Kadın cinayetleri artıyor, haklar hedefte
Yeni Akit, İstanbul Sözleşmesinden çıktıktan sonra kadına şiddetin azaldığını iddia ediyor, veriler aksini gösteriyor. Avukat Birsen Baş Topaloğlu, sözleşmeden çekilmenin somut sonuçlarını anlatıyor.
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Elif TURGUT
Andaç Aydın ARIDURU
İstanbul
Yeni Akit, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının ardından kaçın cinayetleri azaldığı iddiasıyla bugünkü manşetine “Fesat Sözleşmesi bitti, kadın cinayetleri azaldı” haberini aldı. İstanbul Sözleşmesinden çıkılmasını eleştirenler hedefe kondu.
Tam adı, “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan İstanbul Sözleşmesi’nden 2021 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir imzası ile çıkılmıştı, kadınlar, barolar, kadın örgütleri “İstanbul sözleşmesinden çıkma, uygula” çağrılarıyla eylemler gerçekleştirmişti. Cumhurbaşkanının uluslararası bir sözleşmeden tek bir imza ile çekilme kararının hukuki olarak hükümsüz olacağı üzerinden Danıştay’da davalar açılmıştı.
Devletlere cinsiyet eşitsizliğinden doğan şiddeti, ayrımcılığı önlemek üzere sorumluluk yükleyen İstanbul Sözleşmesinden çıkılmasının ardından ise kadın cinayetleri artarak devam ediyor.
İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Merkez Sözcüsü Birsen Baş Topaloğlu, İstanbul Sözleşmesinden çıkıldıktan sonraki gerçek değişimi anlatıyor.
FAİLLERİ CESARETLENDİRDİ
İstanbul Sözleşmesinden çıkıldığı ilk andan itibaren kadınların hukuki süreçlerde hak kayıplarının arttığını ve faillerin yaptırımsızlık halinden adeta cesaret aldığını söyleyen Topaloğlu, “Eskiden altı ay bir tedbir kararı alınabiliyorken artık tedbir kararları iyice kısaldı. Buna elektronik kelepçe uygulaması da dahil bir önceki verilen tedbir kararı süresi içinde ‘aykırılık oluşmadı’ denilerek reddedilmeye başlandı” diyor.
İstanbul Barosu’nun 1442 tedbir kararı talebini incelediğini, bu taleplerin hiçbirinde tedbir kararı çıkmadığını aktaran ve İstanbul Sözleşmesinden çıkılmasının 6284 sayılı Yasa’nın uygulanmamasının fiili ve siyasi altyapısı olduğunu belirten Topaloğlu, “Mağdurda da bir ‘Nasıl olsa tedbir kararı alsam da bir şey değişmiyor’ algısı oluştu ne yazık ki. Failde de ‘Tedbir kararı ne ki? Aykırı da davransam bir şey olmuyor’ cesareti iyice yerleşti” diye ifade ediyor. Bu sebeple de mağdur kadınların hukuki başvurulardan vazgeçmeye başladıkların gözlemlediklerini söylüyor.
Tedbir kararlarına aykırılıkların tespit edilmediğinin ve hukuki süreçlerin giderek daha da uzadığının altını çizen Topaloğlu, İstanbul Barosuna mağdur kadınların başvurularında da artış oluğunu belirtiyor.
Kadınların önemli bir bölümünün boşanma sürecini hızlandırabilmek için nafaka hakkından vazgeçtiğini ve özellikle çekişmeli boşanmalarda davaların uzayarak nafakaların alınmasında ve kayıpların oluştuğunu belirten Topaloğlu, “Süreçler çok ağır işliyor. Şu an en önemli süreç kadın aleyhine de toplumdaki herkes aleyhine de yargılamaların çok çok uzun sürmesi” diyerek mağduriyetleri anlatıyor.
GÖZLERİNİ BAŞKA HAKLARA DA DİKTİLERİ
İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasının ardından sözleşmeden çıkılması için iktidarla pazarlık yapmış çevreler, gözlerini başkaca haklara da dikmiş durumdalar.
- İstanbul Sözleşmesinden çıkılmasının hemen ardından Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 Sayılı Kanun’un kaldırılması veya yeniden düzenlenmesi için iktidar cephesinde tartışmalar başladı. En somut halini de Yeniden Refah Partisinin Cumhur İttifakına katılmak için 6284 Sayılı Kanun’un kaldırılması talep etmesinde gördük. Kadınları şiddetten korumayı hedefleyen yasa seçim ittifakında pazarlık haline getirildi. Yeni yapılacak düzenlemede koruma kararları daraltılsın, şiddet faillerine uzaklaştırma kararı verilemesin, şiddet ve boşanma durumlarında zorunlu ara buluculuk getirilsin diyorlar. Evli olduğu erkeğin şiddetine uğradığında kadın şikayetçi olmasa bile süren kamu davaları tümüyle ortadan kaldırılsın, şiddet şikâyete bağlansın, yani kadınlar şiddet sarmalından asla çıkamasın, devlet şiddet failini korusun istiyorlar.
- Geçtiğimiz yıl Aile Bakanlığınca düzenlenen aile çalıştaylarında 6284 sayılı Kanun’un kaldırılması, tedbir kararlarının delile bağlanarak verilmesi, verilmesinin zorlaştırılması “yuvaları yıkıyor” gerekçesi ile kimi illerde tartışıldı.
- Adalet Bakanlığı Türk Medeni Kanunu’nda “kapsamlı bir değişiklik” hazırlığında. Aile Bakanlığının “Aileyi Güçlendirme Eylem Planında”, yasaların “aileyi odağına alarak” yeniden düzenlenmesi yer alıyordu. Medeni Kanun’da yapılacağı ilan edilen değişiklikler arasında boşanmalara arabuluculuk getirilerek boşanmaların zorlaştırılması, nafaka hakkının gaspı ana gündemleri arasında. Boşanmalara arabuluculuğa barolar, kadın örgütleri karşı çıkarken Adalet Bakanlığı fiili olarak aile arabuluculuğu mekanizmasını yaratmak için harekete geçti bile. HEGEM Vakfı’nın Adalet Bakanlığı ile anlaşmalı açtığı aile temelli arabuluculuk eğitimine dair “Bakanlık mevzuat hazırlığında” ifadesi de bunu gösteriyor.
ÇOCUKLARI İSTİSMARA KARŞI KORUYAN SÖZLEŞME DE HEDEFTE
- Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi olan CEDAW da Lanzarote Sözleşmesi de kadınların, çocukların haklarına karşı çıkan cemaat ve tarikatların listesinde yer alıyordu. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini ilan etmesinin hemen ardından Türkiye Aile Meclisi, yandaş gazeteler, tarikat ve cemaatler “Yetmez, devamını istiyoruz” diyerek taleplerini sıralamıştı.
- İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararının ardından Türkiye Aile Meclisi ve Dünya Çocuk Hakları Derneği yayınladığı ortak açıklama ile Lanzarote Sözleşmesi’nin “çocukları fuhuşa, pedofiliye, kaosa, sapıklığa sürüklediğini” söyleyerek hedef gösterdi. Türkiye’nin 2010 yılından beri imzacı olduğu bu sözleşme, devletin cinsel şiddetin önlenmesi için çocuklara ve ailelerine bilgi sağlayarak onları güçlendirmesini, parlamento ve yerel yönetimlerin çocuğa karşı şiddetin önlenmesini, çocukların korunması ve faillerin cezalandırılması için gerekli bütün önlemleri almasını içeriyor.
- CEDAW yani Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Türkiye’nin 1985’ten beri imzacı olduğu bu sözleşme, kadın haklarının güvence altına alınmasını, imzacı devletlerin kadınlara yönelik ayrımcılığın tüm biçimlerini önlemesini, kadınların toplumsal durumlarını iyileştirmek üzere taahhütlerde bulunmasını sağlıyor.
KADIN CİNAYETLERİ AZALMIYOR!
Yasalar etkin uygulanmıyor, kadınlar ellerinde uzaklaştırma kararları ile öldürülüyorlar. Yıllara ve bu yıllarda katledilen kadınların hikayelerine bakıldığında etkin uygulanmayan yasalar, şiddeti önleme mekanizmalarının gerektiği gibi işlememesi kadın cinayetlerini artırıyor. Yeni Akit’in iddialarının aksine İstanbul Sözleşmesinden çıkmanın ardından kadın cinayetleri ise azalmıyor.Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun verilerine göre (KCDP)
- 2020 yılında 300 kadın cinayeti, 171 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti.
- 2021 yılında 280 kadın cinayeti gerçekleşti, 217 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti.
- 2022 yılında 334 kadın öldürüldü, 245 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti.
- 2023 yılın 315 kadın cinayeti gerçekleşti, 248 şüpheli şekilde ölü bulundu.
- 2024 yılının sadece ilk 6 ayında 205 kadın öldürüldü, 117 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu.
CİNSİYET EŞİTLİĞİNE TÜMDEN KARŞI
Yeni Akit haberinde, Süresiz Nafaka Mağdurları Platformunun Kurucu Başkanı İlhan Ergincan’dan da görüş alıyor. Ergincan. Süresiz Nafaka Mağdurları Platformunu daha önce hangi vukuat ve açıklamaları ile tanıyoruz?
- İstanbul Sözleşmesi’nin “Taraf devletler, Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerinde arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil, zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerini yasaklamak üzere, gerekli hukuki veya diğer önlemleri alacaklardır” ifadeleriyle aile arabuluculuğunu yasaklamasına “aileyi yok ettiği” iddiasıyla karşı çıktı. Şiddette, boşanmalarda arabuluculuk gelmesini talep ettiler.
- “Kadına yönelik şiddet” ifadesinin kullanılmaması gerektiğini ifade ettiler.
- 6284 sayılı Kanun’un kaldırılmasını talep ettiler.
- Nafaka hakkını çarpıtarak kadının nafakasını kadının ailesinin ya da devletin karşılaması gerektiğini talep ettiler.
- “LGBTİ olmanın” yasaklanmasını ve LGBTİ platformları, topluluklarının kapatılmasını istediler
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDİR?
Resmi adı “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”dir. Sözleşme, şiddeti daha baştan önlemek için; şiddet tehdidi varsa kadınları ve çocukları etkin bir biçimde korumak, bir zarar meydana geldiyse etkili kovuşturma ve cezalandırma yürütmek ve kadınları güçlendirecek politikalar inşa etmek için devlet kurumlarına somut görevler veriyor.
Kadına karşı şiddetin eşitsizlikten doğduğunu kabul eden sözleşme, şiddeti toplumsal bir sorun olarak görüyor ve devletleri eşitsizliği, şiddeti ve ayrımcılığı önlemekle yükümlü kılıyor.
Ev içi şiddetin “özel” bir sorun olmadığını ve gelenek, töre, din ya da namus gerekçelerinin şiddetin bahanesi olamayacağını söylüyor. Kadın-erkek eşitliğini merkezine alan Sözleşme, kadını ve çocukları güçlendirmeyi amaçlıyor.
Psikolojik şiddet, ısrarlı takip, fiziksel şiddet, tecavüz, zorla evlendirme, kadın sünneti, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, cinsel yönelim ayrımcılığı, tecavüz ve taciz dahil cinsel şiddet vb. şiddetin tüm türlerini içeriyor.
Sözleşme’de psikolojik ve ekonomik şiddet de yer alıyor. Aynı zamanda aynı evde yaşasın veya yaşamasın eş, eski eş ve partnerler arasında yaşanan her türlü şiddeti de içeriyor. Şiddet uygulayan baba, eş, sevgili, patron, herhangi bir erkek… Kim olursa olsun şiddetin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, zararın tazmin edilmesi yükümlülüklerini devlete veriyor.
Yani bu Sözleşme ile; kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve şiddete uğrayanın korunması, şiddet uygulayanın kovuşturulması ve cezalandırılması devlet güvencesi altında olduğundan iktidarlar buna uygun davranmak durumunda.