İşçilerin 500 firması
“Türkiye’nin en büyük 500 sanayi şirketi verileri işçi sınıfının maruz kalacağı saldırılara işaret ediyor. En başta istihdamın azalması ihtimali var.”
Fotoğraf: Unsplas
Erhan BİLGİN
2 hafta kadar önce açıklanan İstanbul Sanayi Odasının 500 büyük sanayi firması araştırması, kamuoyunda daha çok ekonomiyle sınırlı biçimde ele alındı. Halbuki politik ve toplumsal (sınıflar arası mücadele) bakımdan da incelenmeye değer veriler sunuyor. Makalemizde araştırmadan elde ettiğimiz politik ve toplumsal sonuçları ele alacağız ve politik ve toplumsal eğilimleri göstermeye gayret edeceğiz.
POLİTİK SONUÇLAR
Ekonomik güç
1- 500 büyük sanayi firması Türkiye’de elde edilen sanayi gelirinin % 40’ını karşılayan ekonomik güce sahip. Böylesi bir zenginlikle, 500 firmayı yöneten ailelerin ülkenin en büyük ekonomik gücü olduğunu kolayca söyleyebiliriz. Büyük ekonomik gücün, politik hegemonya kaynağı olduğu tartışmasız bir olgu. Hiçbir hükümet veya devlet kolay kolay bu güçten bağımsız siyaset oluşturamaz.
Mali sermaye
2- 500 firmanın en büyükleri banka sermayesiyle ortak veya mali sermayenin doğrudan ve dolaylı iştiraki. Bu durum Türkiye’de sanayi üretiminin mali sermayenin (Banka sermayesi) dolaysız parçası olduğunu da gösteriyor.
Tekelci yapı
3- 500 firma sektörlerin çoğunda toplam satışların büyük kısmını gerçekleştiriyor veya pazarı yönlendiriyorlar. (Mesela enerji alanında %90, dayanıklı tüketim mallarında %85, petrol arıtımında % 100 vb) Bu yapıları ile iç pazarda tekelci bir görünüme sahipler.
Yabancı sermaye
4- Yabancı sermayeli şirketlerin (ki bunların büyük kısmı Ortadoğu sermayesi dışında) sayısı yaklaşık 120’ye ulaşıyor. Satışlar ve kar hacmi içindeki payları %35 ile 40 arasında. Sabit sermaye içindeki payları ise % 30 civarında. Bu veriler egemen Türk sermayesinin yabancı sermaye ile sıkı bağlarını ortaya koyuyor.
Dünya pazarı
5- 500 firma Türkiye toplam ihracatının yaklaşık üçte birini karşılıyor. 500 büyük firmanın makine aksamının (sabit sermaye) yaklaşık %80’ini ve kredilerinin %45’ini gelişmiş ülkelerden (emperyalist ülkeler) karşıladığını da dikkate alırsak dünya pazarının asli bir unsuru olduğu kolayca anlaşılır. Bir başka ifadeyle Türkiye iç pazarı, 500 büyük firma aracılığı ile dünya kapitalist-emperyalist sistemine koparılamayacak bağlarla bağlanmıştır.
Sermaye fraksiyonları
6- 500 firma verileri farklı politik tercihlere sahip sermaye fraksiyonları arasındaki çelişkilerin TÜSİAD’da toplaşan, egemen “Batıcı” büyük sermaye lehine çözümlenmeye evrildiğini gösteriyor. MÜSİAD’da toplaşan firmalar 500 firma içinde küçük bir azınlık halinde kaldıkları gibi aynı zamanda TÜSİAD’a da üye oldular. Asıl önemlisi MÜSİAD üyesi büyük firmaların da gelişmiş kapitalist dünya pazarına, sermaye ithali, kredi edinme ve ortaklık ve ihracat yoluyla bağlı olması. Kendilerini siyasi veya dini bakımdan farklı konumlandırmalar, kapitalist dünya pazarının belirleyici yasalarının karşısında söylemden öteye geçmiş değil.
TOPLUMSAL SONUÇLAR
Ücretler
7- 500 firma emekçileri daha küçük işyeri işçilerine göre “yüksek ücret” ayrıcalıklarını koruyor. Ama asgari ücret arasındaki açıları daralıyor. AKP’den önceki 20 yılda net asgari ücretin, 500 firma işçisi ücretine oranı %6 iken, AKP’nin 20 yıllık iktidarında %40’a ulaştı.
8- 500 firma işçisi ücreti sanayi sektörünün en yüksek miktarını oluşturmakla birlikte 20 yıl önceki düzeyinin gerisinde. 2001 büyük krizinden sonra 500 firma işçi ücreti azalma eğilimine girdi ve her yıl ortalama %2.5 oranında azaldı. 2001 yılında 500 firma işçisinin ücreti 100 kabul edilirse 2023 yılında 67 seviyesine indi.
2023’te ortalama ele geçen ücret 24 bin TL düzeyindeydi.
İSTİHDAM
9- AKP iktidarı boyunca 500 firma istihdamı belirgin biçimde artmıştır. 2001’de şirket başına işçi sayısı 1.052 iken, bu tarihten 2023’e kadar istihdam yılda %9.2 oranında artarak 1.607’ye yükseldi.
Fakat 500 firma patronları, istihdamı hayır için veya işsizlik gerilesin diye artırmış değil. Objektif nedenlerle, -ki bunlar toplumsal ilişkilerin kaçınılmaz sonucu- istihdamı artırdılar. Başlıca neden Marks’ın 156 yıl önce yazdığı sermaye yasalarından dolayı: “Patronlar, ücretler düşük olduğu, çalışma rejimi emek-yoğunluğunu ve çalışma süresini artırmaya elverdiği ölçüde, makine yatırımı yerine istihdamı artırmayı tercih ettiler.”
İstihdam artmaya devam edebilir mi? Yine Marks, sermayenin hareket yasaları gereğince devam edemeyeceğini yazmıştı. Bu konuyu aşağıda verimlilik bahsinde yeniden ele alacağız.
Muazzam sömürü
10- AKP iktidarında sanayi sektörlerinde “sömürü oranı” (işçilerin yarattığı değere, patronların el koyma oranı) muazzam bir düzeye çıkmıştır. AKP’den önceki 20 yılda, 500 firma sömürü oranı ortalaması %221 iken, AKP’nin yirmi yıllık iktidarında %363’e yükseldi. Yani 500 firmanın işçileri AKP iktidarı boyunca 100 birim ücret alırken kendi patronları için 363 birim değer yarattılar.
Hiçbir kapitalist ekonomide işçi hareketi geri çekilmeden ve devletin şiddetli baskısı ile siyasi rejimin teşvikleri olmadan sömürü oranı bu kadar yükselemez. Tersi de doğrudur: Muazzam sömürü oranı, politik baskıları, demokratik kazanımların geriletilmesini ve devletin şiddetli baskısını getirmiştir.
Kârlılık ve kâr oranları
11- 500 firmanın kâr hacmi (artı-değer) ve “gerçek kar oranı”[1] AKP iktidarının ilk 15 yılı boyunca belirgin biçimde arttı. 2001 kriz yılında kar hacmi (sabit fiyatlarla) %9.3 ve kâr oranı %7.4 oranında azalmışken AKP’nin 2003-2017 yılları arasında (sabit fiyatlarla) yılda ortalama %4 oranında yükseldi.
Bu eğilim 2018’de tersine döndü. Düşük ücretler, iş disiplinin artışı, emek-yoğunluğu, istikrarlı bir kar artışına yol açmıştı, fakat sabit sermaye yatırımları artmadan çalışma rejiminde işçi aleyhindeki düzenlemelere dayanan kâr artışının sınırlarına varmak kaçınılmazdı. Nitekim 2018-2023 arasında kâr hacmi ve kâr oranı gerileme eğilimine girdi.
Bu veriler sınıf mücadelesinin gerginleşeceğine işaret ediyor. Patronlar kesinlikle sabit sermaye yatırımlarını artırmaya yönelecekler. Ama düşük ücret ve elverişli çalışma rejiminde ısrar edeceklerdir. Mevcut çalışma rejimini gönüllü biçimde kollayan AKP iktidarı ve devlet en büyük güvenceleri.
Bu meseleyi aşağıda verimlilik ekseninde yeniden ele alıyoruz.
Verimlilik
12- İşçi verimliliği yani “işçi başına fiziki üretim” miktarı dediğimiz verimlilik[2] AKP iktidarının ilk 15 yılında (2003-2017 yılları) sürekli arttı. Fakat 2018-2023 arasında azalmaya yüz tuttu. O kadar ki 2001 kriz yılında verimlik düzeyini 100 alırsak, 2023’de 62’ye geriledi.
Bu gerileme sınıf mücadelesinin geleceğine dair önemli ipuçları sunuyor. Bu ipuçlarını ele almadan önce, AKP’nin ilk yıllarında verimliliğin nasıl arttığına kısaca değinelim. Çünkü işçi sınıfının bugünkü geriye çekilmiş haline, düşük ücretli ve ağır çalışma rejimine ışık tutabilir.
2003-2017 döneminde verimlilik artışının belirleyici 4 kaynağı var. Birincisi, çalışma sürelerinin artışı, ikincisi emek-yoğunluğun artışı, ve üçüncüsü iş disiplinin artışı ve nihayet dördüncüsü istihdamın artışı. Açık ki bu dört tedbir sömürü oranlarını yükseltti ve sonunda yaratılan toplam değer özel firmalarda 3 kat (%296 oranında) arttı.
Fakat verimlilik, işçilerin aşırı sömürüsü ile bir noktaya kadar artırılabilir. Dünya pazarındaki genişleme, rekabet ve makinelerin eskimesi, sabit sermayenin yenilenmesini kaçınılmaz kılar. Nitekim 2017’den sonra sabit sermaye yatımları (yılda ortalama %5 oranında azaldığından) verimlilik yılda ortalama %10,2 oranında azaldı.
Bu durum karşısında 500 firma patronları sabit sermeye yatırımlarını 2023’te önceki yıla göre (sabit fiyatlarla) %55 oranında artırmak zorunda kaldılar. Patronların yatırımlarına 2024 ve sonrasında devam etmeleri beklenir.
Fakat nesnel ve aşılması güç zorluklar da var. Kar hacimleri düştüğü için borçlanmaya mecburlar. Uluslararası piyasada ve iç piyasada kredi maliyetlerinin yüksekliği en büyük engel. Daha yüksek kâr elde etme (sömürünün artması) beklentisiyle bu engeli aşabilirler. Daha yüksek kâr beklentisi ise, makine teçhizatının yenilenmesi yanında çalışma rejiminde yeni ve sert tedbirlerin alınmasını da gerektirir.
Bu veriler sınıf mücadelesinde işçi sınıfının maruz kalacağı saldırılara işaret ediyor. En başta sabit sermaye yatırımlarının artması (işçi emek gücünü ikame edeceğinden) ile istihdamın azalması ihtimali var. Ayrıca esnek-işlerin yaygınlaştırılması, iş süresinin uzatılması, kıdem tazminatının sınırlanması, emek-yoğunluğunun artırılması da gündeme gelecektir.
Sendikal örgütlülüğü zayıf, üstelik örgütlü olduğu sendikalarda bürokrasinin cenderesinden çıkamayan işçi sınıfının saldırıları püskürtmek ve yeni kazanımlar elde etmek için enerjik bir mücadeleye yönelmesini umalım. Diyalektik, çelişkilerin keskinleşmesinin yol açacağı bilinç sıçramasıyla böyle bir ihtimalin hiç de zayıf olmadığını söylüyor.
***
[1]Vülger iktisat ve burjuva-sol iktisadın türettiği kâr (Satış Kârlılığı, Aktif Kârlılığı, vs) tanımlarından Marks’ın kâr oranı kavramının farklılığını vurgulamak için kullanıyoruz.
[2]500 firma verileri fiziki üretim bilgilerini içermediğinden, fiziki üretim değerinin karşılığı olan Katma Değer serisini dikkate aldık.