10 Temmuz 2024 12:55

Avrupa’da bağımsızlık ve demokrasi savaşının önder kişiliği: Dimitrov

Dimitrov, Nazi işgaline karşı Bulgaristan halklarının bağımsızlık savaşının önderi, hayatı boyunca sürdürdüğü amansız mücadeleyle her genç komünist için bir esin kaynağıdır.

Paylaş

Batuhan ENGİNER

İTÜ

 

Bulgaristan’ın Osmanlı’dan de-facto bağımsızlığını kazanmasından yalnızca 4 sene sonra, 1882’de, doğan Dimitrov; gelişmiş Avrupalı devletlerdeki gelişmeleri düşük eğitim düzeyi ve sermaye birikim sürecindeki geriliğiyle takip eden, Fransızlardan Ruslara, Cermenlerden İngilizlere emperyalist saldırıların ve çelişkilerin merkezinde, zayıf bir tarım sanayisi ve Osmanlı’nın miras aldığı sorunları haricinde pek az varlığı olan, dışarıya bağımlı kapitalist bir ülkeye gözlerini açtı.

Rekabet edemediği, gelişkin sanayi sahibi ülkelerin karşısında hayat koşulları kötüleşen Bulgaristan’da emperyalist sömürü ve yerli sermayedarların gaddar rekabet arzusu, yalnızca mevcut işçi sınıfının yaşam koşullarını geriye götürmüyor, kadın ve çocukları da fabrika karanlığına büyük bir hızla ekleyerek hem kırdan kente göç dalgasını güçlendiriyor hem de birçok iş cinayetini ve dayanılmaz çalışma koşullarını yaratıyordu. Bulgaristan’da ve Rusya’da emek hareketinin içerisinde bulunan Makedon devrimci ve aydın Dimitır Blagoev’in yazdıklarına göre özel işletmelerde ortalama 14-15 saat, bayram öncesi gibi özel durumlarda neredeyse 20 saate dayanan işgücünü beraberinde getiriyordu. Büyük eziyet, büyük direnişi de beraberinde getiriyordu. Dayanılmaz çalışma koşulları ve gündelik hale gelmiş iş kazaları/cinayetleri karşısında çocuk işçiliğinin önce günde 8 saatle sınırlandırılması ardından yasaklanması, nihayetinde de tüm işçi sınıfı için 8 saatlik işgünü mücadelesi özellikle genç işçilerin yoğun katılımıyla dev mitingler ve genel grevlerle sürüyordu.[1]

Yirminci yüzyılın henüz ilk yıllarında Bulgaristan Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne katılan Dimitrov, mücadelesini kararlılıkla ve çelik iradesiyle sürdürürken, mücadele içerisinde partisinin içerisindeki küçük-burjuva unsurlara ve Owencılık gibi ütopist hareketlere karşı Marksizmi ve işçi sınıfının öncü rolünü büyük bir ısrarla savunuyordu. Blagoev’in Ekim Devrimi’nin hemen ardından Lenin’in safında aldığı tutum, Birinci Dünya Savaşı yıllarında 2. Enternasyonal’de Kautsky kliğinin ihaneti sebebiyle yaşanan ayrılığın ardından Bulgaristan Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin iki kanada ayrılmasına ve burjuvazinin programıyla uzlaşmayan, işçi sınıfının çıkarlarının ve enternasyonal dayanışmasının önceliğinden taviz vermeyen safının (o andan itibaren halk arasında “Dar Sosyalistler” adıyla anılacaktır) Lenin’in yanında yer almasına, ardından da 1919’da partinin Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) adını almasıyla sonuçlanacaktı. Ancak o bu, henüz, proletaryanın diğer emekçi sınıflarla yapacağı ittifaklar gibi taktik sorunlara gerekli önemin gösterilmediği ve Lenin’in teorilerinin tam anlamıyla kavranmadığı, pratik faaliyette izlerinin sürülemeyeceği bir dönemdi. Bu dönem, doğru bir ideolojik-politik hatta yönelimin henüz başlangıcıydı. Doğru yönelimin kuvvetlendirilmesi için aynı yıl partinin gençlik örgütü, Komünist Gençler Birliği (Komsomol) de kuruldu. Aynı dönemde BKP saflarında yerini alan Dimitrov, yeni gençlik örgütünün işçi ve öğrenci gençler içerisindeki örgütlenmesine büyük katkılar sunacağı gibi, Komsomol’ün gençlik içerisinde en geniş antifaşist bloğun örgütlenmesi için de kurulacak olan birlik örgütlerinde mücadele ederek emekçi sınıfların mücadelesine en büyük katkılarını yapmasını sağlayacaktı. Dimitrov’un ideolojik ve taktik katkıları, ilerleyen senelerde BKP’de burjuva ve revizyonist partilerden arta kalan her türlü alışkanlıktan uzaklaşılmasında, partinin tam anlamıyla işçi sınıfının öncü partisi olarak yeniden inşasındaki dönemde belirleyici olacaktı.[2]

