar, biz kendi irademizin işaret ettiğiyle yönetilmek, kendi kendimizi yönetmek istiyoruz” dedi. Bu tutum oldukça net ve güçlüydü. O dönem bu sadece HDP’ye oy veren seçmende değil, AKP’ye oy veren seçmende de rahatsızlık yaratmıştı. Çünkü seçimle kazananın seçimle gidebilmesiyle ilgili süreçte denge bozulmuş ve bu politika kendi içinde merkezin çok hızlı ve çok güçlü bir biçimde, yaygın biçimde pek çok hakka el koyabileceği duygusunun oluşturduğu bir güvensizlik alanı kurmuştu. Kayyum atamalarından AKP’li seçmen de ciddi anlamda rahatsızlık duymaya başladı. Bir de kayyum atamalarının başladığı dönemle güvenlikçi uygulamalar paralel yürüdü. Ve kayyum ‘olanaklar tanıyarak bir sonraki seçime hazırlanalım’ı değil aynı zamanda ciddi baskı politikalarını, güvenlikçi politikaları da öne çıkardı. 2016-17-18 yıllarındaki operasyonel dalganın güçlü olduğu sindirme ve bastırma politikalarının birer parçası olarak kullanıldığı çok ciddi bir süreç yaşandı. Kayyum atamalarıyla birlikte bu uygulamalar birleşince AKP’ye oy veren Kürt tabanın AKP’ye oy verme gerekçesi ve motivasyonu giderek zayıflayıp yön değiştirdi. Aynı dönem MHP’yle kurulan ittifak kayyum atamalarının milliyetçi ve merkeziyetçi bazı söylemlere atfedilerek de yoğunlaştırılması AKP tabanını da huzursuz etti. 2019’da gerçekleşen seçimler, AKP’nin uyguladığı baskı politikalarının ve merkezden yerel halkın iradesini hiçe sayan atamaların bir karşılık bulamayacağının ilanı oldu. Hükümet kayyum atamalarıyla bölgedeki seçmeni sandıkta kendi lehine hareket edebilir hale getiremeyeceği konusunda belli fikir edinmiş oldu, ancak kayyum devam etti. Bu defa ‘Seçimde o sandıktan biz çıkmadığımız sürece kayyum atacağız’ algısını sürdürdü. Bir tür yıldırma, bıktırma, ver kurtul algısı ile yönlendirebileceğini düşündü. Ancak 2024 yerel seçimlerinde de gördüğünüz gibi halk “ver kurtul” noktasında hiçbir zaman olmadı, belediyeler kayyum marifetiyle gasbedilirse kurulacak ilk sandıkta HDP ya da HDP’nin ardılı olana oy vereceğini ilan etmiş oldu.

"İKTİDAR SONUCU LEHE BÜKEMEDİĞİ YERDE KAYYUM APARATINI KULLANIYOR"

31 Mart seçimleri sonrası hem iktidarın içine girdiği krize hem de yumuşama/normalleşme tartışmalarına rağmen Hakkâri’ye kayyum atandı. Kayyuma dair deneyimlerden ortaya çıkan bunca veri varken Cumhur İttifakı’nın kayyum politikasında ısrarı neye karşılık geliyor?

