10 Temmuz 2024 12:50

Halkların arasını bozan kim?

Burada gençliğine düşen görev, gerçek sorunun kaynağını gizleyen şoven politikalara yedeklenmemekte geçiyor. Çözümün anahtarı antiemperyalist ve halkların kardeşliğini içeren ortak mücadeledir.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Enes Kaan TÜRKAN

Kayseri

 

Türkiye’de uzun yıllardır süre gelen milliyetçilik ve faşist anlatı ve bununla beraber gelişen düşünce, bugün tüm dünyanın durumuyla da alakalı ölçüde başka noktalara evriliyor. Avrupa’da seçimlerle birlikte yükselen sağ politikalar mülteci ve göçmen düşmanlığını arttırıyor. Bir yanda savaşın işbirlikçisi konumunda olan AKP ve bir diğer yanda savaşın körükleyicisi ve doğrudan tarafı olan Avrupa ve ABD bulunuyor. Bu denklemin içerisinde mantıklı ve bilimsel metoda uygun bir mülteci politikası uygulanmasını beklemek birçok noktada anlamsız kalır. Kayseri’de yaşananları hepimiz duyduk ve yansımalarını kendi ilimizde de görmüşüzdür. Haliyle bu yaşananların bir çıktısını nereye yoracağımızı da yazının en başında ifade edelim.

KAYSERİ’DE NELER YAŞANDI?

Kayseri’de yaşananlar medyada çokça ve farklı biçimlerde yer buldu. Konu mülteciler ve sığınmacılar olduğu müddetçe denk geldiğimiz medya dezenformasyonu bu olayda da olmadı değil. Meselenin ne olduğuna ve neler yaşandığına dair anlık haberlerde dahi niyetin başka olduğu ve habercilik dilinin problemli olduğunu görebiliyoruz. Olaylar ilk başta bir Suriyelinin kız çocuğuna istismar ettiği iddiasına dair videoların ortaya çıkmasıyla başladı. Ardından mahalle sakinlerinin doğalında gelişen öfke ve eylem bütününün bahsi geçen şahsa ait olduğu söylenen dükkânın ve aracın yakılmasıyla devam etti. Ancak olayların büyümesi tam bu olaydan sonra kitlenin Suriyelilere ait olduğunu düşündükleri diğer ev, araba ve dükkanları yıkmasıyla gelişti. Olaylar esnasında tanık olan ve Evrensel’e röportaj veren bir işçinin yaşadıklarını “Sabaha kadar kapının önünde oturdum. Kimsenin ne yapacağını kestiremedik. Biri eliyle işaret etse şura diye ora yakılırdı” şeklinde ifade etmesi bile durumun ciddiyetini ifade edebiliyor. Olayların yaşandığı Eskişehir Bağları’nda oturan gençlerle konuştuğumuzda ise “İstesek de katılamazdık ve katılmadık. Evimizin yanında mülteciler oturuyor. Onların başına gelebilecek en ufak şey bizi de yakabilirdi.” diye anlatıyor.

NEFRETE, ŞİDDETE, POGROMA KARŞI BARIŞIN KARDEŞLİĞİN SESİNİ YÜKSELTELİM!

Kayseri’de yaşadığımız nefrete, şiddete ve pogroma karşı mülteci sorununun çözümüne nasıl kavuşacağız? Şoven politikaların karşısında mülteci sorununu nasıl tartışmalıyız? Çözüm için ilk adımı sorunun ortaya çıkışına, yani savaşın ta kendisine bakmalıyız. Öncelikle Türkiye, Ortadoğu’da taraf olduğu emperyalist savaştan derhal çekilmeli. Yaşanan barbarlığın son bulması için bölgede barışın koşulları sağlanmalıdır. Bunun karşısında yerli ve göçmen işçilerin birlikte emperyalist savaşın karşısında antiemperyalizm için birlikte ses yükseltmeleri gerekir. AKP’nin Avrupa’dan fon almasını sağlayan Geri Kabul Anlaşması’ndan derhal çıkılmalı ve mültecileri statüsüz bırakan bu uygulama son bulmalıdır. Bütün mültecilerin üçüncü ülkeye geçiş hakkı tanınmalıdır. Mülteci işçilere dayatılan yoğun sömürü düzeninin son bulması için çalışma izni başvuru hakkı patronların elinden alınmalıdır. Güvencesiz, kayıt dışı çalışmanın son bulması ve yerli ve göçmen işçilerin aynı sendikada örgütlenme hakkı güvence altına alınmalıdır.

Savaşın sürdüğü koşullarda geri dönmek istemeyen mülteciler için karşılıklı entegrasyon süreçleri iyi planlanıp örgütlenmelidir. Eşit yurttaşlık talebinin gerçekleştirilmesi için alan açılmalıdır.

Burada gençliğine düşen görev, sağ siyasetin uydurduğu ve gerçek sorunun kaynağını gizleyen politikalara yedeklenmemekte geçiyor. Türkiye gençliğinin hafıza defterini iyi tutmasında fayda var. Bugün konuşan Ümit Özdağ’ın, zamanında yürürlüğe konmak istenen ancak kadınların mücadelesiyle geri çekilen, tecavüzcüsü ile evlendirme yasasına karşı hiçbir açıklamada bulunmadığını, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmadığını düşündüğünü ifade ettiği zamanları da hafıza defterimize kaydedelim. Faşizmin arttığı süreçlerde gençliğin bu ve benzeri oluşumlar tarafından yalnızca bir meşruiyet ve kaynak sağlama aracı olarak görüldüğünü unutmayalım. Nihai çözümün anahtarı antiemperyalist ve halkların kardeşliğini içeren ortak mücadeleyken, kilidin adı da AKP’dir. Zafer Partisi gibi kimi oluşumların ifade ettiği “Gidecekler!” söyleminde çözüm aranmamalıdır. İstismar iddiası yargılanmalı, suçlu/suçlular gereken cezaları almalıdır.

ÖNCEKİ HABER

Esad ile görüşme siyasetin gündeminde

SONRAKİ HABER

Bitron’da sendikalaşan 17 işçi işten atıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...