30 Haziran 2024 05:49

Enerji ve geçiş yolları: Emperyalistlere çıkarılan davetiye

Ortadoğu’da bulunmayan emperyalist ülke yok gibidir, petrol ve doğal gaz rezervleri tümünü kendine çekmektedir. Ve bölgenin çekim gücü sadece enerji rezervleri dolayısıyla değildir.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Ortadoğu’da bulunmayan emperyalist ülke yok gibidir, petrol ve doğal gaz rezervleri tümünü kendine çekmektedir. Ve bölgenin çekim gücü sadece enerji rezervleri dolayısıyla değildir; dünyanın petrol rezervlerinin 2/3’ünün bulunduğu toplam dünya üretimininse 1/3’ünün kıyısı olan ülkelerde gerçekleştirildiği Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı gibi petrol sevkiyatı yoluyla kıtalararası geçiş yolu Süveyş Kanalı bu coğrafyadadır. O nakil yolları ki, en son Yemen Husilerinin İsrail bağlantılı şilepleri vuracağını açıklamasıyla vazgeçilmezlikleri bir kez daha gündeme gelmiş, Afrika’yı güneyinden dolaşmanın ciddi bir alternatif olmadığı yeniden kanıtlanmıştır. Afrika’yı dolaşmak, 9.6 bin km ve on günlük fazladan yoldur ve nakliye maliyetine yükü misliyledir. Süveyş’in önemi, 1956’da Nasır tarafından millileştirildiğinde İngiltere-Fransa-İsrail’in ortak saldırısı sonucu Kanal’ın ele geçirilmesiyle patlayan büyük kriz ve 2021’de kaza ya da bir sabotaj sonucu kanalın 7 gün kapalı kalmasının yol açtığı zararın günlük 9.6 milyar dolar oluşuyla da kanıtlıdır.

Ticari ve mali olarak bütün emperyalistler Ortadoğu’dadır; ancak ABD doğrudan ve portföy yatırımları, ticari ve mali ilişkileri ve hükümetlerin başındaki işbirlikçilerinin yanı sıra Napoli merkezli Akdeniz’de konuşlu 6. Filo ve Bahreyn merkezli Süveyş-Basra Körfezinde konuşlu 5. Filoyla hepsinden çok oradadır. Üstelik Avrupa’dakiler bir yana, ABD kuzey Suriye’deki iki büyük üsle birlikte, Türkiye, Kuveyt, Katar, Bahreyn, Suudi Arabistan, BAE, İsrail, Ürdün, Irak ve Umman’da çok sayıda askeri üsse sahip ve bu ülkelerin başlıca silah tedarikçisi. Ve bir “üs” daha: ABD ile aralarında özel bir ilişki bulunan İsrail, aleyhindeki tüm BM kararlarını veto eden bu ülke tarafından neredeyse gözü kapalı olarak desteklenip zorlaştırıcı etnik/dinsel etkene karşın bölgede bir “ileri karakol” olarak kullanılıyor. ABD’nin, ayrıca Kıbrıs’taki İngiliz üssü Akrotiri’de de varlığını kabul etmediği asker ve askeri ekipmanı var. Tüm askeri üslerindeki toplam 180 bin civarındaki askeri personelinin 60-70 binini Ortadoğu’da bulunduruyor.

Sınırlarını cetvelle çizdiği Ortadoğu’nun eski egemeni İngiltere de bölgede şüphesiz. Artık eski gücünde değil, ama başta British Petroleum ve önemli bir bölümü ABD ile iç içe geçmiş Vanguard, Capital ve PİMCO gibi finansal yatırım fonları olmak üzere tekelleri bölge ülkelerinde faal. Eskiden imparatorluğa ait ya da himayesi veya etkisi altında olan bölgede İngiltere şimdi Kıbrıs’ta iki büyük askeri üsse sahip. Ayrıca, Irak’taki üs ve askerlerini boşaltan İngiltere, BAE, Katar, Suudi Arabistan, Bahreyn ve Umman’da askeri üslere sahip, Suriye’de ise asker bulunduruyor.

Fransa, başta petrol şirketi Total olmak üzere tekelleriyle doğu Akdeniz ve hemen tüm Körfez ülkelerinde faal; BAE-Abu Dabi ve Cibuti’de askeri üsleri, Suriye’deyse Tabka’daki Amerikan üssü ve petrol sahalarında topçu bataryalarıyla askerleri bulunuyor.

Rusya yatırımları olduğu Suriye’de hava ve deniz üslerine sahip, müttefiki İran’daysa örneğin VTB Bank gibi finans şirketleriyle en büyük dış yatırımcı ve iki ülkenin de başlıca silah tedarikçisi. Baf’ta savaş uçakları, Limasol’daysa savaş gemileri ikmal yapabilen Rusya, Ukrayna savaşının ardından konan batı yaptırımlarına Kıbrıs’ın uymasıyla 2022 martından bu yana bu olanaklardan yararlanamıyor.

Çin’in ise, giderek gelişen ekonomik, mali ve ticari ilişkilere sahip olduğu hemen bütün bölge ülkelerinde yatırımları, ancak sadece Cibuti’de bir askeri üssü var.

Bu verilerden bakılınca, Ortadoğu’da, ABD ve başta onunla çok sıkı ilişkiler içindeki İngiltere olmak üzere, özellikle Ukrayna savaşıyla birlikte, çıkarlarını, peşine takılmış görüntü verdikleri ABD stratejisi çerçevesinde gerçekleştirme çabasındaki Avrupalı emperyalistlerin ezici denebilecek bir hegemonyaya sahip oldukları düşünülebilir. Bu tamamen doğru değildir.

İlk neden, ekonomik gücü itibarıyla rakipleriyle boy ölçüşemeyecek olan Rusya’nın küresel olarak ABD’nin askeri gücünü dengeleyecek nükleer ve konvansiyonel silah yığınağına sahip oluşudur. İkinci neden, bu ülkenin ABD’ye benzer şekilde yayılmasının önde gelen bir “aleti”nin ordusu ve askeri ilişkileri; geçmişten gelen silah tedarikçisi olma, askeri eğitim verme vb. yeteneğinin olmasıdır. Sömürgeci geçmişi bulunmamasıyla birlikte, bu yeteneğinin iş gördüğü, son birkaç yıl içinde Ortadoğu’ya görece yakın 5 Afrika ülkesinde başarı kazanan askeri darbelerin arkasındaki başlıca güç oluşuyla kanıtlıdır. Yine, hele Ukrayna savaşının ardından, ABD tepkisine rağmen, petrol fiyatlarının düşmesini önlemek amacıyla üretim miktarı ve fiyatlarını belirlemek üzere Suudilerle birlikte davranabilmesi hesaba katıldığında, topraklarındaki devasa petrol ve doğal gaz rezervleri ve enerji ihraç olanağı elindeki bir diğer önemli silahtır.

Üçüncü neden, Çin’in ABD dahil tüm ülkeleri geride bırakan ekonomik yayılması ki, “Kuzu postuna bürünme” olanağı sağlayan sömürgeci geçmişe sahip olmayışı bunu kolaylaştırıyor. Çin, borç ve kredi vererek, teknoloji ihraç ederek, doğrudan ve portföy -tek başına ve ortak- yatırımlarla geliştirdiği ekonomik, ve mali ilişkileriyle -kuzey Amerika hariç- bütün kıtalarda rakiplerini geride bıraktı. Dünya ihracat şampiyonu kariyeri ve büyük bir ithalatçı olarak hemen tüm ülkelerle yüksek miktarlı ticari ilişkiler içindedir. Büyük bir enerji alıcısıdır, kendisi için önemli bir zorluk oluşturmasına karşın paradoksal olarak bu durum örneğin Rusya, İran ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle ilişkileri açısından Çin’e ülkeleri kendisine bağımlı kılma ek olanağı sağlamaktadır.  Öte yandan Çin, “petro-dolar” türü sermaye fazlası olan ülkeler için hâlâ iş gücünün görece düşük oluşu dolayısıyla yüksek kârlar elde edebilecekleri önemli bir yatırım alanıdır. Ve giderek harcamalarını artırdığı silahlanması ve askeri gücü de şimdiden küçümsenebilir türden değildir.

Son birkaç yılda hızı yavaşlamaya başlasa bile yüksek büyüme hızıyla GSYİH’leri arasındaki farkı hızla kapatmakta olduğu başlıca rakibi ABD karşısında sadece dünyanın yeniden paylaşımını talep etmemekte, bunu gerçekleştirmektedir. Bu, Ortadoğu açısından da geçerlidir.

* Mustafa Yalçıner’in Teori ve Eylem dergisinin 64. sayısında yayımlanan “Kaynayan Kazan Ortadoğu” başlıklı yazısından alındı.

ÖNCEKİ HABER

Afyon'da yolcu otobüsü ile tır çarpıştı: 1'i ağır 14 yaralı

SONRAKİ HABER

İBB: deprem olmasa bile olduğu yerde yıkılma riski olan 1556 bina var

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa