06 Temmuz 2024 04:52

İnsanlığa karşı suçlarda kronik cezasızlık

Madımak, Çorum, 10 Ekim, şimdi de mültecilere yönelik saldırılar... Türkiye'de linçler ve katliamlara cezasızlık ile devletin kendini aklama çabası hakim.

Sivas, 3.Kısım (İllüstrasyon: Sena Şat)

Paylaş

Nisa Sude DEMİREL
Özlem Songül ABAYOĞLU

Bu hafta iki büyük katliamın yıl dönümüne, bir linç girişimine, bir hukuk garabetine sahne oldu. 1 Temmuz’da 10 Ekim Ankara Katliamı’nın karar duruşması görüldü, dava avukatları defalarca dosyanın ‘insanlığa karşı işlenen suç’ olarak görülmesini talep etmiş olsa da mahkeme heyeti talebi kabul etmedi. Aynı günün gecesinde Suriyeli mültecilere yönelik saldırılar diğer illere sıçradı. Hatay, Adana, Bursa, Antep, İstanbul, Konya, Urfa, Antalya ve Kilis’te mültecilerin yaşadığı mahallelerde iş yerleri ve evlere çeşitli saldırılar düzenlendi. Serik’te çocuk yaşta bir mülteci öldürüldü, saldırılar boyunca yaralanan pek çok mülteci oldu. İstanbul’dan Antep’e pek çok Suriyelinin linç edildiği videolar sosyal medyaya servis edildi. 2 Temmuz ise 35 kişinin bir otelde yakıldığı Madımak Katliamı’nın yıl dönümüydü. Hemen arkasından resmi rakamlara göre 57 kişinin hayatını kaybettiği, yüzlerce insanın yaralandığı, yüzlerce ev ve iş yerinin talan edildiği, yine Alevi yurttaşlara dönük saldırılardan Çorum Katliamı’nın yıl dönümüydü.

Türkiye uzunca süredir göz göre göre gelen, göz yumulan, çoğuna bizzat destek olunan, vaktinde müdahale edilmeyen toplu linç girişimlerine şahit oluyor. Ermeni yurttaşlar, Alevi yurttaşlar, Kürt yurttaşlar; bazen sosyalist, demokrat çevreler, savaşa karşı barış talep edenler; bazen de ülkesindeki savaştan kaçmış mülteciler... Özne değişse de tüm bu saldırılarda, linç girişimlerinde değişmeyen bir nokta var: Cezasızlık. Kimi zaman ‘delil yetersizliğinin’ kimi zaman da ‘zaman aşımının’ bahane olduğu bu kronik cezasızlık ortamında karşı karşıya kalınan birkaç kavramın sözlük anlamları: 
Linç: Birden çok kimsenin kendilerine göre suç olan bir davranışından ötürü birini, yasa dışı ve yargılamasız olarak öldürmesi.
Zaman aşımı: Ceza hukukuna göre, ceza davasının açılması için yasada öngörülen süre ile cezanın kesinleşmesi için öngörülen süre. İlkinde öngörülen sürede ceza davasının açılması gerekir, ikincisinde ise öngörülen sürede ceza kararının kesinleşmesi gerekir. Aksi takdirde dava ya da ceza zaman aşımına uğrar ve düşer.

Bu cezasızlığa karşı hukukçularla beraber pek çok yurttaş bu katliamların ‘insanlığa karşı işlenen suçlar’ kapsamında sayılması için yıllardır mücadele ediyor. Peki nedir bu insanlığa karşı işlenen suçlar, neden uzun yıllardır bunun mücadelesi veriliyor? ‘İnsanlığa karşı işlenen suçlar’ Türk Ceza Kanunu’nun 77. maddesinde tanımlanıyor. ‘İnsanlığa karşı suç’ tanımlamasını geri kalan suç tanımlamalarından ayıran en büyük farkı bu suçlarda zaman aşımının işlememesi. TCK’de insanlığa karşı suçlar şöyle tanımlanıyor: “Aşağıdaki fiillerin, siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur: a) Kasten öldürme, b) Kasten yaralama, c) İşkence, eziyet veya köleleştirme, d) Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, e) Bilimsel deneylere tabi kılma, f) Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı, g) Zorla hamile bırakma, h) Zorla fuhşa sevk etme. ‘a’ bendindeki fiilin işlenmesi halinde, fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına; diğer bentlerde tanımlanan fiillerin işlenmesi halinde ise, sekiz yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. (...) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.”

MADIMAK KATLİAMI’NDA ZAMAN AŞIMI

Bu sene 2 Temmuz’da ikisi otel çalışanı, 33’ü aydın 35 kişinin yakılarak katledildiği Madımak Katliamı’nın 31. yıl dönümüydü. Sivas’ta Pir Sultan Abdal şenliklerinin son gününde cuma namazı çıkışında etkinliğe doğru yürüyen bir grup dağıtılmamış, akşama kadar alanda binlerce kişi toplanmıştı. Heykeller kırılıp, etkinlik dağıtılırken Madımak Oteli ateşe verilmiş, 35 kişi yanarak ya da boğularak can vermişti. Katliamın ardından 190’a yakın gözaltı işlemi yapılmış, 66 kişi serbest bırakılırken kalanlar “Laik anayasal düzeni değiştirip din devleti kurmaya kalkışmak” suçuyla yargılanmıştı. Dosyada verilen en yüksek ceza 15 seneydi. Yargıtayın kararı bozmasıyla sanıklar yeniden yargılanmış, 33 sanık idam cezası almıştı ancak cezalar müebbet hapse çevrildi. Geçtiğimiz senelerde bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla sanıklar yaşlılık gibi nedenlerle affedildi. 

2014 yılında dava zaman aşımına uğrayarak kapatıldı. Geçtiğimiz sene, Madımak Katliamı’nın 30. senesinde firari 3 sanığın yargılandığı dava zaman aşımına uğradı. Kamu görevlileri yargılanmadı, ceza almadı, hesap vermedi. Eğer katliam insanlığa karşı işlenmiş suç kapsamına alınsaydı zaman aşımına uğramayacaktı.

ÇORUM KATLİAMI’NDA DA HESAP VEREN YOK

12 Eylül 1980 darbesinden yalnızca dört ay önce başlayan, her defasında kontrgerilla örgütlenmesi olduğu vurgulanan Çorum Katliamı’nda da 57 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı, yüzlerce ev ve iş yeri yağmalandı. Dönemin MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak’ın öldürülmesiyle başlayan katliamda ülkücü grupların örgütlediği linç girişimleriyle “Çorum komünistlere mezar olacak”, “Kızılbaşlara ölüm” sloganlarıyla Alevi yurttaşların yaşadığı mahallelere saldırıldı. 4 Temmuz’da cuma hutbesi sırasında camilerin minarelerinden, “Komünistler, Milönü Mahallesi’ndeki Alaaddin Camii’ni yaktı” anonsları yapılmasıyla saldırılar alevlendi, iki kişi mahalle fırınında yakılarak öldürüldü.

Çorum Katliamı dosyası da göstermelik yargılamalarla geçti. Aslında ‘Çorum Katliamı dosyasının’ varlığından dahi söz etmek zor. Çünkü Çorum Katliamı’nda da işlenen suçlar basit adli olaylar olarak ele alındı, 57 insanın ölümüyle sona eren katliamın örgütleyicileri hesap vermedi. Yurttaşlar, 44 senedir Çorum Katliamı’nın insanlığa karşı suç olarak ele alınmasını ve zaman aşımı işlemeden devlet arşivleri açılarak gerçek sorumluların yargılanmasını talep ediyor.

10 EKİM’DE İNSANLIĞA KARŞI SUÇTAN BERAAT

10 Ekim 2015’te IŞİD’in Ankara’daki Emek, Barış ve Demokrasi mitingine yaptığı saldırıda 104 kişi hayatını kaybetmişti. 8 sene süren yargılamada, karar duruşması 1 Temmuz’da Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. Sekiz sene boyunca dosyada tek bir kamu görevlisi dahi yargılanmadı. 10 Ekim Katliamı’nın sanıklarından Erman Ekici hakkında Türkiye hukuk tarihinde ilk kez insanlığa karşı suçtan iddianame hazırlanmıştı. Ancak Ekici, savcı mütalaasında insanlığa karşı suçtan cezalandırma istemedi, bu suçtan beraat kararı aldı. 

Devletin katliam olduğunu dahi kabul etmediği 10 Ekim Ankara Katliamı da aynı diğer saldırılar gibi göz göre göre gelmişti. Emek, Barış ve Demokrasi Mitinginin Tertip Komitesi, saat 08.00-16.00 arasında mitingin gerçekleşeceğini ve ona göre önlem alınmasını istemiş ancak Ankara Emniyeti, trafiği gerekçe göstererek miting saatini 12.00-16.00 olarak değiştirmişti. IŞİD Emiri İlhami Balı ile Türkiye’deki IŞİD örgütlenmesinin önemli isimlerinden olduğu belirtilen Deniz Büyükçelebi arasındaki konuşma kayıtlarının imha edildiği ortaya çıkmış, polisin 26 Ocak 2015 tarihindeki imha tutanağına göre Büyükçelebi hakkında tedbir kararı olmadığı için konuşmaları imha ettiği belirlenmişti. IŞİD’in Gaziantep emiri olan ve örgütün Türkiye’deki saldırılarını organizen eden, örgüte bombacı bulan Yunus Durmaz’ın 2009 yılında El-Kaide üyeliğinden sorgulandığı ve serbest bırakıldığı ortaya çıkmıştı. 18 Mayıs 2016 tarihinde kaldığı eve yönelik polis operasyonunda Durmaz, kendini patlamıştı.

‘"BU DAVALARDA DEVLET KENDİNİ AKLIYOR"

10 Ekim Katliamı davası avukatlarından İlke Işık, insanlığa karşı işlenen suçlar tanımının dikkate alınmaması ve katliam dosyalarında sürdürülen eksik yargılamayı şöyle anlatıyor: “Bizim temel iki uğraşımız vardı. Biri kamu görevlilerinin yargılanması diğeri ise IŞİD’in bir aparat olarak kullanılarak katliamın devlet sorumluluğunda gerçekleştiğinin ortaya çıkarılmasıydı. Ancak insanlığa karşı suçtan ceza almadılar. Bu tarz davalarda devlet hem kamu görevlilerini hem de kendisini aklamaya çalışıyor. 10 Ekim Katliamı davasında aslında IŞİD beraat ettirilmiş oldu. Bunu anlamak için Erdoğan’ın açıklamalarına, Davutoğlu’nun ‘öfkeli çocuklar’ gibi söylemlerine bakmak lazım. Dava sonucun zeminini oluşturdular. IŞİD ile hesaplaşan bir süreç işletilmedi. Bu dava insanlığa karşı suç olarak kabul edilseydi zaman aşımına uğramayacaktı. İktidar politik olarak da yargılanmasını istemiyor.”

ÖNCEKİ HABER

Serik'te öldürülen Suriyeli çocuğun arkadaşları da ağır yaralanmış

SONRAKİ HABER

Ayşe Ateş'ten mahkeme kararına tepki: Kumpas tiyatrosu bugün sonlandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa