Sendikal bürokrasinin temmuz zammı korkusu
Yoksulluk sınırının yarısını bile zor gören sendikalı iş yerlerinde çalışan işçiler ek zam isterken sendika bürokratları ise işçilerin bu zam talebini bastırmak için her yolu deniyor.

Grafik: Evrensel
Hilal TOK
İstanbul
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın lideri olduğu AKP iktidarının; Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek öncülüğünde yürüttüğü ekonomi politikaları yerli ve yabancı sermayeye kâr artırma garantisi verirken emekçileri ise yoksullaştırıyor. Kamu harcamalarında tasarrufa gidilmesi, orta vadeli program, 12. kalkınma planı... Kemer sıkma politikaları arttıkça işçilerin ücretlerine zam talebi de yükseliyor. Ücretleri açlık sınırının altında kalan asgari ücretliler ve yoksulluk sınırının yarısını bile zor gören sendikalı, toplu sözleşmeli iş yerlerinde çalışan işçiler ek zam isterken sendika bürokratları ise işçilerin bu zam talebini bastırmak için her yolu deniyor.
‘TİS BOŞA DÜŞER’ KORKUSU
Metalden gıdaya, tekstilden petrokimyaya kadar son yıllarda sendikalı iş yerlerinde imzalanan toplu sözleşmelerin ömrü uzun olmadı. Sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen iş yerleri dışarıda tutulduğunda toplu sözleşme kapsamında olan fabrikaların çoğunda ücretlerdeki erimenin boyutu, ayrıntılı bir hesap yapmaya ihtiyaç duyulmadan ortaya çıktı. Geçtiğimiz iki yıl asgari ücrete senede iki kez zam yapılmasıyla ücretler asgari ücretin altında kaldı. Yeni toplu sözleşme süreçlerinde hesaplar asgari ücretin altında kalan ücretler üzerinden yapıldı.
İşte sendika bürokratları da şu an bu ‘korku’ ile hareket ediyor. Zira asgari ücret başta olmak üzere ücretlere temmuz zammı yapılması, imzaladıkları toplu sözleşmeleri zafer naralarıyla duyuran sendika bürokratlarının işini zorlaştıracak. Keza “Ücretlere temmuz zammı yapılsın” demek aynı zamanda “Toplu sözleşmeler yenilensin” demek anlamına da geliyor. Bu nedenle sendika bürokratları işçilerin ücretlere zam taleplerini duymazdan gelmekle kalmayıp zammın neden yapılamayacağına ilişkin gerekçeler sunuyor.
İŞÇİDEN KEMER SIKMASINI İSTİYORLAR
Kamuya ait iş yerlerinde alınan tasarruf tedbirleri sendika bürokratlarının doğrudan sığındığı bir liman halinde. Servislerin birleştirildiği ya da kaldırıldığı, fazla mesailerin iptal edildiği kamu iş yerlerinde bu tedbirler işçilerin ücretlere zam talebi karşısında sendika bürokratları tarafından bir koz olarak kullanılıyor. Demiryol-İş üyesi bir işçi, talepleri karşısında sendika yöneticilerinin sık sık “tasarruf dönemi” dediklerini söylüyor.
Bir başka örnek ise Türk-İş’e bağlı bir sendikanın bir fabrikada patronla yaptığı anlaşma. İşçilerin bastırması sonucu sendika yöneticileri patronla bir görüşme yapıyor. Patron görüşmede ek zam talebini karşılamanın bir yolu olduğunu söylüyor ve bu tarafların anlaşmasıyla hayata geçiyor. Fabrikada ‘gönüllü’ çıkışların önü açılıyor, 15 işçi işten çıkıyor. Kalan işçilere zam yapılıyor ancak iş yükleri de artıyor. Daha az işçiyle işlerini yürüttüğünü anlayan patron 2 işçiyi daha çıkarıyor…
GENEL MERKEZLERİ RAHATSIZ EDEN EYLEM
Bu tutumun son örneği ise İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformunun (İİSŞP) “temmuzda ücretlere zam” talebiyle Bakırköy Meydanı’nda yaptığı eylem sürecinde yaşandı. Eylem planı karşısında sendika merkezleri ve konfederasyonların takındığı tutum, işçilerin ücret mücadelesinde sendikal bürokrasinin vaziyetine dair turnusol kağıdı niteliğinde.
İİSŞP içinde yer alan kimi sendikaların şube yöneticilerinin telefonları eylem hazırlığı sürecinde susmadı. Konfederasyon ve sendika merkezlerinden gelen telefonlar, şubeleri “temmuz zammı” talebiyle yapılacak bir eylemi örgütlemeyi, eyleme katılmayı engellemek içindi. Kimi sendikalar eyleme katılmaktan geri dururken, yine de coşkulu bir tepki vardı meydanda.
"YEREL BİRLİKLERİ ETKİSİZ KILMA ÇABASI"
Bugün artık bıçağın kemiği geçtiği, temmuz zammının elzem olduğu tabloda işçiler, konfederasyonlar ile bağlı sendika merkezlerinin atacakları somut adım atmamasına, taleplerini görmezden gelmesine tepkili. İşçiler ekonomik, sosyal, demokratik çıkarları açısından en önemli araçların başında gelen sendikaların; bugün ücret mücadelesinde, işçi haklarına yönelik saldırıların karşısında ortaya koydukları pratik tutumun yetersiz olduğu fikrinde.
İİSŞP eylemine katılan bir kamu işçisi, “Bu eylem kararı işçi sınıfının harekete geçmesi için önemli” derken, sendika merkezleri ve konfederasyonların bu eylemden rahatsız olmasına da tepki gösteriyor: “Ücret mücadelesinde işçi sendikalarından oluşan yerel birliklerin de önünde duran sendikal bürokrasi; bu yerel birlikleri giderek güçsüz ve etkisiz kurumlar haline getirme çabasında.”
Harb-İş üyesi bir işçi de “Sorun hepimizin sorunu, sorun ortak. Mücadele de ortak olmalı. Buradaki en büyük sorumluluk konfederasyonların. Türk-İş, Hak-İş, DİSK tüm sendikaları, tüm işçileri kapsayacak bir eylem planını bir an önce hayata geçirmeli” diyor.
"KİMSE BAŞINI KUMA GÖMMESİN"
Öte yandan Harb-İş İstanbul Şubesi içinde zam barındırmayan ek çerçeve protokolü sürecinden bu yana Harb-İş Genel Merkezinin hedefinde. Şube, sendika merkezinin baskılarına rağmen ücretlerin yükseltilmesi talebiyle mücadeleyi sürdürüyor. Türk-İş’in ve genel merkezin baskısına rağmen Harb-İş İstanbul Şubesi eylemde yer aldı. Şube Başkanı Murat Yalçınkaya’nın alandaki şu sözleri de önemliydi: “Sendikalara bakıyoruz, sendikalarda ses yok. Burada tepki göstermesi gereken sendikalar. Türk-İş bugün son 25 yılın en ekonomik krizini yaşıyoruz diyebiliyorsa bunun gereğini yapabilmeli. Kimse artık başını kuma gömmesin. Sorun belli, çözüm de belli. Sendikacı sadece yönetime gidip sadece 4 yılını tamamlayıp gitme çabasını sarf etmemeli. İşçinin gözünde şu anda sendikacı vasfını kaybetmiş durumda…”
"BUGÜNÜN İHTİYACI BU ANLAYIŞI DEFETMEK"
Sendika bürokratlarının bu tutumuna tepki gösteren bir TÜRASAŞ işçisi, “Bugün işçilerin gidişata müdahale etmesinin adımlarının, sendikal bürokrasi tarafından engellendiği ya da sınırlandığı bir çerçevede yürütülmek istenmesi kesinlikle kabul edilemez. Böyle bir tabloda yapmamız gereken ortada: Sendikaların başına çöreklenen ve onları işçi örgütleri olmaktan çok sermayenin işçi sınıfını denetlediği kurumlar haline getiren mevcut bürokratik anlayışı defetmeliyiz. Karşımızdaki pratik durum bugün bu ihtiyacı dayatıyor” diyor.
Aynı TÜRASAŞ işçisi şunları söylüyor: “Bize önce ‘Seçimi bekleyin’ dediler. ‘Sandıkta tepkimizi gösterelim, sabredin, fedakarlık yapın, tasarruf yapacağız, dişinizi sıkın, kamu işçilerinin bir yaptırım gücü yok’ dediler. Bugüne dek bastırdılar da bastırdılar. İktidardan da, sendikacılardan da aynı kalıplaşmış ifadeleri işitiyoruz. ‘Aman ha hareketlenmeyin, kalkışmayın, tepki göstermeyin, soluğu hapiste alırsınız, işten atılırsınız, vatan haini teröristsiniz’ gibi ifadeleri duyarak bugünlere geldik. Geldiğimiz noktada kaybeden hep biz işçiler olduk, yoksullaştık, açlık sınırının biraz üzerinde ölmeden yaşamaya çalışıyoruz. Ama diğer tarafta bir avuç vahşi ve gözünü kâr hırsı bürümüş acımasız patronlar ve onların siyasi temsilcileri, bürokrat sendikacıları zevküsefa bir yaşam içinde. Nerede Şam orada akşam yapanlar var. Artık bu tabloyu değiştirmenin tek yolu biz işçilerin birlikte hareket etmesi. Sokakta hak talep etmekten, işçinin en büyük silahı olan grevden başka sarılacağı dostu yoktur. Zaten biz zorlarsak sendikalar gerçek birer işçi örgütü olur, mücadeleci kimliklerini yeniden kazanabilir.”
YA DESTEKÇİ YA RİCACI
1 milyon civarında üyesiyle ülkenin en büyük konfederasyonu olan Türk-İş’in Genel Başkanı Ergün Atalay ücretlerdeki erime ve zam konularında bugüne kadar yaptığı açıklamalarda ricacı olmaktan öteye gitmedi. Zam talebi karşısında “Küpün altı delik, önce onu halletmeliyiz” diyen Atalay’ın başkanı olduğu Türk-İş bu zamana kadar harekete geçmiş değil.
Genel Başkanının Mahmut Arslan olduğu Hak-İş’in tutumu ise ricacı olmakla birlikte AKP iktidarının politikalarını açıktan desteklemek. İçerdiği maddelerle emekçilerin en temel haklarını gasbetmeyi hedefleyen orta vadeli programa sahip çıkan Hak-İş Başkanı Mahmut Arslan, “Hepimiz ülkemiz adına, milletimiz adına, devletimiz adına fedakârlıkta uzlaşırsak, bu geçiş dönemini birlikte kısa zamanda tamamlarız. Sayın Cumhurbaşkanımızın hedefi, çalışanlarıyla, çalıştıranlarıyla, memuruyla, işçisiyle, emeklisiyle, özel sektör çalışanıyla topyekûn millet olarak ayağa kalkmamızdır. Bunu birlikte başaracağız” demişti.
İŞÇİYE OPERASYON DÜZENLEMİŞLERDİ
Türk-İş ve Hak-iş yöneticileri, 2024’ün başında kamu işçilerinin ek zam talebini bastırmak için hükümetle el ele vererek işçilere operasyon düzenlemişti.
Kamu iş yerlerinde başlayan ek zam hareketliliğiyle Türk-İş’e bağlı sendikalara üye işçilerin başlattığı eylemler kent merkezlerine yayılmıştı. İşçilerin bastırmasıyla Harb-İş Ankara’da miting kararı alırken, miting Türk-İş’in eylem kararı alacağı iddiasıyla iptal edilmişti. O sırada Hak-İş de eylem kararı aldığını duyurmuştu. Türk-İş ve Hak-İş yöneticilerinin apar topar çalışma bakanıyla görüşmesinin ardından ek protokol imzalandığı duyurulurken, hiçbir zam alınmadığı, kamu çerçeve protokolünde bağıtlanan, zaten verilecek zammın ‘ek zam’ diye pazarlandığı ortaya çıkmıştı.
"SENDİKACILAR MAAŞLARINI AÇIKLASIN"
İşçilerin kendi aldıkları ücretler karşısında sendikacılara sordukları sorulardan biri de ücretleri. Harb-İş’in mali raporlarına göre 2023’te sendikanın sadece aidat geliri 125 milyon 465 bin lira oldu. Toplam geliri 139 milyon lirayı geçen sendikanın personel/yönetici il ve bölge temsilcilerine ödenen gideri 80 milyon 810 bin 359 lira. 2023 yılında 9 milyona yakın ‘net kârı’ kalan sendikaya Harb-İş üyesi işçiler şöyle soruyor: “Masaya oturup işçisini savunmazlar. Biz bu haldeyken siz ne kadar ücret alıyorsunuz açıklayın, işçiyi resmen bitirdiniz.”
BİR DE KOLTUK TAZMİNATI VAR
Türk-İş’e bağlı başka bir sendikanın yönetiminde olan bir sendikacı, sendika yönetiminde aşağıdan yukarıya ücretlerin değiştiğini, kendi sendikalarında bir profesyonelin ortalama 120 ila 150 bin lira arasında maaş aldığını söylüyor. Ancak sendikadan, sendikaya maaşların değiştiğini ifade eden sendikacı, kimi sendikacıların koltuk tazminatı ve kira yardımı gibi ek ödemeler aldığını vurguluyor.
Daha önce koltuk tazminatı Hak-İş’e bağlı Öz İplik-İş’te Yusuf Engin’in adının karıştığı yolsuzluk dosyaları ile gündeme gelmişti. Koltuk tazminatı olarak ödenen para gider gibi gösterilmişti.
İŞÇİ ÜCRETLERİ ERİYOR
Koltuklarını bırakmayan, işçinin taleplerine kulak tıkayan, eylemleri engelleme peşinde olan sendika bürokratları aldıkları maaşları açıklamazken, işçilerin payına düşen ise yoksullaşma oluyor.
- Yılbaşından bu yana asgari ücret 3 bin 800 lira eridi.
- İlk 5 ayda yüzde 22.72’lik TÜİK enflasyonuna göre alım gücü 14 bin liranın altına gerileyen asgari ücret, Merkez Bankasının öngörüsü tutsa dahi her ay ortalama yüzde 1.7 oranında erimeye devam edecek.
- Yıl sonunda asgari ücretin alım gücü 12 bin 500 liraya düşecek.
- Türk-İş’in hazırladığı açlık sınırı verilerine göre yılın ilk 5 ayında açlık sınırı ortalama yüzde 5.63 arttı.
- Yılın ilk 5 ayında gıda fiyatlarındaki ortalama yüzde 5.63’lük artış yüzde 3’e düşse dahi açlık sınırı yıl sonunda 23 bin lirayı aşacak; yüzde 1.7’lik en iyimser projeksiyona göre yoksulluk sınırı da 69 bin lirayı!
Evrensel'i Takip Et