İktidar artık kayyum atamalarıyla seçmenin davranışını değiştiremeyeceğini, aksine kendine oy veren Kürt seçmenin önemli bir kısmını kayyum politikası ile kaybettiğini görüyor. Bu defa kayyum atamalarının ana odağına şunu koymuş gibi. 2015’te başladı ama 2016 ve 17, özellikle 2017 referandumundan sonra Türkiye açık bir biçimde güçlü bir otoriterizm zemininde şekillenmeye başladı. Bütün siyasal, sosyal, kültürel, hukuki yönelimler bu otoriterizmin ihtiyaçlarına uyarlanarak yol alındı ve çok güçlü bir otoriterleşme, merkezleşme söz konusu Türkiye’de. İktidar tek partili cumhurbaşkanlığı sistemi olarak tariflenen bu otoriter yapının. 2. 3. aşamalarını yapabilmek için dönemsel kimi alanlara açılım yapıyor, kimi alanları da baskılayıp korku sopasını elden bırakmamaya özen gösteriyor gibi görünüyor. Bu defa kayyum atamalarının ana odağında kurulmuş olan bu yeni rejimin kendine alan açarken ve makbul muhalefet içerisine açılırken, makbul bulunmayan muhalefet tabanı üzerinden de yargıyı ya da yetkiyi aslında hemen işe koşan uygulamalarla Kürtleri kendiyle hareket etmeye zorlayabilecek uygulamalar içerisine girdi. Kayyum atamalarını, otoriterleşmeye AKP MHP dışındaki ana akım muhalefetin bir kısmını da dahil etme çabasının bir parçası gibi de görmek gerekiyor. Kürtler bu sistemin hiçbir zaman bir parçası olarak düşürülmediği gibi, bu sistemin genişletilmesi ve yaygınlaştırılmasında, yapısal sorunlarını aşmasında Kürt meselesi ve Kürtlerin iradesiyle ilgili kurmuş oldukları netlik bir aparata dönüştürüldü.

Bir yandan İktidar Hakkâri’ye kayyum atayarak Kürt meselesiyle ilgili 2024 seçimlerinin ‘Kürt meselesine çözüm, Türkiye’ye demokrasi’ mesajını olduğu gibi almak istemediğini ilan etmiş oldu. Öte yandan bu bakış açısına muhalefeti eklemleyebilecek bir tehdit unsuru, bir gözdağı olarak kayyum atama yetkisini hatırlatmış oldu. Seçim süreçlerinde tümden kazanamayacağı Kürt tabanını, Kürt meselesini bir tür uslandırıcı, sindirici aparat olarak değerlendirmeye başladı. O yüzden kayyum atamalarını Türkiye’deki otoriterizmin şekle girerek daha otoriter bağlamlarını sağlamlaştırıp genişleterek yol almasına dönük çabanın bir parçası olarak da görüyorum. İktidar kayyum atadığı bölgenin oy tercihini lehe bükemediği yerde rejim ve sistem alanını daha makbul olana yayarken kullanabileceği bir aparat haline dönüştürmeye çalışıyor.

"BATI’YA DA MESAJ VERİYOR"

İktidar Kürt meselesindeki güvenlikçi uygulamaların tüm boyutlarını uygulayabilme yetisine sahip olduğunu ilan ederek bunu sadece muhalefetin mevcut sistemle bağlarını kurmanın bir uslandırıcı aparatı olarak kullanmıyor. Uluslararası bazı beklentilerinin gerçekleşmemesi durumunda uluslararası alana da mesaj verdiği kanaatindeyim. Hatırlayın kayyum atanmadan çok önce Türkiye ekonomik krize ciddi anlamda kilitlenmişti. Mehmet Şimşek, Amerika ve Avrupa’da yaptığı gezilerle fon bulmaya, alan açmaya, krizi aşabilecek bazı yöntemlere Batı’yı da dahil etmeye, oradan doğru bazı destekler bulmaya çalışıyordu. Bu destekler mevcut Türkiye konjonktürüne sunulmayınca, Kürt meselesini biraz Batı’daki lehe bulmadığı sonuçları değiştirebileceği ya da oraya da mesajlar ilettiği bir uygulama olarak da görmek mümkün gibi görünüyor. Yani aslında Kürt meselesindeki güvenlikçi uygulamanın çerçevelerini sadece iç politika açısından değil, ne yazık ki Türkiye iktidarı arzu ettiği noktaya eğene kadar dış politikadaki ilişki ağları açısından da kullanıyor.

Hakkâri’ye atanan kayyum sonrası tepkilerin Van’daki tepkiler kadar yüksek sesli olmadığına dair birtakım söylemler ortaya koyuluyor, sizce de böyle mi?

Aslında aynı değil demek çok zor, kentlerin özgünlükleri var. Oldukça güvenlikçi bir kent ve orada güvenlik uygulamalarının tahkim edilme biçimleriyle, Van’ın tahkim edilme biçimleri farklı, bir kere bunu görmek gerekiyor. İkincisi, Van seçimden hemen sonra gerçekleşti ve Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’de demokrasi mesajının taban motivasyonunun bu anlamda da güçlü olduğu, toplumsal olarak iktidarın ilk defa birinci parti olmaktan düştüğü bir durumun şoku içindeydi ve taban önemli oranda, mevcut mesajın getirdiği sıcaklıkla daha güçlü sahiplendi. Ancak yumuşama politikaları, geçen zaman bu tip kayyum atmaları gibi uygulamalara karşı refleksi muhalefet açısından biraz zayıflatmış gibi görünüyor. Bölgedeki kentler, kayyum atanan bölgeler ya da atanma riski olan bölgeler bu konuda hâlâ aynı duygu hanesinde görünüyor. Bir de Hakkâri’ye kayyum atanmış olması meselesinin batıya iletilen mesajı konusunda da muhalefet bir tedirginlik duyuyor. O yüzden daha bürokratik, daha sınırlı daha mesaj içeren ama eylem ve etkinlik içermeyen kınama metotlarını şimdilik tercih etmiş gibi görünüyor. Oysa son seçim mesajını iktidar nasıl büküyor ise aslında ana muhalefet de kendi sistemle bağ kurma olasılıklarını güçlendirecek biçimde bükmek istiyor. Umarım öyle değildir. Çünkü Türkiye’nin bu büyük otoriterleşme sürecinden çıkacağı yer hiç kimsenin mutlu olmayacağı bir yer olacak gibi.

Yani buradaki mesele, Van’daki mazbata gasbının kendisinin olduğu zaman ortaya çıkardığı duygu sıcaklığı ve muhalefetin iktidarla henüz bir ilişki kurmamış olmasının getirdiği toplumsal mesajı daha sarih, daha net okuma ya da buna uygun davranma konusunda daha sıcak kanlı olmasıydı. Ama şimdi iktidarla görüşülüyor, iktidarla bazı pazarlıklar yapılabileceğini düşünüyorlar ve bu pazarlıklara halel gelsin istemiyorlar. Tam da bu noktada Kürtlere dönük yapılabilecek kayyum atamaları dahil güvenlikçi uygulamaların kendisinde en fazla kınama ya da üzüntü beyanının dışında şeyleri örgütlemiyorlar gibi görünüyor.

"MEVCUT OTORİTER SİSTEMİN KENDİSİ ŞEKLE SOKULMAK İSTENİYOR"

İktidar 31 Mart sonrası içine girdiği krizi aşmak adına kayyumu bir yöntem gibi de kullanıyor. Peki bu devam eder mi, tek adam rejimi nasıl ilerler?

Kayyum uygulaması bir yandan muhalefete mesaj verip muhalefeti yeni rejimin çerçevesine alırken, öte yandan batıya bazı mesajlar içeriyor ve iktidarın kendi içindeki rahatsızlıkların bir kısmına da yanıt olmuş gibi görünüyor. İktidar içerisinde yumuşamanın daha geniş kapsamlı ve Kürt sorununu da kapsayacak biçimde yürütülmesini isteyen bazı çevreler varken aynı zamanda MHP’nin çok güçlü reddi karşısında hizalanan bir kesim de var. İktidar kayyum uygulamasıyla otoriter güvenlikçi uygulamaların sürmesini arzu eden kanadı da tatmin ederken, muhalefetle yürüttüğü görüşmeler bağlamında yumuşama talebi içinde olan çevreyi de kısmen tatmin edip denge kurmaya çalışıyor. Ama nihayetinde mevcut otoriter sistemin kendisi bir şekle büründürülmek isteniyor, bu şekle büründürülürken de ana muhalefeti kendisiyle yol almak, muhalefetle belli uzlaşı alanları kurmak ya da onu bu uzlaşı alanlarına mecbur kılmakla ilgili süreci de işletiyorlar. Ana muhalefet seçim sonuçlarının onlara yüklemiş olduğu Kürt meselesine çözüm ve Türkiye’de demokratikleşme mesajlarının gerekleri etrafında politik eylemler gerçekleştiremezse Türkiye’nin bulunduğu yerden daha kötü bir yere gideceğini belirtmek gerekiyor. Çok uzun süredir krizleri yöneterek kendini kurgulayan bir sistem. Krizlerin aşamalarını farklılaştırarak ve krizleri diğer çeperleri de ortak kılarak inşa sürecini güçlendirmek istiyor. Bu durum dünyada gelişen aşırı sağ eğilimin iktidara yürümesi ya da bu rüzgarın bu kadar güçlenmiş olmasıyla da birleşince doğrusu daha merkeziyetçi ama aynı zamanda kırılgan bir kulvarın Türkiye açısından çok mümkün olduğunu, toplumsal kutuplaşma süreçlerinin teritoryal bazı özerkleşme isteklerinin de bu bağlam içerisinde çok daha fazla yerine oturmasının mümkün olduğunu gösteriyor. Çünkü toplum gelişen bu yeni kırılgan sürecin parçası olabilme konusunda ciddi sorunlar yaşıyor, yaşayacaktır.

Açık ki bu uygulamaların devamı Türkiye’de devlet-millet ilişkisinde yeni devletin kurgusuna uygun millet yapılanmasının kendisinde kimi toplumsal gerilimlere de zemin sunabilir, Türkiye açısından kaygı verici bir durum olur.

"CHP DAHA CESUR DAVRANMAZSA KREDİSİNİ KAYBEDER"

Kayyuma karşı güçlü bir tepki ortaya koymanın bu saldırıları geriletmenin yolu nereden geçiyor?

Kayyum atamaları ve bundan sonra mevcut sistemin dizaynını güçlendirebilecek uygulamaların toplumsal çoğulculuk ve demokrasi zeminlerine getirebileceği zararların öngörülebilmesi gerekiyor. Tam bu noktada bu tip uygulamalara karşı toplumsal tabanın birleşebilmesi, birlikte hareket edebilmesi, ortak bir demokrasi kulvarı içerisinde Türkiye’nin demokratikleşme olanaklarını ortaya çıkarıp korumaya ve sahiplenmeye ihtiyacı olacak gibi görünüyor. Tam bu noktada sivil topluma, muhalefet siyasetini oluşturan tabana çok fazla iş düşecek. Aksi durumda bu tip uygulamalar Türkiye’nin çoğulcu yapısıyla uyumlu bir demokratikleşme dinamiğinin uzun yıllar işletilememesi anlamına da gelebilir. Kayyum atamasına karşı Türkiye muhalefeti ve Türkiye’nin iktidar dışı kalmış tabanı çok güçlü bir sahiplenme, kayyumu reddetme pratiği sergileyemedi. Bazı kınama mesajları geldi, bu kınama mesajlarının da bu tip politikaları yenemeyeceği çok açık. Kayyum uygulamaları bir devlet politikası artık, hükümetin geçici dönem uyguladığı bir şey değil. Ve antidemokratik uygulamaların kendisine karşı çıkmanın yolu, basın açıklamaları, kınamalar, üzüntü bildirimleri değil, güçlü dayanışmalar ve birlikte hareket edişler olabilmeli. Tam bu noktada sivil toplumun ve muhalefetin daha güçlü, daha cesur, daha açık haklarına sahip çıkarak demokrasi ve iç barışa dönük sahipleniliş biçimlerini pratik politikalarıyla da güçlendirerek yol alması gerekecek. Zaten bunu yapamazlarsa 2024 yerel seçimlerinde Kürtler dahil demokratik kamuoyunun ve tabanın CHP’ye vermiş olduğu kredinin kendisini bir daha CHP göremez. Eğer ana meselelerden kaçmayı ve iktidarla mevcut statünün paylaşımı ya da dizaynının parçası olmak gibi bir hevesle devam eder, daha cesur davranamaz, seçimlerle halkın onlara vermiş olduğu birinci parti olma vasfının amaç ve mesajlarını sağlıklı okuyamazlarsa bir sonraki seçimde kuşkusuz CHP üzerinden kümelenmiş toplumsal muhalefetin kendisi dağılabilir.

ÖNCEKİ HABER

İklim krizinin kanaryası işçiler

SONRAKİ HABER

Aydınlardan İmamoğlu’na çağrı: Adalar’da katılımcı demokrasi ilkeleri hayata geçirilmeli

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa