10 Temmuz 2024 12:28

Ekonomi, teknoloji ve askeriye

Bu “yenilikler” üzerinde mülkiyet hakkını koruyan, başkalarının yeniliği kullanmasını önleyen mekanizmalar, yenilik sahibi şirketi piyasada tekel haline getirmektedir.

HIMARS | Fotoğraf: Pentagon

Paylaş

On dokuzuncu yüzyılda ikinci sanayi devriminden itibaren gelişmiş ülkelerde şirketler mühendis istihdam etmeye, araştırma laboratuvarları kurmaya ve araştırma geliştirmeye kaynak ayırmaya başladı. Önemli buluşlarda daima tesadüfün bir etkisi olmaktaysa da, sermayedarlar sürekli araştırma çabasının o tesadüfleri sıklaştırdığını anlamıştı. Kapitalizmde teknolojik gelişmenin içselleştiğini, yani teknolojik gelişmenin bu üretim tarzının daimî özelliği olduğunu ilk saptayan Marx’tı. Onu takip eden Schumpeter, Baran ve Sweezy, teknolojik gelişmenin içselleşmesinin yirminci yüzyılda gelişmiş ülkelerde şirketlerin tekelleşmesine yol açtığını ortaya koydular. Teknolojik buluşlar daha yüksek karın kaynağıydı ve daha çok kar eden şirketler teknolojik araştırmaya daha çok kaynak ayırabiliyordu. Teknolojik güçle finansal güç arasındaki birbirini besleyen, birikimli süreç, şirketlerin büyümesine ve piyasalara hakimiyetine sebep oluyordu. Tekelleşmenin adaletsiz gelir dağılımına yol açtığı ve sermayeye liberal demokrasi ülküsüyle bağdaşma yan bir siyasi kudret sağladığı bilindiğinden, kapitalizmin müdafisi olan neoklasik iktisat akımı, teknolojik gelişmenin içsel olduğunu görmezden geldi. Neoklasik iktisat kapitalizmde tekelleşme eğilimi olduğunu kabul etmeyip tipik olan piyasanın rekabetçi olduğunu “varsaymakta” ısrar etti. 1980’lere kadar burjuva iktisat öğretisi, iktisadi modellerinde teknolojik gelişmeye dışsal bir olay muamelesi yaptı. Neoklasik iktisadi modellerde teknoloji dışsal olarak ve kendiliğinden gerçekleşiyor, keşif ve icatlar derhal bütün insanlığın serbestçe kullanımına sunuluyordu. Burjuva iktisadında bu yaklaşımın hakimiyeti, 1970'ler ve BO'lerde Japonya'nın hızlı iktisadi büyümesi ABD ve Avrupa'nın yüreğine korku salıncaya kadar sürdü. 1980-90'lı yıllarda bazı Batılı iktisatçılar tekelleşme konusundaki ideolojik önyargılarını ve inkâr reflekslerini bir yana koyup, teknolojik gelişmeyle kapitalist gelişme arasındaki ilişkiyi ciddiyetle araştırmağa girişti ve Marx'ın yüz küsur yıl önce saptadığı gerçeği -teknolojik gelişmenin içsel olduğunu- bir kere daha keşfetti. Son yirmi yılda içsel büyüme teorisi adı altında geliştirilen bu kuramın tespitleri kısaca şöyledir. Şirketler teknolojik araştırmaya (yeni mamul geliştirmeye veya yeni üretim tekniği bulmaya) kaynak yatırmaktadır. Bu “yenilikler” üzerinde mülkiyet hakkını koruyan, başkalarının yeniliği kullanmasını önleyen mekanizmalar, yenilik sahibi şirketi piyasada tekel haline getirmektedir.

YENİLİKLE FİNANS KUDRET BİRLEŞİNCE TEKELLEŞİRLER

Yenilik icat etmenin maliyeti sabit bir maliyettir. Başka bir deyişle, yenilik geliştirildikten sonra üretimde kullanıldığında yeniliğin maliyeti üretilen ürün miktarına bölünmektedir. Yeniliğe dayanan ne kadar çok üretim yapılırsa yeniliği bulmanın ya da geliştirmenin maliyeti, ürünün birim maliyetine o kadar az ilave yapmaktadır. O halde buluş yapıp derhal büyük ölçekte üretime geçen şirket, aynı buluşla daha daha az üretim yapan küçük şirketi fiyat rekabetiyle 17-18 ezebilmektedir. Öte yandan geliştirdiği yenilik sayesinde piyasada tekel kuran şirket, fiyatlamadaki serbestisini kullanarak, kıtlık rantı ya da tekelci karı diye isimlendirilebilecek yüksek kazançlar temin edebilmektedir. Bu yüksek kazançlar, yeni yenilikler geliştirmenin finansmanını sağlamaktadır. Yani teknolojik yenilik yapma yeteneğiyle finansal kudret birbirini besleyerek tekelleşmeye yol açmaktadır. İçsel büyüme kuramı sayesinde kapitalizmde tekelleşme eğilimi olduğu tespiti, radikal bir görüş olmaktan çıktı, burjuva iktisadında muteber bir görüş oldu. İçsel büyüme kuramcıları, ülkenin iktisadi rekabet gücünü ve büyümesini sürdürmek için devletin şirketlerin teknolojik araştırmasını desteklemesi gerektiğini öne sürmektedir. Ayrıca, şirketlerin teknolojik araştırmaya yatırım yapması için fikri mülkiyetin bütün ülkelerde korunması gerektiği de kuramın telkinleri arasındadır. Nihayet kuram, teknolojiye yatırım yapan şirketlerin bu masraflarını çıkarması için ihracat yapabilmesinin faydalı olduğuna işaretle, gelişmiş ülke devletlerinin dünyada serbest ticareti desteklemesini tavsiye etmektedir. Bunu amaçlamamakla beraber, içsel büyüme kuramı kapitalist dünya sistemindeki kutuplaşmayı da izah etmektedir. Zira teknolojik güçle finansal kudret arasındaki karşılıklı birbirini besleyen ilişki, az gelişmiş ülkelerde sermayedarların neden özgün teknolojik gelişmeye yatırım yaparak gelişmiş ülke şirketleri ne karşı rekabete girmediklerini, neden kapitalizmin merkezlerinden para ödeyerek devamlı teknoloji transfer ettiklerini anlatmaktadır. Yabancı teknolojiyle üretimde katma değerin bir kısmı teknoloji sahibinin cebine girer, asıl üreticinin kazandığı katma değer (ücret ve kari kısılır. Teknolojik hakimiyetin sağladığı tekelci fiyat saptama imkânı, gelişmiş ülkelerle az gelişmiş ülkeler arasındaki ticaret hadlerinin az gelişmişler aleyhine seyretmesini açıklamakta, fakir ülkelerden zengin ülkelere sürekli kaynak transferinin mekanizmasını apaçık göstermektedir. Burjuva iktisatçıları içsel büyüme kuramını Japonya-Avrupa-ABD iktisadi rekabetinde başarının sırrını açıklamak için geliştirdiyseler de, kapitalist dünya sisteminin işleyişine gayriihtiyari ışık tutmuş oldular.

Evrensel aboneliği, üniversitelilere yüzde 50 indirimli
ÖNCEKİ HABER

Mayıs ayında inşaat maliyetleri artış gösterdi

SONRAKİ HABER

ETUS: Rantın hikayesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...