10 Temmuz 2024 04:15

Yazar Mediha Ünver ve Gülbahar | Romanın dili ile karakterlerine ruh üflüyor

Ünver romanında sosyal boyutlarıyla ele aldığı olay örgüsünü toplumsal baskı unsuru oluşturan ögeler üzerinden ilerleterek, karakterlerine işlediği dil aracılığıyla roman kahramanlarına ruh üflüyor.

Kitap kapağı

Paylaş

Aygül Kılıç

Gülbahar, Mediha Ünver’in Klaros Yayınlarından çıkan ikinci kitabı. Yolda, bağda, bahçede, kentte okumaya başladığım bu romanı köyümde bitirdim. Okudukça gerçek mekanlarımdan ayrılıp roman mekanlarında konakladığımı, bunun bir rastlantı olmadığını düşündüm.

“Gülbahar” konusu ve biçemiyle İç Anadolu’nun bozkırından dünyaya açılan bir pencere olarak tanımlanabilir. “Kavrula kavrula eriyen bu öğle vakti yokuş yukarı homurdanarak gelen kamyon olmasa sıradan bir ırgatlık günü daha geldiği gibi düzayak geçip gidecekti” diye okuruna seslenen yazar; “Uyurken bile üstünden inmediği, neredeyse helada bile bacakları arasından ayırmadığı sıradan bir değnek değil, Deli Ekşi’nin atıydı o” der. Deli Ekşi gibi oluşturduğu yan karaktere bakıldığında, ana karakterlerin nasıl oluşturulduğunu görmek oldukça olasıdır. Deli Ekşi ve peşinde dolanan havarilerinin dikkat çekici niteliğinin yanı sıra kah “Attan değneğe bağlanan kırmızı yazma” kah “Fadik’in ağzında çürüyen sakız” gibi sesten oluşan kelimelere yüklenen anlamla anlatım gücü etkili bir biçime dönüştürülmüştür.

ŞİİR DOKUR GİBİ…

Yirmi sekizinci sayfanın birinci paragrafında “Güneş gitti. Gün bitti. Giderek uzayıp koyulaşan gölgeleriyle dağlar, taşlar, kurtlar, kuşlar en çok da Gülbahar, sabaha çıkabilmek umuduyla gecenin insafına sığındı… Sonunda, en sonunda, çaprazdaki evin ışığını midesine indirdiğinde kapkara bir zindana hapsetti Gülbahar’ı” deniyor.

Ünver şiir dokur gibi romanına dilin imge gücünü yayarak, “Bir eliyle diğerini okşamalı, yaralarını yalayarak iyileştiren kedi misali kendi derdine kendi merhem olmalıydı” diyerek bu kitabında göbek bağını kendi keserek rüştünü ispatlıyor adeta.

Kalıcılığı olan edebi eserler; içinde kaybolup gittiğiniz, okurken dış dünyayla bağınızı kesen, karakterlerin sesine boğulduğunuz; okurunu hikayenin içine çeken, eserlerdir. Gülbahar’ı karakterlerin sesini duyarak, yürek atışlarını hissederek okudum. Bu Ünver’in edebiyatçı kimliğidir de aynı zamanda.

Özellikle aşk, cinsellik, şiddet, intihar gibi konuları bilinçaltı yapısıyla ele almaya girişmişseniz işiniz daha da zordur, edebi olarak dile dökülecek bu süreci yazarın iyi yönetmesi gerekir, çünkü bir uzmanlık alanına girmiştir. Bu alanda yapacağı sosyal ve psikolojik çıkarımlar yazarı zor durumda bırakabilir. Ünver sosyal dokuyu iyi irdelemekle kalmayıp, karakterlerin duygu durumlarını, anlık geçişlerini ve tutkularını tuzağa düşmeden, denge içinde başarılı bir çizgide kotarabilmiş. Karakter betimlemesi yapma gereği duymadan roman kahramanlarını özgün nitelikleri ve davranış biçimleriyle tanıtarak okuruna kabul ettirmekte başarılı.

Ünver bu romanında derin sosyal boyutlarıyla ele aldığı olay örgüsünü yüzyıllardır canımızı yakan kadın cinayetleri, cinsiyet eşitsizliği, töreler, gelenekler, özkıyım gibi toplumsal baskı unsuru oluşturan ögeler üzerinden ilerleterek, karakterlerine işlediği dil (yerel ağız) aracılığıyla roman kahramanlarına adeta ruh üflemiştir. 

Yerel temalarla kaleme alınmış evrensel nitelikli yapıtlarda dilin kullanımı belirleyici bir unsurdur. Gülbahar’da kurulan iletişim etkin diyaloglarla sağlanmış olup; diyaloglarda kullanılan “ağız” en küçük bir hatayı kaldırmayacak kadar hassastır. Ünver karakterlerine giydirdiği şiveyi öylesine canlı ve yerinde kullanıyor ki, okurunu roman kahramanlarının yaşadığı mekanlarda nefes alıp verir konuma getirerek; okurun kendini köy meydanında, çeşme başında, kiraz ağacının altında görmesini veya kendini dere kenarında çamaşır yıkarken görmesini sağlayarak; Hamit ağanın atını üstüne sürdüğünü düşündürtecek sağlamlıkta bir betimleme yeteneği ortaya koymakta. Bu durumda okur bir yandan kitabın bitmesini isterken, öte yandan bu canlı tanıklığın sürmesini isteyerek eserle bağ kurar. Bunun bir diğer nedeni de dil ile anlatım, zaman/mekan arasında kurulan sağlam bağdır.

Kitabın arka kapak yazısında değerli Hasibe Ayten’in dile getirdiği gibi: “Aşkın, umudun, umutsuzluğun, umarsızlığın, kırsalın yanık türküsü Gülbahar. Yürek yangınlarının külünde aşk goncalarının boynunu büküşü.”

Yolu açık olsun diliyorum.

Evrensel aboneliği, üniversitelilere yüzde 50 indirimli
ÖNCEKİ HABER

CHP'den zam protestosu: Ülke genelinde ışıklar açılıp kapatılmaya başlandı

SONRAKİ HABER

SES, Buca Seyfi Demirsoy Hastanesi'nde yetki aldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...