18 Temmuz 2024 10:00

Kafatası çağı

Demiral sevincini kurt işareti yaparak gösterdi. Ancak bu işaretin kimilerinin kulaklarını sağır edercesine tarihin karanlığında asılı kalmış milyonlarca insanın “ah”ını taşıdığını unutmamak gerekir.

Fotoğraf: AA

Halis Ulaş
Halis Ulaş

Türkiye Milli Takımının çeyrek finalde Hollanda’ya yenilerek veda ettiği 17. Avrupa Futbol Şampiyonası 14 Temmuz gecesi oynanan final maçı ile sonlandı. Şampiyon İspanya oldu. Şampiyonada atılan goller, gösterilen kartlar, verilen hakem kararları kadar tartışılan bir konu da Merih Demiral’ın Avusturya’ya 59. dakikada attığı ikinci golden sonra sevincini eliyle kurt işareti yaparak göstermesi ve bu nedenle de Avrupa Futbol Federasyonları Birliği’nin (UEFA) Demiral’a iki maç müsabakalardan men cezası vermesi oldu. UEFA Merih Demiral’a yaptığı kurt işaretinin genel davranış ilkelerine uymadığı, temel nezaket kurallarını ihlal ettiği, spor müsabakasını sportif nitelikte olmayan gösteriler için kullandığı ve futbolun itibarını zedelediği gerekçesiyle ceza verdiğini açıkladı.  

Verilen ceza sonrası kurt işareti ile ilişkili olarak Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin; "Hiçbir şekilde siyasi bir işaret değildir, Türklerin yüzyıllardır kullandığı, Türklüğü sembolize eden bir işarettir" cümlesi tartışmanın eksenini belirledi. Büyükekşi’nin mimarlık eğitimi ve çeşitli bankalar ile Türk Hava Yolları yönetim kurulu üyelikleri sırasında edindiği kültürel, tarihi, antropolojik ve siyasi birikimi (!) ile yaptığı bu açıklama; kurt işaretinin “Türk” tarihinin “ezeli” bir simgesi mi, yoksa Milliyetçi Hareket Partisi tarafından sonradan tedavüle sokulmuş ırkçı bir işaret mi tartışmasının fitilini ateşlenmiş oldu. Tartışmaya Cumhurbaşkanından siyasi parti liderlerine; Türkiye Futbol Federasyonundan (TFF) futbol kulübü başkanlarına, futbolcusundan taraftarına tüm ülke katıldı.

Demiral tarafından yapılan kurt işaretinin milli takımı destekleyen taraftarlar arasında bile bir ayrışmaya neden olduğu düşünüldüğünde işaretin birleştirici olmaktan çok ayrıştırıcı bir nitelikte olduğu açıktır. Ayrıca kurt işaretinin toplumsal belleğimizdeki izdüşümü düşünüldüğünde bir gol sevinci sonrası yapılan bu işaretin harlanmaya çalışılan ırkçılık kazanına odun taşıdığını söylemek sanırım yanlış olmaz.

Irkçılığın sözlük anlamına baktığımızda; “İnsanların toplumsal özelliklerini biyolojik, ırksal özelliklerine indirgeyerek bir ırkın başka ırklara üstün olduğunu öne süren öğreti” olarak tanımlandığını görürüz. Tanımda belirtilen “biyolojik” ve “ırksal” kavramları basit iki kelime gibi görünse de yanlış ellerde daha doğrusu yanlış kafalarda milyonlarca insanın “ah”ını almıştır. 

Irkçılık tarih boyunca kendine nesne olarak insan kafatasını seçmiştir. Irkla kafatası arasında bir bağlantı olduğu düşüncesi siyah ırkla beyaz ırkın, beyaz ırkla sarı ırkın, Aryan’la Yahudi’nin, Milliyetçi ile Cumhuriyetçinin, suçluyla masumun ya da en genel tanımıyla bizden olanla olmayanın farkını belirlemek için bir turnusol kâğıdı olarak kullanılmıştır.

Alphonse Bertillon’un 1879 yılında Paris Emniyet Müdürlüğünde suçlu dosyalarını kopyalama memuru olarak çalışmaya başlaması bence insanlık tarihi için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Sıradan bir memur olarak işe başlayan Bertillon dosyaların karmakarışık olduğunu ve bu karmaşıklığın suçluların yakalanmasını zorlaştırdığını fark etmiştir. Böylece bu karmaşıklığın içerisinden kendi düzenini yaratmıştır. Antropometri adını verdiği bu basit sistem suçluların belirli uzuvlarının ve bölgelerinin boylarını ölçerek bunları belirli bir sistematik içerisinde sınıflandırmaya dayanıyormuş. Bertillon antropometri yöntemine ek olarak fotoğraftan da yararlanıyormuş. Zanlıların oturur pozisyonda, doğal boyutunun beşte biri oranında, sabit bir ışıkta önden ve sağdan fotoğrafını çekiyor ve rötuşsuz olarak zanlının antropometri dosyasına ekliyormuş.

Bertillon bu çekim tekniğini zamanla Paris Emniyet Müdürlüğü sınırlarının dışında da kullanmaya başlamış. Bertillon’un fotoğrafını çektiği kişilerden biri de “her şeyi ölçen adam” olarak tanınan, Charles Darwin’in kuzeni Sir Francis Galton’muş. Coğrafyadan, meteorolojiye; antropolojiden, genetiğe; matematikten, istatistiğe birçok alanda bilimsel çalışmaları olan Galton’un dünya tarihinde en derin izi bıraktığı katkısı Yunanca iyi doğum anlamına gelen öjeni kavramıdır.

Öjeninin bir “bilim” olduğu düşünen Galton insan soyunun arıtılabilmesi ve soyluluğunun yükseltilebilmesi için aktif olarak müdahalenin gerektiğini düşünüyormuş. Bunun için de “iyi nitelikte” olanların doğup yaşamda kalmasının, “kötü nitelikte” olanların da doğmamasının, ürememesinin gerekliliğine inanıyormuş.

Galton sözde “biliminin” geçerliliğini kanıtlamak için kendince yöntemler geliştirmiş. Bu yöntemlerden biri de Bertillon’un çektiği suçlu fotoğraflarıymış. Çünkü benzer suçları işlemiş kişilerin yüzlerinde benzer özellikler bulunabileceğini düşünüyormuş. Bu amaçla suçluların göz, kulak, burun, çene gibi bölgelerini nirengi noktaları olarak almış, bu noktalar arasındaki mesafeleri ölçmüş, sonra bulduğu ölçümleri geometrik dile çevirmiş ve bu verileri sınıflandırarak yorumlamaya çalışmış. Ancak Galton tüm uğraşılarına karşın elde ettiği verileri bilimsel bir temel üzerine oturtamamıştır.

Galton’un insan kafasında yer alan nirengi noktaları arasındaki mesafelerle suç arasındaki ilişkiyi gösterme çabası sonuç vermemiş olsa da ardıllarına çok karanlık bir yolun kapısını aralamıştır. Yirminci yüzyılın ilk yarısının kafatası çağı olduğunu söylesem sanırım abartmış olmam. Çünkü XX. yüzyıla kafatası ölçümü için geliştirilmiş kraniyometreler yön vermiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde Siyah mısın, beyaz mı; Almanya’da Aryan mısın, Yahudi mi; İspanya’da milliyetçi misin, cumhuriyetçi mi; Türkiye’de brakisefal misin, dolikosefal mi sorularının cevabı kafatası ölçümlerinden geçmiştir. Bu soruların cevaplarında da milyonlarca insanın “ah”ı kalmıştır. Bu nedenledir ki Cahit Külebi Yirminci yüzyılın ilk yarısı adlı şiirinde bu yılları şöyle tanımlamıştır: “Yirminci yüzyılın ilk yarısı/Ölüm çağı oldu/Zulüm çağı oldu/Yalan çağı oldu…”

Merih Demiral attığı golden sonra sevincini eliyle kurt işareti yaparak gösterdi. Bu işaret kimilerince “masum”, kimilerince de “birleştirici” olarak dillendirildi. Ancak bu işaretin kimilerinin kulaklarını da sağır edercesine tarihin karanlık koridorlarında asılı kalmış milyonlarca insanın “ah”ını taşıdığını unutmamak gerekir.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI