İngiltere’de İşçi Partisi hükümeti kapıda
İngiltere’de 4 Temmuz'da erken seçimler gerçekleştirilecek. İşçi Partisinin iktidara geleceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Fotoğraflar: Rishi sunak (solda), Wiktor Szymanowicz/AA
| Keir Starmer sağda, Chris McAndrew/Wikimedia Commons (CC BY 3.0)
Aydın GÖÇMEN
Londra
Kısa aralıklarla peş peşe lider ve başbakan değiştirmesi İngiltere’de iktidarda olan Muhafazakar Partinin derdine çare olmadı. Son Başbakanı Rishi Sunak, zaman geçtikçe daha fazla destek ve oy kaybedeceğini görerek mümkün olan en erken tarihte, 4 Temmuz’da, seçim kararı aldı.
Herkes tarafından görülebilir biçimde en zenginlerin hükümeti olmuş, enflasyon ve yoksullaşma nedeniyle iki yıldır grev hatlarını dolduran işçilerin ücret taleplerini asgari ölçülerle bile karşılamaya yanaşmamış, grevleri yapılamaz hale getirmek dahil elinden gelen bütün gerici önlemleri almakta kusur etmemişti. Faturayı ödemek zorunda ve tüm anketlerin gösterdiği gibi seçimleri açık farkla kaybedecek.
NASIL BİR HÜKÜMET GELECEK?
Artık tartışma Muhafazakar Parti üzerinden sürmüyor. Ondan pek farklı olmayan lideri değiştirilmiş bir İşçi Partisi, son konferansından bu yana çoktan hazırlanmıştı. Gündeme daha belirgin biçimde giren tartışma konularından biri yeni iktidardan ne beklenebileceği ve emekçiler açısından toplumsal koşulların seyrinin ne olacağı.
Tartışmanın başlıca ögelerinden biri, yeni iktidarın ekonomik programının geçim krizi, yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, kamu hizmetlerini sıfırlanmaya yaklaştıran ciddi kesintiler, düşen ücret ve kötüleşen iş koşullarıyla ülke ekonomisinin içinde bulunduğu durumdan bir çıkış sağlayıp sağlayamayacağı. Ancak tartışmaların ayrı ve politik diyebileceğimiz başka bir boyutu da bulunuyor: Artık somut bir olasılık haline gelmiş olan Starmer liderliğindeki bir İşçi Partisi hükümetinin milliyetçilik, gericilik ve ırkçılık artışının gözle görülür bir hale geldiği siyasi şekillenmeyi nasıl etkileyeceği. Ve buna bağlı olarak, böyle bir hükümet değişikliğinin kesintili olsa da gelişmeyi sürdüren halk ve emekçi hareketinin siyasi örgütlenmesi açısından ne gibi bir durumu ortaya çıkaracağı...
SENDİKA BÜROKRASİSİ İLE UZLAŞMA
Daha seçimler ilan edilmeden İşçi Partisi ile sendikalar arasında, özellikle mayıs ayı ortalarına kadar süren tartışma, sürtüşme ve ardından gelen uzlaşma bunlardan biriydi. Hatırlanırsa, bu dönemde sendikalar Starmer’ın işçi haklarını budama planlarına tepkilerini ortaya koymuş ve parti liderliği sendika liderlerine bunu yapmayacakları sözü vermişti. Partinin en büyük bağışçılarından olan Unite Sendikası Genel Sekreteri Sharon Graham, mayıs başlarında Guardian gazetesinde kaleme aldığı bir makalede yeni hükümetin emekçilerden yana davranacağına güvenmediğini belirtmişti. Parti de sendika liderleriyle bir araya gelerek bazı konulardaki planlarını geri çekmiş ve hatta toplantıdan sonra Graham da partinin sendikaları dinlediğini belirtmişti.
Sendika bürokrasisiyle uzlaşmaya varan partinin politikalarının ne olacağı ve İşçi Partisinden ne bekleneceği tartışması seçim tarihinin belli olmasından sonra açıklanan manifestolar ve vaatler üzerinden de devam etti. Sendika bürokrasisine verilen sözlere rağmen iş ve çalışma haklarına dair vaatlerin parti seçim manifestosunda açıklanan ulusal güvenlik, sınırların korunması ve ekonomik istikrar vurgularına bağlanması bunu özetliyor.
SEÇİM PLATFORMU MEVCUT HÜKÜMETİN DEVAMINA İŞARET EDİYOR
Muhafazakar iktidarın politikalarının eleştirisiyle sınırlandığı sık sık belirtilen Starmer liderliğindeki İşçi Partisi manifestosunun muğlaklığı da bunu ortaya koyuyor.