1923’teyse Bulgaristan’da seçilmiş Sosyal Demokrat (Geniş Sosyalistler) ve Köylü Partisi koalisyonunun cılız reformlar aracılığıyla işçi-köylülerin hayatında yapma cüretini gösterdikleri küçük iyileştirmeler dahi burjuvazi tarafından kudurmuş bir barbarlıkla karşılık bulmuş. Ordu içerisindeki en gerici-şoven bir grup asker, anayasayı askıya alarak ve parlamentoyu dağıtarak seçilmiş iktidarı yerinden etmişti. Faşist cunta karşısında Bulgaristan Komünist Partisi ve Köylü Partisi ortak tertipledikleri ayaklanmayla anayasayı ve seçilmiş iktidarı restore etmeyi, başa geçmiş yayılmacı cuntanın, benzer iktidarların İtalya’da ve Polonya’da çok yakın zamanda yaptığı emek karşıtı ve antidemokratik kararları uygulamasının önüne geçmeyi amaçlıyorlardı. Ancak yeterli olmayan örgütlülük ve Köylü Partisi’nin içerisindeki burjuva unsurların kararsızlıkları yenilgiyi kaçınılmaz hâle getirmişti. Parti; ayaklanmada çok sayıda kadrosunu, gençlik örgütünün tamamına yakınını ve pek çok örgütünü kaybetmişti. Ancak parti, ayaklanma sürecindeki tüm eksiklerini ve hatalarını kabullenme ve düzeltme fırsatını tepmedi. Bu süreçte artan antikomünist saldırılar ve faşist yönetim tarafından Dimitrov da dahil olmak üzere pek çok muhalif önder hakkında verilen infaz kararları, parti kadrolarının bir kısmının yurt dışına çıkmasını zorunlu kıldı. Bu, Dimitrov için sürgünün başlangıcı demekti.

Hem güçlenme hem geri çekilme, her dönemde gençlik mücadelesine her zaman özel bir ilgi ve dikkatle yaklaşırken, Bulgaristan’dan ayrılmasını gerektirecek koşullar doğana kadar Komsomol’ün yanı sıra İşçi Gençlik Birliği’nin (RMS) kuruluşuyla birlikte gelecekte pek çok grev ve hak mücadelesine önderlik edecek bir kitle örgütünün var olmasını sağlayan Dimitrov, gençliğin mücadeleci kesimlerinin birleşebileceği bir emek örgütünü var ederken, gençliğin mücadele deneyimleriyle partinin ideolojik birikiminin birleşmesine ve faşizme karşı savaş koşullarında büyüyen gençliğin sosyalizmi inşa edecek kuşak olacak şekilde çelikleşmesine önayak oldu.

