5 Temmuz 2024 05:48
/
Güncelleme: 15:59

Gazeteci Cengiz Erdinç: ‘Özel harp devletinin eşiğindeyiz’

“Overdose Türkiye /Narkoelitlerden Mafyaya Uyuşturucunun Yüzyıllık İstilası” kitabının yazarı Gazeteci Cengiz Erdinç gazetemize konuştu.

Gazeteci Cengiz Erdinç: ‘Özel harp devletinin eşiğindeyiz’

Cengiz Erdinç "Overdose Türkiye" kitabının ikinci baskısını yayımladı 

Cihan ÇELİK
İstanbul

Gazeteci Cengiz Erdinç, ilk basımını 2004’te yaptığı “Overdose Türkiye / Narkoelitlerden Mafyaya Uyuşturucunun Yüzyıllık İstilası” kitabını yeni bilgi ve belgelerle yirmi yıl sonra yeniden yayımladı. Erdinç, uyuşturucu maddelerin dünyada ve Türkiye’de nasıl ağır bir toplumsal sorun haline geldiğine, narkotik ticaret ve devasa kazançlarla büyüyen organize suç makinesi çetelerin, devlet şiddet tekelini devralan suç figürleri ve devletle ilişkisine, siyasete nüfuzuna işaret ediyor. Sorularımızı yanıtlayan Cengiz Erdinç, “Şimdi ‘özel harp devleti’nin eşiğinde duruyoruz” diye vurguluyor.

ORGANİZE SUÇUN EVRİMİ

Kitabınızda cumhuriyet döneminden başlayarak narkoelitlerden mafyaya uzanan yüzyıllık bir süreci anlatıyorsunuz. Kaçakçılık, çeteler ve organize suç nasıl bir evrim geçirdi bu süreçte?

Türkiye’den konuşacak olursak, imparatorluk bakiyesi bir coğrafyaya çekilen sınırlar ve farklı ülkelere yayılan etnik ağlar kaçakçılığı her zaman mümkün kıldı. Güneydoğu ve Trakya iki yönlü bir trafiğe sahipti. Türkiye’de organize suç sebze meyve halleri ya da taşımacılık gibi alanlarda “kamu rantını” tekelleştiren hemşehri dayanışmasıyla, aşiret yapılarıyla başladı. Kumarhaneler ve fuhuş sektörüyle evrildi, Menderes’in polisleri sadece rüşvet almıyor, genelev işletiyor, eroin kaçakçılarına pasaport sağlıyordu. 1974 krizi ve döviz ihtiyacı meşru ve gayrimeşru malların kaçakçılığını, döviz ticaretini, hayali ihracatı aynı masaya taşıdı. Kaçakçılar polis müdürü hatta bakan tayin ediyordu. 12 Eylül Darbesi hazırlanırken gayrinizami harp işlerini üstlenen paramiliter figürler darbeden sonra eroin kaçakçılığından, mafya korumalığına, haraç ve tahsilat işlerine farklı alanlarda yeraltına nüfuz ettiler. 1987 MİT raporu bunun haritasıydı.

"YARGI BAĞIMSIZLIĞININ ORTADAN KALKMASI ORGANİZE SUÇUN EVRİLMESİNDE ÖNEMLİ ROL OYNADI"

Susurluk skandalı bu gelişmelerde nereye oturuyor?

1990’larda bu katmanlara Güneydoğu’daki gayrinizami harbin paramiliter unsurları ve kamu görevlileri de dahil oldu, Susurluk bu evrelerden biriydi, bir uğrak noktasıydı ve evrilerek sürdü. AKP hükümetiyle birlikte bu evrime cemaatler, yerel siyasetçiler ya da organize suç operasyonlarının kilit isimleri eklendi. “Terörle mücadele” ya da “Ergenekon” başlığı altında akan sular dururken saf bir Makyavelizm’den beslenen gayrinizami harp ilahiyatı, siyasete içkinleşti. “Kaldırılan” askeri vesayetin yerini alan aşağı yukarı bu. Bir sonucu; yargı bağımsızlığının ortadan kalkmasıydı ve organize suçun evrilmesinde önemli rol oynadı. Filmi, Naci Şerifi Zindaşti’nin Zekeriya Öz ve cemaat hukukçularıyla ilişkisine kadar geri sarabiliriz. Organize suç figürlerinin hem siyasete korku salmaya kalkıp hem de devlet fotoğraflarında kadraja girmesi 15 Temmuz sonrası bu katmanlara eklemlenmeli. Şimdi bir “özel harp devletinin” eşiğinde duruyoruz.

"YERLİ VE MİLLİ" ORGANİZE SUÇ

Uyuşturucu ticareti için Türkiye’nin geçiş ülkesi olduğu söylenegeldi hep. Siz Türkiye’nin “transit ülke” olmadığını, gayrimüslimler ya da dış güçler eliyle uyuşturucunun merkezi haline getirilmediğini belirtiyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? Türkiye nerede duruyor?

Türkiye’nin “transit ülke” olduğu tezi 1980’lerin politikacıları ve kamu görevlilerinin savunma biçimiydi. Kitap hem 1930’larda hem de 1980’lerde iki önemli uyuşturucu dalgası olduğunu ortaya koyuyor. İşte bu “transit ülke” masalı 1990’ların ortasında parça parça oldu. Gayrimüslimler 1930’larda evet, imparatorluk bakiyesi olarak bu işleri kontrol ediyordu ancak 1980’lerde organize suç kesinlikle “yerli ve milliydi”, cunta generalleri özellikle kaçakçılık ve uyuşturucuyu dış güçlere bağlıyordu.

"KRİMİNALLERİN PARA AKLAMASI FAFT’NİN UMURUNDA OLMADI"

Bugüne baktığımızda ise bir “gri listeden çıkış bir başarı öyküsü” deniliyor. Ancak “Ne olursan ol paranı getir”, “parayla vatandaşlık” satışı, “varlık barışı” gibi uygulamalar söz konusu… Siz bu “başarı öyküsü”nü nasıl yorumluyorsunuz?

Gri liste ya da tam adıyla “artırılmış izleme altında yetki alanındaki ülkeler” aslında finansal bir çerçeve fakat içi boş bir çerçeve. Gri listede olmanın yabancı yatırımları etkilediği de bir rivayetten öte değil. Bu aslında bir ikiyüzlülük. Uyuşturucu kaçakçılığı ve bağımlılığı ile organize suç konusunda “hassas” olan ülkeler, Avrupa’yı çevreleyen vergi cennetleri içindeki kriminal gelirleri ya da Rus oligarkların 1990’lardan bu yana Batı finans merkezlerine akan kanlı rublelerini görmezlikten geldi. Türkiye’den hemen önce Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) şubat ayında gri listeden çıkarıldı. Ve bunun hemen ardından Avrupa eksenli araştırmacı gazeteciler BAE’deki uyuşturucu kaçakçısı, oligark, çete lideri ve kirli siyasetçilerin çok gizli tutulan mülk listesini yayınladı. Bu kriminal kadronun para aklamak için Dubai’ye akıttıkları milyarlarca dolar FATF’nin umurunda olmamıştı. İstisnai vatandaşlık yoluyla verilen vatandaşlıkların da böyle bir yanı var ve sıralı tam listeye ulaşmak henüz mümkün olmadı.

"BU YASAL DONANIMLA KARA PARAYLA BAŞ ETMEK MÜMKÜN DEĞİL"

2023 seçimlerinden sonra ekonomik program, dış politika ve “suç ağlarıyla mücadele” konusunda bazı tutum değişiklikleri görülüyor. Bu tür hat değişiklikleri ne tür sonuçlara yol açar? Yakın gelecekte Türkiye’nin suç ağları, suç ekonomisi ve emniyet-yargı düzeniyle ilgili bir öngörünüz var mı?

Bu değişimlerin, örneğin artan organize suç ve benzeri operasyonları daha çok iç kamuoyuna, hatta AKP hükümetinin seçmen tabanına yönelik bir şey olduğunu düşünüyorum. Elbette Avrupa polisi Europol’ün 2023 nisanından beri veri paylaşmaya başlaması da önemli. Ancak bu yasal donanımla hem organize suç hem de suç gelirleri yani kara parayla baş etmek pek mümkün değil. Gerçekten böyle bir irade var mı? Buna ancak TCK’de yeni düzenlemeler yapılırsa emin olabiliriz. Organize suçun görünen manzarası şehirlerin çeperlerinde pazar için çatışan yeni nesil çeteleri gösteriyor. Bu çatışmanın yoğunlaşması bir süre sonra ister istemez kartelleşme yani iş bölümüyle bir araya gelen çok sayıda çeteyi ortaya çıkaracaktır. Özellikle 2024 yılında iki önemli gelişme var, bunlardan biri Taliban’ın görünürde de olsa afyon ve benzeri uyuşturucu ticaretini yasaklamasıyla gelişecek talep, bu Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor, ikincisi de yine benzer biçimde fentanil’in Avrupa’ya gelmesinin beklenmesi -ki pek çok Avrupa ülkesi bunu tahmin ediyor ve önlemler almaya çabalıyor- bu Türkiye’yi de tehdit eden bir risk.

VERİLERLE BAĞIMLILIK…

Cengiz Erdinç’in kitabında uyuşturucu kullanımı ve bağımlılık sayısındaki artışı gösteren veriler çok çarpıcı.

Son veriler 300 bin kişinin bağımlılık nedeniyle kurumlara başvurduğunu gösteriyor. Bunun yarısı ağır madde kullanıcısı.

Narkotik Suçlarla Mücadele Başkanlığının il risk analizi 2022 raporunda uyuşturucuda en riskli 10 ilin İzmir, Mersin, İstanbul, Adana, Gaziantep, Samsun, Antalya, Ankara, Yalova ve Bursa olduğu görülüyor.

Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı Gözlem Merkezinin (EMCDDA) 2011 yılında çok sayıda şehirde eş zamanlı, yılda dört kez ve birer hafta olmak üzere kanalizasyondaki atık su analizi araştırması, Türkiye’de de 62 ilde yapılıyor. Araştırma, uyuşturucunun büyükşehirleri geride bırakıp orta büyüklükteki Anadolu şehirlerine ve kasabalara yayıldığını gösteriyor.

Kanalizasyon analizine göre 2021’de eroin kullanımında ilk üç sırada Isparta, Denizli ve Edirne yer alıyor. Metamfetaminde Aydın, Uşak ve Bursa ilk üçte... Polis kayıtlarında metamfetamin kaçakçılığı ile dikkat çeken Gaziantep beşinci sırada.

Ekstazi kullanımında ilk sırada Karaman ve üçüncü sırada Konya yer alıyor. Karaman bin kişiye 77 miligramlık günlük tüketimiyle Avrupa’nın ilk 29 şehri arasında yer alabilecek potansiyele sahip. Her iki şehrin hükümlü istatistiklerinde ilk sıralarda gözükmesi de dikkat çekici.

Kokainde ilk sıraları İstanbul, İzmir, Antalya gibi yabancı nüfusun yoğun olduğu ve hareketli turizm faaliyetine sahip olan şehirler yer alıyor.

Esrar kullanımında ilk sırada ise Adıyaman yer alıyor.

Erdinç, verileri değerlendirirken Türkiye’de uyuşturucu sorununun artık bütünüyle metamfetamin ve eroin sorununa dönüştüğünü vurguluyor.

Evrensel'i Takip Et