Akademik standartlar değil, ‘müşteri’ memnuniyeti
İstanbul'dan bir özel okul öğretmeni, çalışırken yaşadığı olumsuz deneyimleri ve endişelerini Evrensel'e yazdı
Fotoğraf: Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası
Özel okul öğretmeni
İstanbul
BU mektubu, butik ya da sözde kurumsal sayılan okullarda çalışmış bir öğretmen olarak çalıştığım süre boyunca karşılaştığım bazı olumsuz deneyimleri ve endişelerimi paylaşmak amacıyla yazıyorum. İstanbul’a geldiğim ilk yıl, butik bir okulda çalışmak istedim. Pandemi sürecini en derinden yaşayan bir öğretmenim. İstenilen dersleri, istenilen oranda verdiğim halde (zor şartlara rağmen) hak ettiğim maaşı zamanında alamamakla beraber sürekli okul muhasebecisiyle muhatap olmak suretiyle peyder peyder ‘rica minnet’ usulü maaşlarımı alabildim.
Özel okullarındaki çalışma koşullarından genel hatlarıyla bahsetmek istiyorum. İş yükünün sürekli artmasına rağmen, verilen maaşların (Asgari ücret ya da asgari ücretin biraz üzerinde seyrediyor) bu yükü karşılamadığına inanıyorum. Öğretmenler olarak, ders programlarımızın dışındaki ek görevlerle de sıkça meşgul olmak zorunda kalıyoruz. (Danışmanlık, sürekli veli aramaları, veli toplantıları, etkinlik hazırlama, etüt, hafta sonu etütleri, akşam etütleri, zümre toplantıları, ekstra nöbetler, özel gün ve bayram hazırlıkları vs.) Bu durum, derslere hazırlanma süremizi kısıtladığı gibi, dersin niteliğini de olumsuz etkiliyor.
Okul yönetimiyle olan iletişimde yaşadığımız zorluklar, işimizi daha da karmaşık hale getiriyor. Öğretmenlerin görüş ve önerilerinin dikkate alınmadığını düşünüyorum. Öğrenci disiplin sorunları ya da ders materyalleri ile ilgili ihtiyaçlarımızı dile getirdiğimizde, çoğunlukla yanıt alamıyoruz veya geç yanıt alıyoruz. Çoğu özel okulda fotokopi makinesi yok. Akıllı tahtalar işlevsiz, sürekli bozuluyor. Bu sebeple ders materyallerini kısıtlı kullanmak zorundayız.
İkinci özel okulumdaki (kurumsal) deneyim ve gözlemlerimi de paylaşmak istiyorum. “Ahlaki değer ve etiklere önem verdiğini iddia eden, kendilerini ‘medeniyet mimarları’ olarak nitelendiren bir özel okulun sabık genel müdürünün üstenci tavrı ve kibirli yaklaşımı, öğretmenleri aşağılayıcı söz ve hareketleri şüphesiz öğretmenlerin motivasyon kaybına neden olmuştu. Asgari ücret ile öğretmen maaşları arasındaki cüzi farkın korunmasını istemek, hak aramak, hak edilişlerini talep etmek sebebiyle kendisiyle görüşmek, fikir telakisinde bulunmak isteyen öğretmenler bu nobran tutum karşısında ne yazık ki işlerinden olmuştu. Tasarladığı eğitim modelinde ahlakı içinde barındırması gerektiğinin aralıksız savunuculuğunu yapan bir eğitimcinin öğretmen itibarını, onurunu bu denli zedelememesi beklenirdi. Çünkü “mücerret kılavuzluk” ideolojisi öğretmenlerin biricikliğini ve değerli hissetmesini gerektirmez mi?
Bununla beraber idari kadronun öğretmenlere karşı takındığı mesafeli ve üstenci tutum, ekip ruhunun oluşmasını engelliyordu. Bu durum okul içindeki iş birliğini zayıflatıyor ve öğretmenlerin işlerine olan bağlılıklarını azaltıyordu.
Ayrıca okulda belirgin bir şekilde adam kayırma, mobbing, hakkaniyetten uzak ders programları, belirli kişilerin hatalarını görmezden gelme gibi durumların yaşandığını bizzat deneyimledim. İdari yönetimle aranı iyi tutman, gerektiğinde mesai arkadaşını ispiyonlaman ‘pozisyonunu korumana’ yetiyordu. Belirli öğretmenlere ve personele sağlanan ayrıcalıklar, adalet duygusunu zedeleyerek çalışma ortamında huzursuzluk yaratıyordu. Objektif değerlendirmeler ve eşit fırsatlar sunulmadığı sürece, okulun genel performansı ve çalışanların memnuniyetini olumsuz etkilediğini düşünüyorum.
Bunun yanında, sürekli değişen müfredat ve öğretim yöntemleri, öğretmenlerin adaptasyon sürecini zorlaştırıyor, eğitimin niteliğini artırmak adına yapılan değişikliklerin, yeterli eğitim ve destek verilmeden uygulanması, öğretmenler üzerinde baskı yaratıyor ve öğrencilerin öğrenme sürecini olumsuz etkiliyordu.
Neredeyse her yıl genel müdür değişiyor ve eğitimle, saha çalışmalarıyla, fizyolojik, sosyolojik şartlarla yakından uzaktan alakası olmayan felsefi temellere dayandırılmış “eğitim modellerini” dikte etmeye çalışıyorlardı.
Son olarak, özel okullarda öğrenci ve veli beklentilerinin, bazen gerçekçi olmayan seviyelerde olduğunu gözlemledim. Veli memnuniyetine odaklanmak elbette önemli, ancak bu durum, akademik standartlardan ödün verilmesine yol açmamalı. Öğretmenlerin profesyonel yeteneklerine ve değerlendirmelerine daha fazla güven duyulması gerektiğine inanıyorum. Bir veli sırf nüfuzu var diye idari işlerde karar verici, öğretmenleri yönlendirici, yöntem ve tekniklere müdahale edici olmamalı.
Bu süreçte deneyimlediğim ve gözlemlediğim bir diğer husus ise; özel okullarda giderek yaygınlaşan ve ciddi bir sorun haline gelen özel okul yönetimlerinin öğretmenlere ve çalışanlarına karşı yükümlülüklerinden kaçınmak amacıyla çeşitli yöntemler kullanmalarıdır.
Birçok özel okul, tazminat ödememek için kendilerince çeşitli stratejiler geliştiriyorlar. Kurnazca oyunlar oynuyorlar. Mesela, en çok başvurulan yöntem, belirli süreli sözleşmeler... Öğretmenlerle yapılan sözleşmelerin bir yıllık veya daha kısa süreli olarak düzenlenmesi, sözleşme sonunda tazminat ödemekten kaçınmak için başvurulan bir yöntemdir. Bu haksız yöntem, öğretmenlerin iş güvencesini zedeleyerek sürekli bir belirsizlik içerisinde kalmalarına ve işten çıkarılma endişesine neden olmaktadır. Genellikle yıl sonunda işten çıkarma söz konusu olduğunda çalışma süresinin bir yıldan daha kısa olduğunu iddia ediyorlar. Üstelik işe başlama tarihi 1 Eylül olarak SGK’ye bildirilse de “seminer dönemi” adı altında mesailer ağustos ayında çoktan başlamış oluyor.
PERFORMANS DEĞERLENDİRMELERİ VE HAKSIZ İŞTEN ÇIKARMALAR
Yine özel okullar, öğretmenlerin performanslarını düşük göstermek için subjektif ve adil olmayan değerlendirme kriterleri kullanmaktadır. Hatta zaman zaman öğretmenlerin geleceği velilerin insafına bırakılıyor. Veliler öğretmenleri puanlıyorlardı. Dolayısıyla puanlama bir sonraki yıl için önemli kriter haline geliyordu. Bu değerlendirmeler sonucunda, performans düşüklüğü iddiasıyla işten çıkarmalar gerçekleşiyordu.
Bu uygulamaların hem eğitim kalitesini düşürdüğünü hem de öğretmenlerin moral ve motivasyonunu olumsuz etkilediğini belirtmek isterim. Eğitim alanında çalışan bireylerin haklarının korunması, kaliteli bir eğitim sistemi için elzemdir. Umarım bu mektup, eğitimin, özel okulculuğun hali pürmelalini biraz olsun gözler önüne serebilmiştir.