23 Mart 2013 13:29

Savaş, kadınlar, şairler ve şiirler...

Gülsüm Cengiz

Barış için ellerimizi, yüreklerimizi birleştirdiğimiz bu günlerde; geçmişte yaşananlara tanıklık eden şiirleri bir kez daha anımsamak istedik…

12 Eylül döneminde ve sonrasında birçok şair; aydın, insan ve sanatçı duyarlılığıyla kendisinin ya da öteki insanların çektiği bu acıları dışa vuran şiirler yazmıştır. 1980’li ve 1990’lı yıllarda yazılan şiirlerle Kürt kadınlarının savaş ve göçler nedeniyle yaşadığı acılara tanıklık edilmiştir. Bu şiirlerin büyük çoğunluğu gözaltında kaybedilen yakınlarının izini süren Cumartesi Anneleri için yazılmıştır. Burada bütününü örnekleme olanağımız olmadığı için 1980 sonrası dönemden birkaç şairin şiirinden söz edebileceğiz. Bir kitabı Cumartesi Anneleri adını taşıyan Aydın Öztürk, Şehriban adlı kitabındaki Ay Bulutlar Gibi Ağlıyordu şiirinde, Dersim coğrafyasından İstanbul’daki bir gecekondu semtine göçen yaşlı bir kadını, geçmişi ve bugünüyle anlatır.

Emir Ali Yağan; Şarkılar Ülkesi adlı kitabındaki aynı adlı şiirinde şu dizeleri yazar: “Dicle kıyısında mülteci katarları/ yorgun, aç, üşümüş/ ve pusulanmış ince uzun patikalar/ bu yol dara gider/ bu yol bin açmaza/ zozanda kar/ ve kıl çadırlarda göçebe kadınlar/ bel verip toprağa ve aşka/ asi çocuklar doğururlar/ anaç sabrıyla Penelope’nin.”

Tevfik Taş, Matara ve Kalem şiirinde  “Sakçagöz’den asker oğluna giden/ Nur Dağı’nca kıraç şu kadın için” dizeler yazarken; Adnan Satıcı, Gül Sığınağı şiirini gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın annesi Esma Ocak’a adar.

Selim Temo Ergül, Ah Tamara adlı kitabındaki Pieta adlı şiirde acılar karşısında anasının direncini dışa vururken kız kardeşine cesaret ve mücadele gücü öğütler: “sen/ ama sen susma bacım/ yedi erin bacısı/ susma, aslanlar dövüşsün gözbebeklerinde/ taylar koşsun, boz taylar, doru taylar/ pınarlar bacım, pınarlar aksın gemsiz engelsin/ ve bütün ölümlerde anımsa tutsaklığımızı” Ne yazık ki bu acılar ve şairlerin acılara tanıklığı günümüzde de sürmektedir. Uygur Orhan’ın Roboski Ölüleri kitabı, bu olay üzerine yazılmış bir destan şiirdir.

Sürüp giden savaşın kadınlar üzerindeki etkisini duyumsatan bu şiirlerin yanı sıra; dili yasaklı olduğu için en yakınıyla bile iletişim kuramayan, evi ya da yakın çevresi dışında kendisini ifade edemeyen Kürt kadınlarını anlatan şiirler de yazılır. Benim, Evrensel Kültür Dergisi’nde 1994’te yayınlanan Kamber Ateş Nasılsın? ve yine aynı dergide yayınlanan Yasak Sevda Sözcükleri adlı şiirlerimde; birinde cezaevinde bulunan oğluyla, ötekinde eşiyle görüşe gittiklerinde onlarla kendi dilinde konuşması yasak olan iki Kürt kadının duyguları dile getirilir.

Bu dönemde, kadın ve emekçi olmalarının yanı sıra etnik kimlikleri nedeniyle de yoğun acılar çeken Kürt kadınlar; oğullarının kızlarının yaşamlarını savunabilmek için sokağa çıkarlar, kitlesel eylemlere katılırlar. Yaptıkları bu eylemler nedeniyle kendileri de baskı ve şiddet görürler. Buna karşın örgütlenerek mücadeleyi sürdürürler. Cezaevindeki kardeşinin yaşamı için mücadele ederken yaşamını yitiren Didar Şensoy, polisler tarafından öldürülen oğlu Metin Göktepe’nin davası için kent kent dolaşan Fadime Göktepe, gözaltında kaybedilen oğlu Cemil Kırbayır için, 105 yaşında ölünceye dek kapıları çalan Berfo Ana bunlardan yalnızca birkaçıdır… Onlar için yazılan şiirlere örnek olarak da yine 1980’den sonra şiire çıkan şairlerin dizelerini paylaşalım. Ersin Ergün, Kaybana Şiirler adlı kitabındaki Yürüdüler Sarsarak Parmaklıkları adlı şiiri Didar Şensoy’a adamış. Şiir, Didar Şensoy’un ölümüne duyulan acının yanı sıra onun ve yakınlarının yaşamları için sokaklara çıkan kadınların mücadelesini anlatır. Soysal Ekinci, Biri Yitik İki Ülke adlı kitabındaki Anaları Öldürülen Oğullara Türkü şiirini  -Didar Abla’ya- sunusuyla yayınlar. Şiir, Didar Şensoy’un kimliğinde oğulları, kızları, eşleri, kardeşleri için mücadele eden kadınlara bir güzelleme niteliğindedir: “ayak sesleri çınlıyor/ oğullarına umut getirmek için/ elinde file,/ dolaşırken bir peri gibi ak elbisesiyle/ onun peşinde kıvrılıyor sokaklar/ gelip bizimle süresiz açlıklara yatıyor”

Ben de  Akdeniz’in Rengi Mavi kitabımdaki Geride Kalan Anneye adlı şiirimde, Fadime Göktepe’nin kimliğinde Kürt anaların direncini ve gücünü  şu dizelerle dışa vurdum: “Diren anne, baba sakın vazgeçme/ Kökleriniz parçalar kayaları” …. 21 Mart’ta Newroz’u, Irkçılığa Karşı Mücadele Günü’nü ve Dünya Şiir Günü’nü hep birlikte kutladık, değerlendirdik. Dileğim, ülkemin insanlarının bir daha bu türden acılar yaşamaması ve bizlerin acılara tanıklık eden dizeler yerine; sevinci, umudu, mutluluğu dışa vuran dizeler yazabilmemiz...


BİR NEHİR DAMLASI

Sadık Aytekin de Bir Nehir Damlası adlı kitabındaki Kadınlar başlıklı şiirinde şöyle anlatır kadınların direncini: “beyaz eşarplı genç kadınlar/ erkeklerin gidişine ağladılar/ çocukların gidişine/ sonra çukurların başına yürüyüp/ cesetleri saydılar/ sonra doğrulup ufka baktılar/ ve tek bir söz bile etmeden/ gözleri ve kollarıyla sarındılar.”


BERİVAN

Yalçın Çay, Evrensel Kültür Dergisi’nin Mayıs 1993 sayısında yayınlanan Berivan adlı şiirinde şu dizelerle anlatır Berivan’ı: “Akar uzun yürüyüşler/ delikanlı kavgalara/ Berivan/…/ Zozan, sarpkaya/ Delal, oğul kokar dağlarda/ Ve leylim Leyla/ Bebelerin kavga gülümsemesi/ Artık zaman/ Dağları zaptetme zamanıdır/ Gündoğumların ilk çeyreğinde başlayıp/ Güneşe yürümenin zamanıdır/ Artık gün/ Kömür karası zindanlarda/ Umuda ve sevdaya yeşermedir/ Berivan/ Ülkemin parça parça edilmiş kadını”


DÜNYANIN YALNIZLIĞINA ÜZÜLÜYORUM

Tuğrul Keskin, Tacir ve Cinayet kitabındaki Dünyanın Yalnızlığına Üzülüyorum şiirinde şu dizeleri yazar: “yaralıyım, göllere akıyor kanım ve ağrı’nın taşlarına/ dökülen yıldızlara bakıyorum alnı dövmeli bir kadına/ ağlayarak kaldırıyor ellerini gökyüzüne/…/ cebimdeki öpücüğün yaşlanacak az sonra/ düşün, kına yayılıyor güneyin dağlarına/ entarisi yırtılıyor kadınların poşularından asılıyor erkekler/ kimsesiziz düşün, korku yayılıyor yas gibi/ biliyorum çoğalacak yüzün, ama ne zaman”

Evrensel'i Takip Et