14 Temmuz 2024 06:07

Dosya - Emek ve Sömürü Kenti Manisa-2 | ‘İşçiler örgütlenmenin yolunu deneyimlerinden öğreniyor’

Örgütlenmeyi ve mücadeleyi sermaye çıkarlarının sendikacılığı gölgeleyince ‘sendika’ lafı da işçi için öcüye dönüşüyor.

Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel

Paylaş

Burak YILMAZ

Geçtiğimiz yılın ISO 500 listesinde Manisa’da faaliyet gösteren 33 işletme de yer alıyordu. ISO 500 fabrikaları da dâhil çoğunluğunu metal, plastik, gıda, toprak-cam ve maden iş kollarındaki işletmelerin oluşturduğu bu fabrikalar; otomotiv yan sanayi, plastik ve ambalaj, beyaz eşya, hazır gıda, tavukçuluk, tarıma dayalı ihracat ve kömür madeni gibi üretim ve ticaret alanlarında yoğunlaşıyor.

Manisa’da en çok sayıda işçinin çalıştığı ve değer üretimi açısından en kapsamlı Organize Sanayi Bölgesi Manisa OSB, 3 kısımdan oluşuyor, 4. kısımsa hızla yükseliyor. Geçtiğimiz yıl, iki işçinin iş cinayetinde hayatını kaybettiği Mitsubishi firmasına ait fabrikanın inşaatı da bu bölümde yer alıyor. Manisa OSB’nin tamamında olduğu gibi yeni inşa edilen bu alanlarda da özellikle uluslararası sermayenin yatırımları göze çarpıyor. Birçok yabancı sermaye grubu burada yatırımlarını ve üretim kapasitesini artıracağından bahsediyor. Hindistanlı, Japon, Alman, ABD’li, Fransız, İtalyan… Uluslararası sermaye grupları Manisalı işçinin emeğinin ucuza pazarlandığı Spil dağının ardındaki bu piyasada yerini almış durumda. Yerli beyaz eşya ve elektronik tekeli Vestel de Manisa Organize Sanayi Bölgesi içerisinde on binlerce emekçinin çalıştığı kampüste faaliyet yürütüyor. Yerli ve yabancı tekellerin üretimine bağlı yan sanayi ile Manisa OSB’nin metal, plastik, toprak-cam endüstrisinin ana fotoğrafı tamamlanıyor. Manisa OSB’nin dışında Turgutlu, Akhisar, Salihli, Soma ve Kula’da da iş kolları ve üretim alanları farklılık göstermek üzere Organize Sanayi Bölgeleri faaliyet gösteriyor.

"SERMAYENİN TEK SİLAHI KURDUĞU BASKI ORTAMINDA PARMAK SALLAMAK"

Manisa’daki işçilerin bütün faaliyeti 7 gün 24 saat üretimden ibaret değil. İşçiler, gecesini gündüzüne katmasına rağmen büyütemediği ekmeğini büyütmenin bin türlü yolunu arıyor. Fazla mesai, ek iş, borsa-bitcoin vs. Her iş yeri, iş kolu ya da OSB’deki işçiler örgütlenme arayışının farklı aşamalarında hızlı bir dönüşüm yaşıyor. Tarıma dayalı üretim faaliyeti yürüten küçük işletmelerde işçilerin mevcut hedefi genel olarak herhangi bir sendikada örgütlenmekken plastik, toprak-cam gibi işkollarında “temsilciyi seçmek, sendika seçmek” gibi hedefler tartışılıyor. İşçilerin bütün bu hedeflerinin sermayenin çıkarlarıyla çatıştığı her noktada ise sermayenin tek silahı fabrikada kurduğu baskı ortamından ve parmak sallamaktan ibaret değil.

YOL HEP AYNI: İTİRAZ, ERTELEME, PROSEDÜR…

Örgütlenme çabasını itirazlar, ertelemeler, prosedürler ile yıllara yayan patron hukuku ve bürokrasi, hakları kâğıt üzerinde bırakmanın Manisalı işçiler aleyhine bugün için en etkili yollarından biri. Çoğunluk tespitine itirazla başlayan bitmek bilmez süreçlerin ileri işçilerin bilincinde ise bambaşka bir karşılığı var. Bütün bunlara çözüm önerisi olarak ‘yasaların değişmesi lazım’ noktasından yıllar süren mahkeme süreçlerinin sonucunda ‘o yasaların uygulanması da lazım’ noktasına geliyor işçiler. Tüm mücadele yollarını ‘buraya siyaset sokmayalım’ ‘işimizi hukuki yollardan halledelim’ ‘haklıyken haksız duruma düşmeyelim’ gibi sözlerle işçinin gözünde ayrıksı bir imaja bürüyen sendikal bürokrasinin maskesi, hukuk ve devlet aygıtının maskesiyle beraber düşüyor. Derinleşen ekonomik krizle birlikte mahkemelerin hüküm getirdiği tazminatlar derde derman olmadıkça sabır taşı dayanmıyor. İşçilerdeki siyasal dönüşüm kendisine haklı bir gerekçeyi de burada buluyor.

Defalarca fabrikadaki işçilerin çoğunun istifa ettiği ve fabrikadaki çoğunluğunu dahi kaybeden sendikalar, halen birçok yerde işçi sendikası sıfatıyla varlığını sürdürüyor. Patronun buyur ettiği bu sözde sendikalar; tehdit, zorbalık, şantaj, yalan gibi yöntemlerle işçilere ‘biraz daha sabır’ diye diye yılları geçirebilmiş. Bugün için ise birden çok işyerinde aynı anda bu sendikalardan kopuş girişimlerine şahit oluyoruz. ‘Sabır’ söylemlerine artık altı aydan daha uzun ömür biçilemiyor. Ancak örgütlenmeyi ve mücadeleyi sermaye çıkarlarının sendikacılığı gölgeleyince ‘sendika’ lafı da işçi için öcüye dönüşüyor yer yer. Bu noktada ‘Nasıl bir sendika?​’ sorusuna sabırlı, kapsamlı ve incelikli cevaplar arama ihtiyacı ortaya çıkıyor. İş yerlerinde referandumla işçinin kendi sendikasını seçebilmesi seçeneğini bir söyleyip kaybolmakla da o ihtiyaç karşılanmıyor. ‘Sendikal barajlar kaldırılsın’ sloganının henüz işçi kitlelerini topyekûn harekete geçiren bir eylem sloganına dönüşmediği için önemsiz olduğu düşünülmemeli. Örneğin işçiler 2 yıl önce baraj altında olduğu gerekçesiyle üye olmadıkları sendikalara üye oluyorlar. Siyaseti yaşamla sınayan bu noktadan nasıl geçildiği işçilerin sarsılmaz güveninin bizim sadece bir anlık haklılığımızdan çok daha kıymetli olduğunu hatırlatıyor. 

MÜCADELECİ SENDİKACILIK ÇİZGİSİNİ BİR SEÇENEK HALİNE GETİRMEK

Ekonomik koşullarla hızla değişen olgulardan biri de sendikalara, sendikal mücadeleye, sendikalara üye olmaya vs. ilişkin işçilerin tutumundaki değişim. Dün ‘bir sendika, sendikacı, cesaretli birileri gelse bu işler değişir’ diyenler bugün ise söylediklerine başka koşullar ekliyor. Ancak buradan sendikal bürokrasinin işçinin çıkarlarıyla, geleceğiyle zıt yüzünün tamamen teşhir olduğu sonucu da çıkmıyor ne yazık ki. Mücadeleci sendikacılık çizgisini hâkim kılmak bir yana, onu belli başlı bir seçenek olarak ortaya çıkarmak için dahi kat edilmesi gereken epey mesafe var. Açılan bu mesafeyi kapatma gerekliliği, Manisa’da işçi sınıfıyla sınıfın ileri unsurlarını buluşturan kesişim noktalarını çoğaltma ihtiyacını her gün daha büyük ve ertelenemez bir ihtiyaç haline geliyor.


İŞÇİLER YAZDI:  5 FARKLI ŞİRKET 5 FARKLI İŞ KOLU

Özverili çalışan bir işçiydim 10 ay boyunca 8-8 çalıştım. İşimi severek yapardım. Aldığım ücret bana yetmiyordu. Bunu sık sık amirlere bildiriyordum. Asgari ücretin bir tık üstü. Yaptığımız işte kalite olduğundan üretimi yönlendiriyorduk. Sorumluluk vardı. Yöneticiler ise talepleri hep geçiştirdiler. Sonra maaş artışı olacağı söylenerek formen oldum yine yaklaşık aynı ücretleri aldım. Bazı arkadaşlarımız sendikal mücadele başlattılar, ben de direkt üye oldum. Ben de 3 fabrikayı gezen kalite formeni olduğum için çevrem genişti. Çalışanların bir kısmı aynı zamanda topraktan da geliri olan hasat zamanı izin alıp çalışan işçilerdi. Tabi bunların varlığı birlik olamayız kaygısını güçlendirdi. Gerçek anlamda greve çıktığımızda da bu arkadaşların önemli bir kısmı ve EYT’liler pek katılmadı. İlk etapta biz bu yola çıkınca işçiler arasında patronun yanında olanlar, katılmayanlar oldu. İlk etapta yüzde 50 çoğunluk yetki belgemizi aldık. Hukuki süreç başladı yetkiye itiraz geldi. Biz bu dönemde birçok eylem yaptık içerideki arkadaşlar ile, yemek eylemi, servis eylemi, ses eylemi gibi birçok eylem yaptı. Hukuki süreç davayı kazandık sonra istinafa taşıdık, onu kazandık yargıtaya taşıdı. Sonra işyeri içinde 5 tane taşeron şirket kurdu. 5 farklı şirket 5 farklı işkolu ile Basın İş çoğunluğunu kaybetmesi için. Müfettişler geldi ve muvazaalı işlem olduğu için bizi haklı buldu. Bu şirketlere zorla işçi kaydırıldığı, kabul etmeyenlerin atıldığı tespit edildi. Yargıtay kararı ertesinde arabulucu ve grev sürecimiz oldu. Ama içeride arkadaşlarımız 62 günlük grevimize katılamadı.

Grev süreci yanımızda Evrensel oldu. CHP, İDP, TİP, EMEP, Saadet Partisi gibi bir sürü siyasi parti ve STK bulundu. İş yasası şu an kağıt üstünde. Şu an hala işyerinde mobbing devam ediyor, işçiler işten atılıyor. Ben 2 buçuk yıldır işten atıldım. Kıdeme hak kazandım ama bir ödeme alamadım. Bakanlık müfettişi tespit ettiği gelişmeleri dahi davaya verdi şirket. Sendikal örgütlenmemiz ile 120 işçi arkadaşımız işten çıkarıldı. Devletin burada biraz halktan yana olması lazım. çıkan işçilerden önemli bir kısmı 25/2 ile çıkarıldı. Yüz kızartıcı suç işlediği iddiası nedeniyle birçok işçi başka fabrikada iş bulamadı. Benim kardeşim de bu işçilerden biri hala davası devam ediyor. Kazanmak üzere. Manisa da hala birçok işletmede örgütlenmeler devam ediyor. Daha önce kar payı veya yan hak tarzı birçok para veren işletmeler artık vermiyorlar. Eskiden sendikaların giremediği iş yerleri şimdi örgütlenme arayışında. 


ESKİ BAŞOĞLU İŞÇİSİ: BİR GECEDE İŞ KOLU DEĞİŞİKLİĞİ

2021 eylülde işe başladım. Yeni bir fabrikaydı. Birkaç arkadaş ile birlikte kendi bölümlerimizi örgütlemeye başladık. Çerkezköy’de saat ücreti 50 lira, bizim iki katımız.Aynı işleri yapıyoruz niye biz de aynı haklara sahip olmayalım? Ama yine ayak direyen işçi çoktu. Sendika ile birçok hakkı alacağımıza zor ikna ettik. Biz çok hızlandık fakat duyuldu. İlk etapta 15 kişi çıkardılar. Dava açtık. Davayı kazanmaya yaklaşınca sendika ile patron anlaştı. İşyerine girdi. Şu an asgari ücret artı bin lira üstü gibi yan hakları da vasat bir sözleşme ile çalışıyorlar. Anlaşma nedeni de bizim davamızı düşürmek, sendika mahkemeye yazı gönderiyor: “Bizim bu dönem fabrikada örgütlenme için bir yapımız yoktu”. Biz yine sendikal davayı kazandık fakat onların örgütlenme çalışmasını yapan bizleri sırtında bıçaklamaları haklarımızı almamızın önüne geçmeye çalıştılar. Bu işte karşımıza gelen kişiler 2018’de işten atıldığım Standart Profil’de KİM-PET isimli direkt patronun kurduğu sendika yönetimiydi. 


ESKİ DAUSSAN İŞÇİSİ: SENDİKACILAR NASIL ZENGİNLEŞİYOR?

Daussan’da ise bizimle aynı sektörde çalışan Çukurova firması ile aynı işi yapıyoruz. Onlar bizden yüzde 50 yüksek alıyorlardı. Çimse-İş işçilerin yanında durmayınca yönetim baskılar da arttı. Sendika değiştirme yolunu tuttuk. Patron tüm işçileri teker teker çekti. Bir de 3 bin lira bir para verdi. Her gün 1’er kişi çıkarıyordu. Fabrika genelinde de işçiler arasında da bu işten atılsa bir hafta kendini geçindiremeyecek yüzde 50 düzeyinde işçi vardı. Bizim fabrika için DİSK konfederasyon olarak örgütlenmeliydi. Cam Keramik-İş konfederasyon desteği almadan örgütlenemedi. Çimse-İş işten atmalar için yapılan protestoda çevre illerden ilçelilerden sendika yönetimi ve sendika sorumluları getiriyor. Bize karşı, işçilere karşı. Neden böyle oldu? Çünkü herhangi bir sendikada yöneticilik pozisyonunda bulunmak bile zenginlik kaynağı. Birçok sendikacı olan kişilerin Manisa’da nasıl zengin olduğu gayet iyi biliniyor.


ESKİ BEYLER RAKI İŞÇİLERİ: KAHVALTIDA KURU EKMEK PEYNİR

Bizi sendikalı olmayan iten en önemli olay hem düşük ücretler hem de amir-yönetim düzeyinde olan baskı ve saygısız tutumlardı. Sendika ile birliğimizi sağlamamız ertesinde gelen yetki kağıdı sonra yetki davası ile uğraşmak zorunda kaldık. Dava süreci patron bizi vazgeçirmek için yakacak yardımı ve belli düzey üretim ve kardan sonra yüzde 10 kâr payı tarzı şeyler teklif etti. Bir süre sendikalı olmayanlara yakacak yardımı yaptı fakat kardan yüzden 10 pay meselesini aritmetik oyunlar ile herkese 2-3 bin lira yattığı komik bir rakam şeklinde vermesi sendikal çalışmamızın güçlenmesine neden oldu. Sonrasında sendikal olarak ön plana çıkan işçilere baskı ve işten atmalar söz konusu oldu. İşte şu işe vaktinden gelmedi, şu çok ses çıkarıyor, bu böyle yaptı diye sendikal bilinçli işçiyi yalnızlaştırıp atıyorlar. Beni niye attılar mesela? Teknik eleman olduğum için ihtiyaç gereği fabrikada 36 saat çalıştım bir gün sabah kahvaltıda kuru ekmek ve bir adet peynir geldi. Ben de bunu fotoğrafını çekip yönetimin de olduğu gruba attım. Sonra vay efendim niye böyle yaptın? Konuşabilirdik diye beni işten çıkardılar. Ya Akhisar’da bir evin kapısını çal, açım de, sana bu yemeği vermez, utanır. Yanında bir ayran verir, zeytin verir. Böyle bir yaklaşım olamaz. Kar payı vermeyen şirket 360 milyon kâr etti. Fabrikayı kaç kere yer değiştirtmesine, makineleri yenilemesine rağmen kazandığı para bu. Sendika da bu dönemde çok pasif kaldı. şimdi bizim gibi işçiler atıldığı için de zorlanıyorlar. İçeride mobbing, tehdit ve bölüm değiştirmeler gündemde.


‘SENDİKACILAR İŞSİZLİKLE TEHDİT EDİYOR’

Serel’de eylemler çok etki gösterdi. 450 kişi tek seferde sendika değiştirdi. Elginkan Vakfı’ndan üst düzey yetkili geldi. Hepimizi tehdit etti. “Rızkınızı veriyoruz. Fabrikayı kapatırım” diye tehdit etti. Tüm işçileri izne çıkardı. Bu kadar kitlesel sendika değiştirmemizde Çimse-İş temsilci arkadaşlarımızın da öncülük etmesi etkin oldu. Kristal-İş’e tüm fabrika bir anda geçti. Tatil sonunda Çimse-İş başkanı ile geldi. “Ne dersem o olur, şu sendika olacak dersem bu olur” dedi. Çimse-İş başkanına döndü, “Şu kadar para vereceğim dersem sen hayır diyebilir misin?​” dedi. Başkan, “Hayır, diyemem” dedi. Şu anda da bizi Çimse-İş oyalıyor. Şu dönem iyi olacak bu dönem iyi olacak hiçbir şey değişmiyor. 2 sene önce bu sendikalaşma girişimi oldu, 4 yıl önce de olmuş ben yoktum o zaman. Son sözleşme ile hiçbir kazancımız yok. Belki sendika olmasa gidip daha iyi hak alacağım.

ÖNCEKİ HABER

Çinli tekelle Manisa OSB üzerine anlaşmışlar

SONRAKİ HABER

Hatay’da yerleşim yeri yakınında orman yangını

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...