SÜRGÜN VE NAZİ MAHKEMESİNDE YARGILANMA

Dimitrov, ülkesinden ayrılmak zorunda kaldığı süreçte de Bulgaristan’daki gelişmeleri Sovyetler Birliği’nden takip ediyor, mücadelenin küresel ölçekte ilerletilmesi için de Komünist Enternasyonal bünyesinde faaliyet sürdürüyordu. 1933’teyse Komünist Enternasyonal’in Orta Avrupa bölge yöneticisi olarak bulunduğu Almanya’da, Hitler, şansölye olarak atandı ve 30 Ocak’ta bir azınlık hükümeti kurmak zorunda kaldı. Hitler’in arzu ettiği şey, sınırsız terör ve yağma için hukukla kısıtlanmayacak sınırsız güçtü. Hitler iktidarının başlangıcından yalnızca 1 ay sonra 27 Şubat’ta Alman parlamento binası Reichstag bir provokatör tarafından kundaklanmıştı. Mahkemede Almanya Komünist Partisi’ne açık bir komplo niteliği taşıdığı ve kundakçının Nazi yöneticileriyle ilişkisi ortaya çıkarılacak olan Reichstag Yangını, Dimitrov’un tutuklanması ve muhalefetin sesini kesecek terör rejiminin başlangıcı için gereken araçtı. Hitler, komplodan aldığı güçle önce 21 Mart’ta meclisi feshetti, 23 Mart’ta yeni rejimi ve Nazi Partisi’nin koşulsuz iktidarını ilan etti.

Dimitrov ve yoldaşları, “taç giyme töreni”ne günler kala, 9 Mart’ta tutuklandılar. 21 Eylül’de başlayan Reichstag Yangını Davası’na delilsizce dahil edilen komünistler mahkemeye idam istemiyle çıkartılmışlardı. Tanık, bizzat Nazi Propaganda Bakanı Goebbels’ti. Mahkeme, dünya basını tarafından anbean takip ediliyordu. Dimitrov, Reichstag Yangını’nın komünistler başta olmak üzere muhalefet partilerini ortadan kaldırmak için düzenlenen bir kumpas olduğunu ve komünistlerin bu olayla hiçbir ilgisi olmadığını kanıtlamak üzere savunmasını büyük bir titizlikle hazırlamıştı. Mahkeme devam ederken bir yandan devlet mekanizmasını gün gün, parça parça ele geçiren Naziler karşısında haklılığından ve sarsılmaz inancından gelen cesaretiyle Dimitrov meşhur savunmasında Alman faşizmine idam ipinin önünde göğüs germe cesaretini göstermiş ve tüm dünyada hayranlık uyandırmıştır. 16 Aralık 1933’te mahkeme karşısına son kez çıkan Dimitrov şu tarihi cümleleri sarf etti:

“Başsavcı, Bulgar sanıkların delil yetersizliğinden serbest bırakılmalarını istemiştir. Fakat bu beni tatmin etmekten çok uzaktır. Olay bu kadar basit değildir. Bu durum, kuşkuları tamamen ortadan kaldırmamaktadır. Dava sırasında bize karşı ileri sürülen kuşkuları doğrulayacak en ufak bir temel bile yoktur ve bunun sonucunda Reichstag yangını ile hiçbir ilgimizin olmadığı ortaya çıkmıştır. Biz Bulgarlar ve de Torgler, delil yetersizliğinden değil, fakat bu anti-komünist eylem ile hiçbir ortak yanımız olmadığı ve bir komünist olarak olamayacağı için serbest bırakılmaz zorundayız. […] Reichstag yangını sorunun bütünüyle aydınlatılmasına ve gerçek kundakçıların ortaya çıkarılmasına gelince, bu işi, elbette, gelecekteki proletarya diktatörlüğünün halk mahkemesi yapacaktır. […] Biz komünistler, şimdi yaşlı Galilei kadar kararlı olarak şimdi şöyle söyleyebiliriz: ‘O her şeye rağmen dönüyor!’ Tarihin tekerleği ileriye, Sovyet Avrupasına, Dünya Sovyet Cumhuriyetler Birliğine doğru dönüyor! Hem de Komünist Enternasyonal’in yönetiminde proletarya tarafından döndürülen bu tekerler, ne yok edici tedbirlerle, ne hapislerle ve ne de ölüm cezalarıyla durdurulabilecektir. O dönüyor ve komünizm kesin zafere ulaşana kadar dönecektir!” [3]

Bu tarihi nutuğun ardından Dimitrov’un mahkemenin geri kalan süresi boyunca konuşma hakkı elinden alındı. Tüm adaletsizliğe rağmen, yadsınamaz gerçekler gün yüzüne kazınmış, 3 aydan uzun süren mahkemenin sonucunda Dimitrov’un suçsuzluğu ispatlanmıştı. Karar beraatti. Ancak Naziler kararı tanımayarak Dimitrov’u zindanda tutmak için bütün yolları denemişlerdi. Nihayetinde, Dimitrov, Sovyetler Birliği’nin ve dünya demokratik kamuoyunun diplomatik baskılarıyla serbest bırakıldı. Hız kaybetmeden çalışmalarına ülke dışından katkı sunabileceği tek güvenli yer olan Sovyetler Birliği’ne gitmek üzere Almanya’yı terk etti.

BULGAR FAŞİZMİNİN GELİŞİMİ VE KÖKLEŞEN ALMAN İŞGALİ

İkinci Dünya Savaşı’nın fitilleri çakılırken Bulgaristan’da da sular durmuyor, işçi sınıfı ekonomik-sendikal mücadelesinde her yıl 200 bine yakın işçinin katıldığı grevler gerçekleştiriyor, BKP başta olmak üzere demokrat güçler örgütlenme özgürlüğü ve grev hakkı için mücadele ediyor, RMS tarafından ise kral ve darbecilerin ayaklar altına aldığı demokratik Tırnovo Anayasası’nın restorasyonu için gençlik mücadelesi örgütleniyordu. Hem ekonomik hem de siyasi olarak kararlılıkla sürdürülen mücadele kazanımları da beraberinde getiriyordu. 1937’de üniversite öğrencilerinin oy hakkını ellerinden alan karara karşı örgütlenen genel üniversite boykotu ve Çar’ın teslim olması ile elde edilen zafer bunlardan biriydi.[4]

Alçak darbeciler, başarılı grevlerin ve lise/üniversite boykotlarının ardından demokratik güçlere katliamlar örgütlüyor, gençliğin öfkesini komşu uluslara ve ülke içerisindeki Türk, Roman ve Yahudi azınlıklara yöneltmeye çalışıyordu. Bu uğurda devlet eliyle Nazi sempatizanı gençlik örgütleri kuruluyor, hatta gençleri çekmek için üyeleri Almanya’ya ücretsiz gezilere gönderiliyordu. Yayılmacı politikalar uğruna Almanya ile git gide yaklaşan faşist hükümetler, Bulgaristan Merkez Bankası’nın dahi Nazi yönetimine geçtiği bir bağımlılık ilişkisinin mimarlarıydı. Bulgaristan için tek çıkar yol, antifaşist mücadelenin en kalabalık halk kesimiyle buluşacak şekilde örgütlenmesiydi. Ülkenin köklerine kadar yayılmış olan Alman burjuvazisine ve yerli iş birlikçilerine karşı verilecek olan bağımsızlık savaşının olanakları, emek mücadelesiyle kaynaşıyor, Bulgaristan’da devrimin zemini günbegün güçlendiriyordu.

ANTİFAŞİST-ANTİEMPERYALİST MÜCADELEDE ROLÜ VE DEVRİME GİDEN YOL

Antifaşist mücadelenin örgütlenmesi için faşizmin doğru anlaşılması da kaçınılmaz bir zorunluluktu. Faşist yönetimin altında, olağanüstü gizlilik koşullarında yürütülen çalışma ile BKP güçlenirken 1935’te gerçekleşen Komünist Enternasyonal kongresi, partinin Bolşevik çalışmasına yeni olanaklar açan kararlar almıştı. Kongrede Dimitrov şöyle diyordu: “Faşizm örneğin, Otto Bauer’in öne sürdüğü gibi, sözümona ‘her iki sınıfın, proletarya ve burjuvazinin üzerinde’ duran bir devlet iktidarı biçimi değildir. Faşizm, finans kapitalin en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğüdür. Hangi maskeye bürünürse bürünsün, hangi biçimde ortaya çıkarsa çıksın, iktidara hangi yoldan gelirse gelsin: Faşizm, sermayenin emekçi kitlelere en gaddarca saldırısıdır.”[5]

Kongre, aynı zamanda, Dimitrov’un Komünist Enternasyonal Genel Sekreteri seçildiği ve işçi sınıfının küresel ölçekteki iktidar mücadelesinin önderliğini üstlendiği kongreydi. Kongrenin yeni ve doğru seçilmiş taktik kararları ekseninde örgütlenen antifaşist mücadele, geçmişte sosyal demokrat ve küçük burjuva partiler ile yaşanan çekişmelerin özeleştirisini veriyor, dünya komünistlerine faşizme karşı duran tüm güçleri birleştirme ve silahlı ayaklanmalar yoluyla faşist diktatörlükleri imha etme ve bu yolda işçileri ve geriye kalan halk kesimlerini mücadeleye kazanma görevini veriyordu.[6]

ZAFER

Dimitrov; 9 Eylül 1944’te başarıya ulaşan Bulgaristan Devrimi’yle birlikte sanayileşme ve dışa bağımlılığın ortadan kaldırılması yoluyla tam bağımsız bir ülkenin kurulması, faşist boyunduruğun kırılması, milyonlarca işçi ve ailelerinin gelirlerini artırıp çalışma saatlerini düşürerek hayat koşullarında kapitalizmin asla gerçekleştiremeyeceği bir sıçramanın öncüsüydü. Dimitrov’un Bulgaristan’ı, sosyal emperyalist Hruşçev revizyonizmi ve onun milliyetçi valisi Jivkov tarafından bozulana kadar, Bulgar milliyetçiliği ile kesintisiz mücadele, azınlık uluslarasa kendi kaderini tayin hakkı ve kültürel-ulusal gelişimde tam özgürlük politikası ekseninde diğer halklarla ve azınlıklarıyla bir dostluk ilişkisini de kurmuştu. Dimitrov, Nazi işgaline karşı Bulgaristan halklarının bağımsızlık savaşının önderi BKP’nin lideri ve Bulgaristan’da cumhuriyet rejiminin kurucusu, sosyalist inşanın mimarı olarak hayatı boyunca sürdürdüğü amansız mücadeleyle her genç komünist için bir esin kaynağıdır.

 

KAYNAKÇA:

[1] Bulgaristan Devrimci Gençlik Hareketi Tarihi, Hazırlayan: Dimitrov Gençlik Akademisi, Evrensel Basım Yayın, İkinci Basım, Ağustos 2011, sf. 12,-23

[2] Bulgaristan Devrimci Gençlik Hareketi Tarihi, Hazırlayan: Dimitrov Gençlik Akademisi, Evrensel Basım Yayın, İkinci Basım, Ağustos 2011, sf. 52-53

[3] Siyasi Savunma ve Faşizmin Yargılanması, Georgi Dimitrov, Yar Yayınları, Nisan 2023, sf. 178-180

[4] Bulgaristan Devrimci Gençlik Hareketi Tarihi, Hazırlayan: Dimitrov Gençlik Akademisi, Evrensel Basım Yayın, İkinci Basım, Ağustos 2011, sf. 124-125

[5] Faşizm ve İşçi Sınıfı, Georgi Dimitrov, İnter Yayınları, Birinci Basım, Nisan 1996, sf.11-16

[6] Bulgaristan Devrimci Gençlik Hareketi Tarihi, Hazırlayan: Dimitrov Gençlik Akademisi, Evrensel Basım Yayın, İkinci Basım, Ağustos 2011, sf. 74-89

[7] Marksizmde Temel Kavramlar, İlhan Akdere, Evrensel Basım Yayın, Dokuzuncu Basım, Şubat 2014, sf. 30

ÖNCEKİ HABER

Bitron’da sendikalaşan 17 işçi işten atıldı

SONRAKİ HABER

98 Bergama’dan 24’ Dikili’ye enternasyonal mücadele: 21. Gençlik Yaz Kampı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa