Bir sürgün yazarı Mehmed Uzun | İnsanlığa karşı sorumlu bir insan
Mehmed Uzun, Gülten Akın’ın dizelerinde anlattığı insanlığa karşı sorumlu, savaşa, işkenceye, ölümlere karşı sorumlu bir insan.
Mehmed Uzun yargılanması (Fotoğraf: AA)
Tarık Özyıldırım
“Kürt bir annenin ve babanın çocuğu olarak buradan yaklaşık 70 km uzakta küçük bir kentte doğdum. Ana dilim Kürtçe oldu, Kürtçe sözlü ruhumun ilk zenginliğini oluşturdu. Bu nedenle ve ahlaki sorumluluk duyduğum için romanlarımı Kürtçe yazıyorum” der Mehmed Uzun 2002’nin Mart ayında Diyarbakır’da Devlet Güvenlik Mahkemesindeki savunmasında. Kürtçe roman yazmayı, ana diline sahip çıkmayı bir ahlaki görev olarak omuzlanır Uzun. Aynı mahkemede, “Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık” romanı hakkında bölücülük suçlamasına karşı Uzun, “Bireyin dilini, dinini ve kimliğin yasaklamak ya da yok etmek için çalışmak bölücülüktür. Sadece bölücülük değil, aynı zamanda insanlık suçudur.” diyerek Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun dizelerini akla getirir: “Ana dilin/Elin ayağın kadar senin…”
Mehmed Uzun, bir dünya insanıydı, Gülten Akın’ın dizelerinde anlattığı insanlığa karşı sorumlu, savaşa, işkenceye, ölümlere karşı sorumlu bir insan. Sadece bir kültüre, bir dile değil bütün insanlığın kültürüne, diline sahip çıkan bir aydın. Diktatör Jikov Dönemi’nde Bulgaristan’da yok sayılan Türk azınlığın yaşama haklarını savunur. Türklere uygulanan yasakların kabul edilmesinin mümkün olamayacağını söyler ve onlar için mücadele eder. Kosova’daki Müslümanlar için de mücadelesini sürdürür çünkü o insanlığa karşı sorumluluğun ne kadar gerekli bir duygu olduğunu, yaşayarak öğrenmiş bir yazardır.
MECBURDUM BU BAŞKALDIRIYA
Mehmed Direj, 1953’te Viranşehir’den Siverek’e göç etmiş Bırodirej ailesinin bir ferdi olarak dünyaya gelir. Adı da değişir, soyadı da Mehmet Uzun oluverir yasakların en orta yerinde.
Çocuk yaşlarda, kitap okumaya heveslidir, çizgi romanlarını yanında ayırmaz: Tommiks, Teksaslarla Siverek sokaklarını arşınlar. Arkadaşlarının Tomme’si olur Uzun.
1970’li yılların başında ülkede baş gösteren keskin ve hırçın baskıya karşı Uzun’un içinde bir huzursuzluk oluşur. Birkaç arkadaşıyla bu huzursuzluğunu duvara sloganlar yazarak gidermeye çalışır. “Birkaç arkadaşımla birlikte ne anlama geldiğini tam olarak bilmediğimiz ama ortak tepkimizin ve huzursuzluğumuzun naif bir dışavurumuydu.” Bir gece yarısı evler basılır ve Uzun’la beraber birçok arkadaşı üç gün boyunca işkence, dayak ve sorgulamaya maruz kalır. Ardından Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Tutukevine gönderilir. Bu tutukluluk döneminde yaşadıklarını “Sen” romanına yansıtır: “Keder hoş geldin/ Dayak hoş geldin/ Yalnızlık sen de hoş geldin… Tekme tokat seni içeri attıklarında, zindanın ortasına yüzükoyun kapaklandığında, kapıyı kapattıklarında bu kelimeler çıktı ağzından…” (Sen)
Cezaevi onun için bir üniversite olur, 1972’nin Nisan’ında Musa Anter ve kuzeni Ferit Uzun’dan ilk Kürtçe dersleri alır. Uzun, artık Kürtçe yazma isteğini yüreğinden atamayacağı bir döneme giriverir. Ankara Mamak Cezaevinden tahliye edilir. İçindeki Kürtçe yazma tutkusuyla Rizgari (Kurtuluş) dergisinin yayın yönetmeni olur. Uzun, ilk Kürtçe metinlerini burada yayımlar. Dönemin sert koşullarıyla beraber dergi yayımlanır yayımlanmaz toplatılır ve Uzun’a tekrar hapis yolu görülür.
1976 yılının Mart ayında yine mahkeme karşısındadır. Mahkemede Kürtçeye yapılan hakaretler Uzun’un ölümüne kadar yüreğinde bir sızı olarak kalır. “Ben bu dille doğdum. Anamla babamla bu dille konuştum. Kürt yok, Kürtçe yok dediklerini duydukça o kadar kırılıyordum ki… İnsan kendini çaresiz hissediyor…”
1976’da Eylül’de tahliye edilince artık hem her yere hem de hiçbir yere ait olmak/olmamak duygusu dediği sürgün dönemi başlar Uzun için. Diyarbakır, Nusaybin ve Şam üçgeninden uçakla Stockholm’e gider. İkinci romanı “Rind’in Ölümü” bu sürgün yolculuğunun izleriyle örülür. “Evet, ülkemden uzaklaşıyorum, sisin, pusun gerisinde yeni bir dünyaya gidiyorum. Görünür olan dünyamı, içindeki her şeyiyle birlikte, şehirlerini sokaklarını, evlerini, güzelliklerini, kötülüklerini, dostluklarını yerinde bırakıyor, göğün gerisinde bir çizgi gibi duran belirsiz bir yere doğru gidiyordum.” (Rind’in Ölümü)
Uzun, Stockholm’de Kürtçe roman yazmaya kararlıdır. Mecburdur yazmaya tutuklamalar, işkenceler, çocukluğunda ninesinden duyduğu ezgiler, halkı onu Kürtçe yazmaya mecbur bırakır. Uzun, Yaşar Kemal’in “mecbur insanı”dır.
Uzun, 1985’te “Sen” romanını yazarken elinde Musa Anter’in hazırlamış olduğu ince bir sözlük ve Mehmet Emin Bozarslan’ın çeviri sözlüğü vardır. Yetersizdir, bir karar verir, romanı yarım bırakır ve derleme çalışması için Suriye’ye gider. Amatör şarkıcılardan, şairlerden, dengbȇjlerden, halktan sözcük derler. Kuşların, ağaçların ve çiçeklerin Kürtçe isimlerini tek tek not eder. “Eğitimden, iletişimden, modern yaşamadan uzaklaşmış bir dil, iğdiş edilmiş bir dil yani. Bu dille zengin modern bir dil yaratmak zordu” dediği dönemi yaşar Uzun.
DENGBEJ VE ROMAN
“Sen” 1985’te yayımlanır, bu roman çokça eleştiri almasına rağmen Uzun, 1987’de Rind’in Ölümü okuyucunun karşısına çıkar. Her iki roman da otobiyografik özellikler taşır. Uzun’un cezaevi, tutukluluk ve sürgün dönemine göndermelerle dolu iki roman… 1989’da “Yitik Bir Aşkın Gölgesinde”, 1991’de “Evdalȇ Zeynikȇ’nin Günlerinden Bir Gün” yayımlanır. Bir dengbȇj yaşantısının romana dökülmesidir. Uzun, modern romanla, Kürt sözlü geleneği ‘dengbȇjliği’ bütünleştirir. Ünlü Kürt dengbȇji Evdalȇ Zeynikȇ üzerinden romanı oluşturur. Romanın giriş kısmında ünlü Kürt şair Ehmedȇ Xanî’nin dizlerine yer verir Uzun: “Kürtler asla yetkinlikte az değiller/Ve fakat kimsesiz ve mecalsizdirler/Hepsi birden cahil ve bilgisiz değil ki/Amma öyle yoksul ve sahipsizler ki.” Mehmed Uzun, Ehmedȇ Xani’den gelen sese karşılık verir, Kürtçenin kadim sesine kulak verir. Onu sahipsizlikten kurtarmanın peşine düşüverir, arka arkaya romanlar yazmaya devam eder ve modern bir Kürt romanından bahsedilmeye başlanır.
1995’te “Kader Kuyusu”, 1998’de Türkiye’nin 80 sonrası karanlığına ışık tutacak “Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık” yayımlanır. Zülfü Livaneli’nin deyimiyle “Ölümün karanlığını, aşkın aydınlığıyla alt ettiği” romandır Uzun’un. “İhtilalden sonra Welate Mezin dediğimiz büyük ülkenin, diğer küçük ülkelerinin de önde gelen, farklı fikirlere sahip siyasetçileri bir bir tutuklandı. Her türlü siyasal ve kültürel faaliyet yasaklandı…” (Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık)
2002 ve 2003’te iki ciltten oluşan “Dicle’nin Sesi”ni okuyucuyla buluşturur Uzun. Modern Kürt romanının doruk noktasındadır bu romanlarıyla. Bu son romanıyla Dengbȇj Biro üzerinden bölgenin sesi olur, Dicle’nin sesi olur: “Dicle parlıyor/ Dicle şavkıyor/ Dicle türkü söylüyor/ Dicle söylüyor… Dicle ne söylüyor? Kulak verin Dicle’ye dikkatli derin derin. Söyleyin Dicle ne söylüyor, hangi kelimelerle neyi anlatıyor? Ben Dicle’nin dengbȇji, size söyleyeyim. Ses, ölülerin, kaybolmuşların ve unutulmuşların sesidir ve Dicle onların hüzünlü türküsünü söylüyor…” (Dicle’nin Sesi/Dicle’nin Yakarışı)
GÖKYÜZÜNE NE KADAR ÇOK BENZİYORSUN
Yaşar Kemal, Mehmed Uzun’u anlatırken “Kürt romanın yaratıcısıdır, Kürt dilinin, Kürt romanının dikenli yolunu açmıştır” der. Bu dikenli yolu açarken bir ömür gider ve henüz 53 yaşında kansere yakalanır Uzun. Cezaevleri, yargılanmalar ve 30 yıl sürgün… Hayat macerası için “Yasak, ceza, kaçış, mahkûmiyet, gurbet, kimsesizlik, çaresizlik ve kahrolası kader” der.
Mehmed Uzun, 2006’da Stockholm’deki doktorun bir hafta ömrün kaldı demesiyle bir temmuz günü romanlarının, dilinin, kültürünün, anılarının toprağına gelir, Diyarbakır’a. Bu topraklarda, ölüme yüreğindeki aydınlığıyla 1,5 yıl direnir; Dicle’nin kötülüklere, düşmanlıklara direndiği gibi. Dostu Reis Çelik, Uzun’u gökyüzüne benzetir, kadim bir dili, kadim bir halkı hatırlatan, saklayan, gören bir gökyüzüne.
“Ölümsüz olmak isterdim, yazarın ölümsüzlüğüne yazar değil, yarattığı karakterler karar verir. Yarattığı karakterler yazarın ölümünden sonra da yaşıyorsa o yazar ölümsüzlük payesine ulaşır.” Evet, Mehmed Uzun ölümsüzdür, yarattığı bütün karakterler iyisiyle kötüsüyle aramızda: Baz, Kevok, General Serdar, Biro... Uzun, bir yazısının girişinde de dediği gibi o gülen gözleriyle uzaklardan bir ülkeden seslenmeye devam ediyor bize.
* Mehmed Uzun, Sen (Tu), Sel Yayıncılık, 2. Baskı, 2023, İstanbul
*Mehmed Uzun, Yaşlı Rind'in Ölümü (Mirina Kalekî Rind), Sel Yayıncılık, 2. Baskı, 2023, İstanbul
*Mehmed Uzun, Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık (Ronî Mîna Evîne - Tarî Mîna Mirinê), Sel Yayıncılık, 2.Baskı, 2022, İstanbul
*Mehmed Uzun, Dicle'nin Sesi/Dicle'nin Yakarışı (Hawara Dîcleyê), Sel Yayıncılık, 1.Baskı, 2020, İstanbul
*Ferzende Kaya, Uzun Roman/Mehmed Uzun Portresi, Alfa Yayınevi, 1. Baskı, 2007, İstanbul