Kafatası çağı
Demiral sevincini kurt işareti yaparak gösterdi. Ancak bu işaretin kimilerinin kulaklarını sağır edercesine tarihin karanlığında asılı kalmış milyonlarca insanın “ah”ını taşıdığını unutmamak gerekir.
Fotoğraf: AA
Türkiye Milli Takımının çeyrek finalde Hollanda’ya yenilerek veda ettiği 17. Avrupa Futbol Şampiyonası 14 Temmuz gecesi oynanan final maçı ile sonlandı. Şampiyon İspanya oldu. Şampiyonada atılan goller, gösterilen kartlar, verilen hakem kararları kadar tartışılan bir konu da Merih Demiral’ın Avusturya’ya 59. dakikada attığı ikinci golden sonra sevincini eliyle kurt işareti yaparak göstermesi ve bu nedenle de Avrupa Futbol Federasyonları Birliği’nin (UEFA) Demiral’a iki maç müsabakalardan men cezası vermesi oldu. UEFA Merih Demiral’a yaptığı kurt işaretinin genel davranış ilkelerine uymadığı, temel nezaket kurallarını ihlal ettiği, spor müsabakasını sportif nitelikte olmayan gösteriler için kullandığı ve futbolun itibarını zedelediği gerekçesiyle ceza verdiğini açıkladı.
Verilen ceza sonrası kurt işareti ile ilişkili olarak Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin; "Hiçbir şekilde siyasi bir işaret değildir, Türklerin yüzyıllardır kullandığı, Türklüğü sembolize eden bir işarettir" cümlesi tartışmanın eksenini belirledi. Büyükekşi’nin mimarlık eğitimi ve çeşitli bankalar ile Türk Hava Yolları yönetim kurulu üyelikleri sırasında edindiği kültürel, tarihi, antropolojik ve siyasi birikimi (!) ile yaptığı bu açıklama; kurt işaretinin “Türk” tarihinin “ezeli” bir simgesi mi, yoksa Milliyetçi Hareket Partisi tarafından sonradan tedavüle sokulmuş ırkçı bir işaret mi tartışmasının fitilini ateşlenmiş oldu. Tartışmaya Cumhurbaşkanından siyasi parti liderlerine; Türkiye Futbol Federasyonundan (TFF) futbol kulübü başkanlarına, futbolcusundan taraftarına tüm ülke katıldı.
Demiral tarafından yapılan kurt işaretinin milli takımı destekleyen taraftarlar arasında bile bir ayrışmaya neden olduğu düşünüldüğünde işaretin birleştirici olmaktan çok ayrıştırıcı bir nitelikte olduğu açıktır. Ayrıca kurt işaretinin toplumsal belleğimizdeki izdüşümü düşünüldüğünde bir gol sevinci sonrası yapılan bu işaretin harlanmaya çalışılan ırkçılık kazanına odun taşıdığını söylemek sanırım yanlış olmaz.
Irkçılığın sözlük anlamına baktığımızda; “İnsanların toplumsal özelliklerini biyolojik, ırksal özelliklerine indirgeyerek bir ırkın başka ırklara üstün olduğunu öne süren öğreti” olarak tanımlandığını görürüz. Tanımda belirtilen “biyolojik” ve “ırksal” kavramları basit iki kelime gibi görünse de yanlış ellerde daha doğrusu yanlış kafalarda milyonlarca insanın “ah”ını almıştır.
Irkçılık tarih boyunca kendine nesne olarak insan kafatasını seçmiştir. Irkla kafatası arasında bir bağlantı olduğu düşüncesi siyah ırkla beyaz ırkın, beyaz ırkla sarı ırkın, Aryan’la Yahudi’nin, Milliyetçi ile Cumhuriyetçinin, suçluyla masumun ya da en genel tanımıyla bizden olanla olmayanın farkını belirlemek için bir turnusol kâğıdı olarak kullanılmıştır.
Alphonse Bertillon’un 1879 yılında Paris Emniyet Müdürlüğünde suçlu dosyalarını kopyalama memuru olarak çalışmaya başlaması bence insanlık tarihi için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Sıradan bir memur olarak işe başlayan Bertillon dosyaların karmakarışık olduğunu ve bu karmaşıklığın suçluların yakalanmasını zorlaştırdığını fark etmiştir. Böylece bu karmaşıklığın içerisinden kendi düzenini yaratmıştır. Antropometri adını verdiği bu basit sistem suçluların belirli uzuvlarının ve bölgelerinin boylarını ölçerek bunları belirli bir sistematik içerisinde sınıflandırmaya dayanıyormuş. Bertillon antropometri yöntemine ek olarak fotoğraftan da yararlanıyormuş. Zanlıların oturur pozisyonda, doğal boyutunun beşte biri oranında, sabit bir ışıkta önden ve sağdan fotoğrafını çekiyor ve rötuşsuz olarak zanlının antropometri dosyasına ekliyormuş.
Bertillon bu çekim tekniğini zamanla Paris Emniyet Müdürlüğü sınırlarının dışında da kullanmaya başlamış. Bertillon’un fotoğrafını çektiği kişilerden biri de “her şeyi ölçen adam” olarak tanınan, Charles Darwin’in kuzeni Sir Francis Galton’muş. Coğrafyadan, meteorolojiye; antropolojiden, genetiğe; matematikten, istatistiğe birçok alanda bilimsel çalışmaları olan Galton’un dünya tarihinde en derin izi bıraktığı katkısı Yunanca iyi doğum anlamına gelen öjeni kavramıdır.
Öjeninin bir “bilim” olduğu düşünen Galton insan soyunun arıtılabilmesi ve soyluluğunun yükseltilebilmesi için aktif olarak müdahalenin gerektiğini düşünüyormuş. Bunun için de “iyi nitelikte” olanların doğup yaşamda kalmasının, “kötü nitelikte” olanların da doğmamasının, ürememesinin gerekliliğine inanıyormuş.
Galton sözde “biliminin” geçerliliğini kanıtlamak için kendince yöntemler geliştirmiş. Bu yöntemlerden biri de Bertillon’un çektiği suçlu fotoğraflarıymış. Çünkü benzer suçları işlemiş kişilerin yüzlerinde benzer özellikler bulunabileceğini düşünüyormuş. Bu amaçla suçluların göz, kulak, burun, çene gibi bölgelerini nirengi noktaları olarak almış, bu noktalar arasındaki mesafeleri ölçmüş, sonra bulduğu ölçümleri geometrik dile çevirmiş ve bu verileri sınıflandırarak yorumlamaya çalışmış. Ancak Galton tüm uğraşılarına karşın elde ettiği verileri bilimsel bir temel üzerine oturtamamıştır.
Galton’un insan kafasında yer alan nirengi noktaları arasındaki mesafelerle suç arasındaki ilişkiyi gösterme çabası sonuç vermemiş olsa da ardıllarına çok karanlık bir yolun kapısını aralamıştır. Yirminci yüzyılın ilk yarısının kafatası çağı olduğunu söylesem sanırım abartmış olmam. Çünkü XX. yüzyıla kafatası ölçümü için geliştirilmiş kraniyometreler yön vermiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde Siyah mısın, beyaz mı; Almanya’da Aryan mısın, Yahudi mi; İspanya’da milliyetçi misin, cumhuriyetçi mi; Türkiye’de brakisefal misin, dolikosefal mi sorularının cevabı kafatası ölçümlerinden geçmiştir. Bu soruların cevaplarında da milyonlarca insanın “ah”ı kalmıştır. Bu nedenledir ki Cahit Külebi Yirminci yüzyılın ilk yarısı adlı şiirinde bu yılları şöyle tanımlamıştır: “Yirminci yüzyılın ilk yarısı/Ölüm çağı oldu/Zulüm çağı oldu/Yalan çağı oldu…”
Merih Demiral attığı golden sonra sevincini eliyle kurt işareti yaparak gösterdi. Bu işaret kimilerince “masum”, kimilerince de “birleştirici” olarak dillendirildi. Ancak bu işaretin kimilerinin kulaklarını da sağır edercesine tarihin karanlık koridorlarında asılı kalmış milyonlarca insanın “ah”ını taşıdığını unutmamak gerekir.
- Vadedilmiş harfler 10 Ekim 2024 10:21
- Umut ayracı 26 Eylül 2024 10:24
- Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya… 12 Eylül 2024 12:41
- Bütün yollar Rom’a çıkar 29 Ağustos 2024 10:33
- Bitiş çizgisi 15 Ağustos 2024 04:54
- Çayın yolculuğu 01 Ağustos 2024 08:30
- Çok kapılı oda 08 Temmuz 2024 10:44
- Yoldan sonra 28 Haziran 2024 09:23
- Bir “Yol” Hikayesi II 13 Haziran 2024 13:49
- Bir “Yol” Hikayesi 30 Mayıs 2024 13:20
- İçimizdeki İrlandalı 16 Mayıs 2024 12:53
- İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler… 01 Mayıs 2024 10:10
- Emek bizim, söz bizim… 26 Nisan 2024 04:30
- Sol açık 18 Nisan 2024 11:30
- Kader kapıyı çalınca… 04 Nisan 2024 12:45
- Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin 21 Mart 2024 04:30
- İkiyüzlü ahlak kumkumalığı 07 Mart 2024 13:48
- Elde kaldı hüzün… 22 Şubat 2024 13:32
- Tüfenk üçlemesi: Mavzer 01 Şubat 2024 10:47
- Tüfenk üçlemesi: Aynalı Martin 18 Ocak 2024 11:50
- Tüfenk üçlemesi: Filinta 04 Ocak 2024 13:45
- Gayrı döner oldum 21 Aralık 2023 14:58
- Kayyum rejimi 07 Aralık 2023 12:54
- Kimdi giden kimdi kalan 23 Kasım 2023 11:01
- Eni vici vokke 02 Kasım 2023 13:04
- Şeytanın ışıltısından insanlığın karanlığına 19 Ekim 2023 09:52
- Dayanışma ezilenlerin inceliği midir? 28 Eylül 2023 12:20
- Amerikan İç Savaşı'ndan İngiltere'ye gariptos ağaçlarının hışırtısı 14 Eylül 2023 11:12
- Cehennemin kapısından Bakırköy’ün avlusuna… 31 Ağustos 2023 10:22
- Irgatın Türküsü 17 Ağustos 2023 11:32
- Yüksek Kaldırım’dan Leningrad’a bir şehrin faşizme karşı direniş senfonisi 03 Ağustos 2023 11:46
- Mississipi’den Feshane’ye derinlik ve güvenlik meselesi 20 Temmuz 2023 04:07
- Birimize bir şey olursa ne yaparız? 06 Temmuz 2023 11:31
- Mordan öte 22 Haziran 2023 12:22
- Hakikat bükücülüğü 08 Haziran 2023 11:11
- Umut yorgunluğu 25 Mayıs 2023 10:44
- “Winner” ceket mütevazı mutfağa karşı 11 Mayıs 2023 11:11
- Savaş naraları 27 Nisan 2023 10:10
- Bellek oyunları 13 Nisan 2023 10:50
- Maraş, bahtı gara Maraş 23 Mart 2023 10:48
- Aradığınız devlet bulunamadı 02 Mart 2023 12:22
- Deprem değil, binalar öldürürmüş (!) 16 Şubat 2023 08:42
- Katil uşak 02 Şubat 2023 11:01
- Suyun kokusu 19 Ocak 2023 13:45
- Timsah armudu 05 Ocak 2023 10:27
- Yılın sözcükleri 22 Aralık 2022 11:09
- Franco’dan bugüne Dünya Kupalarından elimizde kalanlar 08 Aralık 2022 11:45
- Şah mat 24 Kasım 2022 09:19
- “Gördük biz bu filmi” 10 Kasım 2022 10:54
- Hakikat yolcusu 30 Ekim 2022 11:20
- Anlatılamamış masallar 27 Ekim 2022 10:14
- "In vino veritas" diğer bir deyişle "Hakikat şaraptadır" 13 Ekim 2022 11:07
- Suskun notalar 29 Eylül 2022 11:12
- Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi 15 Eylül 2022 11:09
- “Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi. 01 Eylül 2022 10:39
- Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri 18 Ağustos 2022 10:59
- Dünyanın eksenini kaydıran Hindistan’ın küçük cevizi 04 Ağustos 2022 10:39
- Dünyanın tadı baharı 21 Temmuz 2022 08:40
- Menekşe kokusu 07 Temmuz 2022 04:24
- İnsan kokusu 23 Haziran 2022 04:12
- Tiryak-i 02 Haziran 2022 11:37
- Bahar karşılama 19 Mayıs 2022 06:26
- Hıdırellez ateşi 05 Mayıs 2022 01:05
- Yelkenler fora 21 Nisan 2022 05:20
- Sözün gücü 07 Nisan 2022 06:05
- Lombardiya’dan Ukrayna’ya kemanın tınısı 24 Mart 2022 05:34
- Zeytinin hükmü 10 Mart 2022 05:55
- Geççek 24 Şubat 2022 05:15
- Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı! 09 Şubat 2022 23:45
- Erguvan kokusu 27 Ocak 2022 05:49
- (N)isyan 13 Ocak 2022 04:53
- Yaşamın ağırlığı 30 Aralık 2021 05:42
- Kuşaklar boyu insan hakları 16 Aralık 2021 05:03
- Savaşı Durduran Kadınlar: Lili ve Marlen 02 Aralık 2021 04:23
- Herkesin bir Ahmet Kaya’sı vardır 18 Kasım 2021 04:00
- Şaka mı, şeker mi, yoksa patates mi? 04 Kasım 2021 05:43
- Memeli Zeus 21 Ekim 2021 06:51
- Son Bakış 07 Ekim 2021 05:30
- Kırmızı 22 Eylül 2021 23:43
- Asuman’dan Antonis’e Ege’nin iki yakası 09 Eylül 2021 04:46
- Her ekalliyeti düşünüyorum 26 Ağustos 2021 04:04
- Dezenfektan aşkı 12 Ağustos 2021 06:12
- Nomadland’den Rosetta’ya Göçebe Ruhlar 29 Temmuz 2021 06:35
- Lavinia 14 Temmuz 2021 23:08
- Ruhumda Sızı* 01 Temmuz 2021 06:46
- “Y” 17 Haziran 2021 06:06
- Vurmayın öldüm 03 Haziran 2021 03:56
- Gözümün nuru 20 Mayıs 2021 06:11
- İmgenin suskunluğu 06 Mayıs 2021 05:56
- Ruhlar Mezbahası İyi Günler 22 Nisan 2021 03:34
- Şiirci Geldi Haaanıım… 08 Nisan 2021 00:00
- Ata Abi 25 Mart 2021 05:08
- “Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları 10 Mart 2021 23:20
- Gönülçelen kelimeler atlasım 25 Şubat 2021 05:00
- Harfiyat 10 Şubat 2021 22:41
- Utanç ne yana düşer usta... 28 Ocak 2021 04:20
- “... Ve Herkes için Adalet” 13 Ocak 2021 23:15
- Yattığınız yer incitmesin… 31 Aralık 2020 04:38
- San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller 09 Aralık 2020 22:44
- Ölüm, adın kalleş olsun… 26 Kasım 2020 04:03
- Depremin ruhsal sarsıntısı 12 Kasım 2020 04:59
- Notaların savaşla hesaplaşması 29 Ekim 2020 05:11
- Hırsızlar mağarası 15 Ekim 2020 00:00
- İyi ki TTB var! 01 Ekim 2020 06:30
- Heybeliada Sanatoryumundaki Hayalet 17 Eylül 2020 00:02
- Otokinetik etki ve norm oluşturma 03 Eylül 2020 05:06
- Ödemişli Muzaffer’den Amerikalı Sherif’e 20 Ağustos 2020 00:51
- Uygun adım marş!… 06 Ağustos 2020 05:18
- ERK-EK 23 Temmuz 2020 04:57
- İçimdeki yangın 09 Temmuz 2020 05:18
- Dededen toruna “Barış”ın inşası 25 Haziran 2020 01:00
- Esaretten kaçan köleden hasta, kamçıdan tedavi üretmek 11 Haziran 2020 00:00
- Kerli ferli yalanlar ve sosyal uyum 28 Mayıs 2020 00:00
- Elma dersem çık… 14 Mayıs 2020 00:30
- Yaşam için ölüme yatanlar 30 Nisan 2020 02:08
- Bastırılan geri döner 16 Nisan 2020 00:00
- Miasmadan Covid-19’a sağlıkçıların salgından korunma önlemleri 02 Nisan 2020 02:49
- Şimdiki zamanda bir distopya: Covid-19 18 Mart 2020 20:30
- Şehitler tepesi 05 Mart 2020 00:30
- Özlerimize kıymayın efendiler! 20 Şubat 2020 00:30
- Acının tonu 06 Şubat 2020 00:00
- Başlarken… 29 Ocak 2020 23:20