Manifestoya göre, İşçi Partisi hükümeti ekonomiyi istikrarlı hale getirecek, sağlık sisteminde 40 bin daha fazla randevu alabilme olanağı yaratacak, göçe yönelik bir Sınır Güvenliği Komutanlığı kuracak, “Faturaları düşürmek ve enerji güvenliğini artırmak için kamuya ait temiz bir enerji şirketi olan Great British Energy şirketini” kuracak, daha fazla mahalle polisi atayacak ve 6 bin 500 yeni öğretmen işe alacak.
İşçi ve emekçilerle ilgili odak noksanlığı bir yana, bu vaatlerin sağlık ve eğitim gibi kamu hizmetlerinin kaynaklandırılmasına, sosyal güvenliğin düzenlenmesine, konut sorunu, ücret ve çalışma haklarına dair somut bir şey içermemesi, bu haliyle olası bir Starmer Hükümetinin ekonomi açısından Muhafazakar hükümetin yürüttüğü sermaye programını hemen hemen olduğu gibi sürdüreceğini gösteriyor. Hele de ekonomik istikrarı sağlama konusunda sermayeye yaranma söyleminin gösterdiği tamamen bu.
ÜLKE İÇİNDE VE DIŞINDA SALDIRGANLIK SÜRECEK
Dış politika açısından İşçi Partisi kampanyasının Filistin halkıyla dayanışma ve katliam politikalarına karşı çıkan Diane Abbott, Jeremy Corbyn ve Faiza Shaheen gibi milletvekili adaylarının parti tarafından ekarte edilme girişimiyle başladığını belirtmek bu anlamda yararlı. Yine kampanya döneminde Parti Lideri Starmer’ın NATO politikalarını öven demeçleri, artan uluslararası güvensizliğe karşı savunmanın geliştirilmesine dair militarist söylemleri ve Filistin’de süren katliama hiç değinmemesi bunun örneklerinden. Mevcut durum İşçi Partisi hükümetinin ülke ve dışında sürdürülecek saldırgan politikaların yeni uygulayıcısı olacağı ve ekonomiye dair verilen sözlerin bu yaklaşımla yalanlanmasına işaret ediyor. Ukrayna savaşı sürdükçe ve diğer savaşlar kışkırtıldıkça enerji faturaları nasıl düşecek sorusuna İşçi Partisinde bir yanıt yok.
Ve İşçi Partisi, böyle bir siyasi çizgi izlemesinin toplumsal yaşamın daha da gericileşmesini açıkça garantiliyor. Kaldı ki son kamuoyu yoklamaları Muhafazakarların oy kaybının yanında aşırı sağcı Farage liderliğindeki Reform Partisine artan desteğe dikkat çekiyor ve bu da İşçi Partisinin hükümet olmaya asılmak için gerici bir politika yürütmeye zorlanacağının işaretlerini veriyor. Bu nedenle yaşam ve çalışma koşulları açısından olduğu kadar uluslararası barış ve buna bağlı göç ve ırkçılık konularında yeni bir İşçi Partisi hükümetinden beklentiye girmek yanılsamadan öte gaflet demek olacak.
Tüm bu nedenlerle emekçilerin İşçi Partisinden beklentilerinin kısa süre içinde gerçekliğe çarpması kesin olmakla birlikte, bunun hemen güçlü ve birleşik bir emekçi örgütlülüğüne varmasının bir garantisi olmadığını belirtmekte yarar var.
Yakın geçmişte biraz toparlanan ancak apansız açıklanan seçimlere öznel olarak bölünmüşlüğüyle parçalı biçimde katılan emek ve demokrasi yanlısı güçlerin, mücadele etrafında birleşme eğilimleri güçlenirken ve güçlendirilmesi gerekirken, hareketin önünde hâlâ halka ve emekçilere ulaşamama geleneksel zaafının durduğu belirtilmeli. Öznel diyebileceğimiz bu başlıca etkenin yanında yeni hükümetin ekonomik saldırı politikalarının pervasızlığı ve uluslararası sorunlarla da birleşecek ülke içinde yaşam koşullarının kötüleşmesinin, bunun sınanacağı nesnel koşulları sağlayacak. Bu biçimde gelişmekte olan koşullarda emekçilere ve sınıf bilinçli işçilere, ortak sorun ve talepler etrafında süren mücadeleleri güçlendirmek, bunları birleştirerek siyasal bir karakter kazandırmak ve halkla ilişkileri daha güçlü bir biçimde geliştirmek düşüyor.